Amerika’nın aylardır dile getirdiği, “Rusya Ukranya’yı işgal edecek” söylemi ilginçti ve bu ABD’nin istemiydi gibi geliyor bana. Sanırım Rusya ile ABD arasında bir süredir bir al-ver savaşı ya da pazarlığı sürüyor.
Rusya’nın ve ABD’nin uzlaşma ve paylaşım politikasının açık bir şekilde pratikleştiği alan Kürt coğrafyasının batısı olan Rojava’dır. Rojava’nın Frat’ın batısındaki bölümü Ruslar tarafından kontrol edilirken, doğu yakasında ise ABD var. Bu konuda bir uzlaşmanın olduğu kesin. Afrin’in Türkiye tarafından işgal edilmesi sırasında yapılan eleştirilere karşı ABD, “Orasi Rusya’nın denetiminde, biz oraya karışamayız” diyerek aralarındaki anlaşmayı bir anlamda deşifre etmişti. ABD’nin onayı sonrasında da Rusya hava sahasını Türkiye’ye açarak Afri’nin işgalini gerçekleştirmişti. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısında da benzer bir durum yaşanıyor. Görünen odur ki ABD ve müttefiki ülkeler Rusya’ya karşı birkaç ekonomik amborgo dışında hiçbir şey yapmıyarak Rusya’nın da kendilerine dünyanın başka yerlerinde başka tavizlere ses çıkarmamasını sağlamak istiyorlar Yani Rusya’nın Ukranya’ya girişi ABD ve Rusya arasındaki al-ver mücadelesine Ukranya’nın kurban edilişidir. ABD, Rusya’nin Ukranya’yı işgaline bu pasif tutumuyla onay vermiştir. Bundan sonra Rusya’nın Ukranya’ya saldırısına ABD’nin zımmen onay vermesi karşılığında acaba ABD nereye girecek ve Rusya tepkisiz kalacaktır?Bu uzlaşı sonucu neresi paylaşılacaktır?
Avrasyacı-ulusalcı-ergenekoncu zihniyetin Rusya taraftarlığını da”solculuk” olarak tanımlamalarının ne kadar içi boş bir anti-emperyalizm olduğu bir kez daha ayuka çıkmıştır. Emperyalistlik konusunda ABD’den geri kalmıyan Rus emperyalizminden yana olmak ancak Türk tipi “solcu”ların işi olabilir. Bir ülke açık açık işgal edilecek ve kendi aralarında dünyayı paylaşmak isteyen emperyalist güçlerden birinin taraftarı olmanın da solculuğun gereği olduğuna biz de inanacağız? Her konuda olduğu gibi AB de bu konuda da sınıfta kalmış ve politikasız olduğunu göstermiştir. Bu silik ve sonuç alıcı olmayan politikalarıyla AB’nin nereye evrilecegi de muammadır. Birkaç bin göçmenin Avrupa gelmesinden odü kopan ve bundan dolayı Turkiye’ye taviz veren AB’nden tutarlı politika beklenemez. Bir de bu noktada Türkiye’nin durumu da içler acısıdır. Bir süredir Batı ile Rusya arasında gel-git yaşıyan Türkiye’nin politikası iflas etmiş, bu tutarsız politikalar sonucu hem batının güvenini hem de Rusya’nın zaman zaman olabilecek desteğini kaybetmiştir. Tümüyle güvensiz bir durumdayken de Rusya ile Ukranya arasında arabuluculuğa soyunmasına ne demek lazım? Adama sormazlar mı senin ülkende kan akmaya devam ederken barış elçisi olabilir misin? Bu ne kadar inandırıcı olur? Savaşa karşı olmak ilkesel bir tutumdur. Bu ilke gereği dünyanın neresinde olursa olsun , kimler arasinda yaşanırsa yasansın savaşa karşı çıkmak,barışı savunmak elzemdir. Barışın kıymetini ençok bilenler savaşın çıplak ve kirli yüzunü bedeninde, canevinde duyanlardır. Barışa ençok ihtiyaç duyanlar gencecik bedenlerini en çok savaşlara kurban verenlerdir. Bunun için Kürtler her halukarda, her şartta barışı savunuyorlar. Çünkü öncesini saymasak bile 1800’lü yılladan bu güne kadar bir günü bile savaşsız, acısız gecmiyen bir halktır Kürtler. Yüzyıllar boyu toprakları talan edilmiş, evleri,barkları yakılmış, yıkılmış,bir halktır Kürt halkı. Amed’den Botan’a, Dersim’den Hewler’e, Halepçe’den Mahabat’a, Şengal’den Afrin’e, Kerkük’ten Kobani’ye yüzyıllardır savaşlar yaşamış, ağır bedeller ödemiş ve hala ödemeye devam eden bir haktır Kürt halkı. Bunun için barış, barış diyor Kürt halkı. . Kürtler bu al-ver politikalarına kurban edilmeden kazanımlarını koruyabilirlerse yüzyılımızda yeni kurulan dünyada bir statü sahibi olabilirler…