Kürt kültür ve siyaset dünyasının Türkiye pazarına seyirci ve oyuncu olarak her dahli ayrı bir tezahürle modern tarihimize geçmektedir.
Akademiden sanata, siyasetten, spora, dinden ticarete dek yaşanan herşey bu tarihi imlemektedir. Kürtler için önemi yüksek olan bu seçim ortamında herşey hassasiyetle hafızamıza düşüyor. Bu tür durumlarda doğru ve yanlış kadar, aktörlerin niyeti özellikle öne çıkıyor.
Ne zaman Türkiye’ye dair birşeyler okusam aklıma Aysel Gürel geliyor. Çok az kişi onun kadar Türk insanın haleti ruhiyesini teşhis ve takip etmiş, ona göre kendini tanımlamıştır. Gürel, gerçekten çok akıllı bir kadındı. Türkiyenin sanat, siyaset, kültür ve toplumsal yapısını iliklerine dek çözmüş, çözdükçe kendisini deliliğe vurarak buna tahammül edebilmişti. On binlerce beste, şiir, şarkı ve yüzlerce sanatçı yetiştiren kadın, kendine deliliği reva görmüş ve bu sayede yaşanabilceğini kabullenmişti. Peki kimdi deli Aysel? Nasıl oluyorda Sezen Aksu, Nilüfer ve Zerrin Özer’i besteleriyle zirveye taşıyan bu kadın kendine deli dedirtmişti?
Gürel, Türkiye’nin ruh defterini çok iyi tutan bir sanat algısına sahipti. Yetmişli ve seksenli yılların müzik ve tiyatro dünyasında ki belirsizliğe fazla takılmadan kendisini 90’ların serbest piyasa imkanlarına atabilmişti. Sanat ve müziğin TRT ve genelkurmay ortaklığıyla belirlendiği zamanlarda yine yazımsal yeteneği sayesinde piyasada kalabilmişti. Sezen Aksu’ya yazdığı şarkı sözleri, tartışılmazlığını ispat ederken, 90’lardaki global değişimin toplumda yarattığı yeni olasılıkları erken görebilen sanatçıların başındaydı. Her ne kadar devrin siyasi karanlığına dokunmasa da, Türkiye’de kadınların durumuna dair, bütün akademisyen, dernek, parti ve sivil toplum kuruluşlarından daha gerçekçi yorumlarda bulunmuştur. Askeri ve bürokratik elitlere arz edilen sanat müziği, Kürt kültürünü dejenere eden halk müziği ve halkın duygusal dünyasını arabesk diye piçleştirenlerin statükosu 1990’ların pop müzik dalgasıyla kırıldığında Gürel, şişeden çıkacak cinlerin farkındaydı.
Türkiye’de müziğin raf ve beğeni ömrü tıpkı politik ve sosyal olguları gibi, idelojik gerilimlerle paraleldir. Anlaşılma kaygısı ve devletle çatışmama riski, sanatçının özgünlüğünü hep karalamıştır. Aysel Gürel, burda da farklı bir yol edindi. Yasa ve yaşam arasında ince bir dil yaratıp sanatına yansıttı. O’na bir iltica sınırı çizmek biraz zor. Hatta toplumun ve siyasi ajandaların kadına çizdiği kader ve kimlik sınırını ihlali nedeniyle onu kendince bir ezberbozan olarakta tanımlayabiliriz. Hakim beğeniye oynama yerine sokak, sahne, söz ve yazma özgürlüğüne dayanarak hep sıradışı kaldı.
Bir duygusal simge oldu. Varolmanın cesaretine inanarak kendisinde diretmeyi hep bildi. Binlerce şarkı sözüne imza atti, onlarca sanatçıya imza gibi ün bağışladı. Besteleriyle sorular sordu. Yeri geldiğinde kadın olmanın gücünü ima etti, yeri geldiğinde aşkın yasasını yazdı. Giyim kuşama salvolar attı, kadının figüranlığını hep alaya aldı. Kariyeri çöpten bir kale saydı, eleştirleri alaya aldı.
Bazen sevdildi, bazen utanıldı ondan. Deliliği herkese kolay geldi, ama duygusal duyumu da çok sarsıcıydı hep. ” Çivi çivi duvar kazdım, Sen ağlama, Firuze, Sultan Süleyman, Sitem ve Aşk gibi şarkılarıyla zamana nasihat yazdırttı adeta. Şarkılarına şapka çıkarıldı ama O, kanıksanmış davranışlara, duruşlara, hayır dediğinde de duymazdan gelindi. Müzik piyasası kadar duygu piyasasını da belirledi. Sanatını taşıdı, sahtekarlığın bam teline basa basa kendisini deli ilan etti. Türkiye’de nutuk atmadan, sağa sola saldırmadan sanatçı kalmanın mizahını yaptı. Sanatçıydı, sanatın hoşluk ve konfor ötesi olduğunu gerçekten biliyordu. Gürel, on binlerce şiiri ardında bırakırken, kimseye akıl satmadan ve birşeylerin çığırtkanlığına soyunmadan üretkenliğini,z ekiliğini deliliğe tevdi ederek geçti gitti.
Bir de Gürel’in tam tersi bir zeka ve zeminde olup ama misyonları hariç hiçbir kalibresi olmayan bir akıllı türü var ki oda Türkiye’nin siyasî pazarını dolduruyor. Dolduruyor doldurmasına ama Türk pazarının bu üçüncü sınıf kafalıları Kürt pazarında nur’lanınca insan, Aysel Gürel’ in “delilik” meselesini anmadan edemiyor.
Sanatçının deli olması kimseye zarar vermez ama siyasetçinin holiganlığı yada cehaleti bazen tahamülleri zorluyor. Burada bile Kürtler çok talihsiz, komşularımızın iyi kafalıları kendisini deli ilan edip kabuğundan çıkmıyor, dengesizleri bize siyasetçi oluyor.
İnsanın aklına Aysel Gürel’in hit sözleri geliyor.
” Şov yapma şov yapma
Fark etmez anladık seni
Her yerde sen vardın
Taktikler bitti bitti mi “
Elbette memleketleri onların, ister şeriat getirsinler ister kemaliyat. İkisine de eşit mesafede ama tek niyetteyiz. Hatta çok sıkı bir diyetteyiz.
Biz yine Aysel Gürel in bir nakaratıyla yazımızı bitirelim.
“Yerimiz mi dar yoksa yenimiz mi dar
Ne var? (ne var, ne var)
Uçurmuş herkes o da kim oluyor
Sen kimsin kim bunlar
En büyük kim?”