Meral Şimşek: Buğdayın Ağıdı

Yazarlar

Rivayete göre Buhara kralı; konuşmakta ve duymakta zorluk çeken, güzelliği dillere destan olan kızı Şah Bahar Hatun’u iyileştirmesi için Pir Şaliyar’a yollar. Eğer kızını iyileştirmeyi başarırsa da onunla evlenmesine izin vereceğini bildirir. (Şaliyar’ın Zerdüşt olduğu düşünülmektedir.) Zagros Dağları’nın derinliklerinde, taraçalar halinde yükselen Hewraman’da yaşayan Pir Şaliyar uzunca bir zaman sonra Şah Bahar’ı iyileştirmeyi başarır ancak düğün yapacak hiçbir şeyi yoktur. 

Hewramanlılar bir araya gelir ve Pir Şaliyar’ın düğünü için hazırlıklara başlanır. Buğday ve cevizleri vardır. Buğday ve cevizden yapılan ve güneşi temsil eden sarı ekmekler düğün merasimi için hazırlanır, Pir Şaliyar ve Şah Bahar evlenir. Zagroslar’da yapılan bu düğün, Kürdün neslinin devamını, güneşin ve buğdayın kutsallığında temsil eder aslında. 

Birçok mitolojik anlatıda yaşamı temsil eden buğdayın serüveni Ekim ve Kasım aylarında başlar. Hasat zamanı en iyi verimi almak için de en çok Kasım ayında düşer toprağa buğday taneleri. Belki de bu yüzden Kasım’ın Kürtler açısından tılsımlı bir önemi vardır. Kuruluşu Kasım’a denk gelen mücadele safları ve elbette yürek yakan ölümler tesadüf olmasa gerek. 

Yine ağıt yakan takvimlerin refakatinde bir Kasım ayındayız. Bu bağlamda Kasım’a iki kez seslenme ihtiyacı duyuyorum, yüreğimde ince bir ahla…

Takvim yaprakları 13 Kasım 1960’ı gösterdiğinde Rojava Kürdistan’ının Amude kentinde ilk kez yaşanan bir heyecan vardı. Dönemin koşulları itibari ile ilk okul çocukları ilk kez bir sinema filmi izleme şansı yakalayacaklardı ve aslında bu filmi izlemek çocuklara zorunlu kılınmıştı. Film o dönem Fransızlara karşı bağımsızlık mücadelesi veren Cezayirlilerin direnişini anlatan Gece Yarısı Suçlaması isimli filmdi. 

İddialara göre şehrin 120 kişi kapasiteli tek sinemasına çoğunluğu Kürtlerden oluşan 500 çocuk dolduruldu ve film gösterimi başladı. Filmin ortasında perdede başlayan yangın, kısa sürede tüm salona sıçradı ve 283 çocuk yanarak hayatını kaybetti.

Facia, ardından onlarca soru işareti bıraktı. Sinemadaki teknisyenlerden hiçbirinin ölmemesi ve ciddi bir soruşturma açılmaması yangının bilinçli olarak çıkarıldığı iddialarını sürekli taze tuttu.

Öte yandan Amûdê Sineması faciasının yaşandığı yıl, Suriye ile Mısır tarafından Birleşik Arap Cumhuriyeti kurulmuştu ve bu yıllarda Kürtlere yönelik büyük bir düşmanlık söz konusuydu.

Sinemanın yakılmasından yaklaşık 3 ay önce 5 bin Kürt, siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklanmıştı. Bu nedenle sinema salonunun yakılmasının Kürtlere dönük “gözdağı” olabileceği yorumlarına neden oldu. Ancak bu facia yorumlandığı gibi bir gözdağı değil açıkça bir soykırımdı. Amude’nin göğüne, katledilen Kürt çocuklarının ağıdını mühürleyen. Ve onları toprağa düşen buğday taneleri gibi Kürdistan’ın kalbine eken. 

Kasım’ın can veren buğday öyküsüne ağıt olarak ekilmiş tek hakikatimiz Amude Sineması katliamı değil ne yazık ki. Dersim Generali Seyit Rıza’nın Elazığ’da Buğday Meydanı’nda Kasım ayında idam edilmesi bir tesadüf müdür sadece? 

Buğdayın ve Kasım’ın önemi tarih sayfalarında Kürdün varlığı açısından bu denli dikkat çekiciyken, kutsanmış buğday tanelerimizin toprağa ekilmesi çokça düşünülmesi gereken ince bir ayrıntı. 

Diz çökmeyen buğday tanelerimize saygı ve minnetle, buğdayların ağıt ve inanç yüklü sesleriyle…

İlginizi Çekebilir

 Merkan Aksoydan: Acılar, şiirler ve hikayeler… Sezai Karakoç ilk değil…
Uğur Güney Subaşı: Sancı

Öne Çıkanlar