Uğur Güney Subaşı: Korkmayın, kanayabiliyorlar!

Yazarlar

İnsanı hem boks sporundan hem de sportif rekabetten soğutan korkunç bir fizik kuvvetine sahip olması yetmezmiş gibi, üzerine bir de her antrenman sonrasında kendisine özenle enjekte edilen yüksek dozdaki “Sibirya dopingi” sayesinde kusursuz bir “dövüş makinesine” dönüşen Rus boksörden aldığı ölümcül yumruk darbeleriyle kimsesiz bir çocuk gibi iplere sığınmak ve orada çaresizce direnmek zorunda kalan Amerikalı boksörü, üzerine yağan bu azap sağanağından bir anlığına da olsa başını kaldırarak başta güçlü rakibi olmak üzere kimselerin beklemediği bir anda sürpriz bir yumruk çıkartarak kendisini yenmek için değil, adeta öldürmek için o ringe çıkmış olan insan görünümlü azmanın kaşını açması ve onu ilk defa kanatması kurtarmıştı.

Hiç ummadığı, hiç beklemediği ve de her şeyden önemlisi de hiç alışık olmadığı bu “kontra darbe” karşısında yüreğine koşulsuz bir mahcubiyet ve mecburiyetle talip olduğu sevdasının karşısında olanca acemiliğiyle afallayan yeni yetme bir delikanlı gibi afallayarak geri adım atmak zorunda kalan ve kanayan kaşına doğu hayretle “eldiven uzatan” Rus boksörün bu dramatik halini, sadece ringde değil, hayatın her alanında Rocky’nin arkasında bir heykel kararlılığında sapa sağlam duran hınzır kayınbirader Paulie’nin “Kanıyor, gördünüz mü kanıyor işte!!!” çığlıkları tamamlamıştı.

Son belediye seçimlerinde elde edilen kusursuz zaferlerle birlikte, bir siyasi parti olmaktan hızla uzaklaşarak giderek hak hukuk tanımayan azılı bir “suç şebekesi” haline dönüşen cari iktidarın, üstelik devletin tüm imkanlarını sonuna kadar kullanarak “saha ve seyirci avantajını” taammüden ele geçirmesine rağmen, bir şekilde kaybedebildiğini, yani tıpkı insan Drago gibi kanayabildiğini, her seçimi açık ara kazanabilecek bir “başarı ya da seçim makinesi” asla olmadığını ve toplumun farklı kesimlerinin birbirlerinin hakkındaki olumsuz düşüncelerini bir kenara bırakarak güç birliği yaptıkları takdirde bu ırkçı, bu yağmacı zalimlerin hakkından kolayca gelinebileceğini fazlasıyla görmüştük.

Her ne kadar bizleri kendilerine rakip olarak değil, kendileri ve rejimleri açısından yok edilmesi elzem olan korkunç düşmanlar olarak görseler de, karşımızdaki ihtiraslı ve hani son derece tehlikeli olan rakiplerimizin, bütün o aşılmaz duran surlarına, bükülmez bileklerinin gösterişli salvolarına ve ne olursa olsun yere düşmesine asla izin vermedikleri sancaklarının o korkutucu kudretine rağmen, aslında mükemmel işleyen Sibirya makineleri olmadıklarını, kusurları, zaafları olan ve her şeyden önemlisi de “kaybedebilen” ve “kanayabilen” insan toplulukları olduklarını bir kez daha hatırlamamızın ve hatırlamakla da yetinmeyerek hali hazırdaki tüm farklılıklarımızı bir kenara bırakarak yeniden doğrunun, güzelin ve adaletin yanında mevzilenmemizin zamanı bir kez daha gelip çatmıştır.

Adil olmayan şartlarda yapılan ve cumhur ittifakının olası bir seçim zaferi sonrasında belki de bir daha hiçbir zaman yapılmayacak olan bu dövüşten kan revan içerisinde kalmış birer potansiyel kaybeden olarak hayatımıza “düştüğümüz” ve hatta bir daha kalkmamak üzere yere serildiğimiz yerden devam etmek istemiyorsak eğer, son derece örselenmiş olan aklımızı ve vicdanımızı bir an önce başımıza devşirerek bu hayati seçimin hemen arifesinde şımarıkça ürettiğimiz “ama”larımızı, “işte”lerimizi, “yani”lerimizi hemen ama hemen bir kenara bırakarak bizi bu karanlık tünelden bir an önce çıkartacak olan o malum “tek seçeneğe” milletçe yoğunlaşmamız gerekmektedir.

Bu birlikteliği başarabilirsek eğer, ki son belediye seçimlerinde bunu başarmıştık, hep beraber toparlanarak bu korkunç kabusa gönül birliğiyle olmasa bile el birliği ile kolayca son verebiliriz, bu konuda zerre kuşku duymuyorum. Ama başaramazsak eğer, işte o vakit yüzümüzü ve kazanmaya dair istihdam ettiğimiz tüm umutlarımızı darmadağın eden güçlü yumruk darbeleri ile hem üzerimizden hem de içimizden geçen “iri çaplı” bir “Kasımpaşa Ekspresi”nin ağır mağdurları olarak kanlı adımlarla sığınabileceğimiz, orada bir nebze de olsa nefes alıp yeniden toparlanabileceğimiz bir köşemiz ya da bir mola yerimiz bir daha olmayacaktır artık, bundan emin olabilirsiniz.

Dolayısıyla, hadi bizler gibi yolun yarısını çooktaan gerilerde bırakanları geçtik, sırf karanlıklarda vahşice boğazlamak için can attıkları bu toprakların cefakar, vefakar kadınlarıyla, boyun eğmeyen onurlu ve yürekli gençleri için bile Philadelphia’daki o meşhur merdivenleri destansı bir azimle birer ikişer tırmanan Rocky Balboa gibi bizler de özgürlüğümüze uzanan merdivenleri üstelik bir daha arkamıza bakmamak üzere büyük bir kararlılık ve coşkuyla tırmanarak bu hayati ve tabii tarihi seçimi kazanmalıyız. Vatandaşlıktan ziyade bu bizim artık insanlık vazifemiz halini almıştır ve belli ki başka da bir yolumuz, çaremiz kalmamıştır.

İlginizi Çekebilir

Behice Feride Demir: Kadın Özgürlüğü ve Hüda-Par
Kemal Okutan: AKP gidecek, hesap verecek

Öne Çıkanlar