Lezgin Botan: Kelha Dêrgulê ve Zap Direnişi!

GenelGündem

Dergul, Şırnak ve Cizre’yi birbirine bağlayan bugünkü Qesrik (Kasrik) Boğazının Şırnak tarafında yer alan çok eski bir yerleşim yeridir.

Aynı zamanda stratejik konuma sahip Qesrik Gediği Efsane Cûdî ve Gabar Dağlarının adeta bıçakla ayrıldığı bir yerdir.

Gelelim konumuza; Kelha Dergulê  Qesrik Boğazının üzerinde yükselen dik ve asi Cûdî ve Gabar dağlarının her iki üst yamaçlarına yaslanmış Kürd’ün Alamut’udur!

Kale hem Cizre’ye hem de Şırnak’a hakim, zapt edilmesi çok zor bir kaledir!

Kale, Seid Beg’in hükümdarlığı altındadır. Amed, Garzan ve Botan’dan gelip Irak’a giden ve aynı güzergahtan Yukarı Mezopotamya’ya oradan Anatolia’ya kadar giden kervanların buluşma noktasıdır!

Bu güzergahta gelip geçen bütün kervanlardan vergi alınıyordu.

Bu stratejik ticaret yolunu elinde bulunduran Kürt Beyi Seid Beg, Osmanlılar’a ne vergi veriyordu ne de asker! Diğer kritik bir husus da Osmanlı devletine karşı çıkan, vergi vermeyen dolayısıyla Osmanlı tarafından aranan kim varsa bu kaleye gelip Seid Beg’e sığınmıştı.

Bu üç husus Osmanlı İmparatorluğu ve padişahını adeta çılgına çevirmişti.

Mevcut durumdan rahatsız olan Osmanlı sarayı elçiler aracılığıyla bazen de çeşitli devlet heyetlerini Seid Beg’in ayağına kadar gönderir ve onu ikna etmeye çalışmıştır.

Ancak, Seid Beg, Osmanlı padişahının askerlik yapma, vergi verme ve kaçak kişileri teslim etme taleplerine yanaşmaz ve bu talepleri her seferinde reddeder!

Hiçbir şart altında Osmanlı devletine biat etmeyeceğini beyan eder. Bu durum yıllarca sürer. Çaresiz kalan Osmanlı askeri seferler düzenler düzenlemesine ancak her defasında saldırılar hüsranla sonuçlanır!

O dönem Cizre’de yeni tahta çıkmış Kudretli Kürt Beyi Mir Bedirxan vardır.

Mir Bedirxan Amed, Wan, Hekarî’ye kadar siyasi nüfuz ve etki alanı oluşturmaktadır, ancak burnu dibindeki Seid Beg’e boyun eğdiremediği için mevcut durumdan da çok rahatsızdır.

Çünkü Kürdistan’da hızla yayılan siyasi ve askeri otoritesi için Seid Beg’i ve hükümdarlığını tehlike olarak görmeye başlamıştır.

Henüz tam su yüzüne çıkmamış Kürtler arasındaki bu derinden derine sessiz süren bu otorite sürtüşmesini fark eden Osmanlı padişahı hiç zaman kaybetmeden vezirlerinden ve en kudretli paşalarından oluşan resmi heyetleri peş peşe bir çok göz kamaştırıcı hediyelerle birlikte Cizira Botan’a yani Birca Belek’e gönderir.

Gelen devlet heyetleri genç ve kudretli Mir Bedirxan’a iltifat üzerine iltifat ederler!

Padişahın gönderdiği paha biçilemez hediyeleri Mir Bedirxan’a takdim ederler! Günün birinde bu sıcak temaslar öyle bir noktaya gelir ki Osmanlı sarayının bu yumuşak ve saygı uyandıran yaklaşımı hem Mir Bedirxan’ın diğer Kürt beylikleri üzerindeki etsini arttırır hem de Kürdistan’da halk arasında Mir Bedirxan’a artık Mirê Mîran gözü ile bakılır.

Tabii olarak bu arada artık Osmanlı padişahının çok sevgili dostu Kudretli Hükümdar Bedirxan Bey’den her iki tarafı da memnun edecek bir isteği hasıl olmuştur!

Çünkü Kelha Dêrgulê her iki tarafın otoritesi için de bir çıban başıdır.

Osmanlı Devletinin defalarca yenildiği ve bir türlü baş edemediği Asi Kürt Beyi Seid Beg’in otoritesini sonlandırmak için Mir Bedirxan’dan yardım ister. Bu kardeş kavgasında kaybedecek olanın sadece Kürt tarafı olacağını gören bir çok kanaat önderi bu teklife karşı çıkar. Ancak Mir bütün uyarıları, ricaları ve olası riskleri bir kenara koyar, sözde dostu Osmanlılarla Seid Beg’e karşı ittifak kurar!

Osmanlılar açısından Dergul’e saldırmak için artık bütün şartlar olgunlaşır!

Osmanlı ordusu hem Şırnak hem de Cizre tarafından Qesrik Boğazını kuşatır ve her iki yakaya askeri yuğınak yapar. Fakat sorun Dergul Kalesini vuracak topları Asi Cûdî ve Gabar dağlarının kaleyi gören yüksek yamaçlarına taşımaktır.

İşte tam da bu noktada Bedirxan Beyin 5 bin kişilik piyade güçleri devreye girer. Bedirxan Beye bağlı askeri güçler katırların sırtında ağır topları dağların sırtına taşımaya başlar!

Seid Beg kardeş kanını dökmekten yana değildir. Zira dağlara korkusuzca tırmanan Bedirxan Beg’in askerlerinin çoğu Seid Beg’in de akrabalarıdır, düşman askeri değil!

Dolayısıyla Beg onlara saldırmak yerine iknayı esas alır. Yaşlı ve kadınlardan oluşan ikna heyetleri gönderir. Çoğu akraba ve tanıdık Kürt komutanları geri çekilmeye ikna etme çabası ne yazık ki sonuç vermez!

Son çare olarak Seid Beg, Mir Bedirxan’a bir Rûspî heyeti yollar “Osmanlılar’la girişilecek bu son savaşta aradan çekilin” der. Osmanlılar gittikten sonra Bedirxan Beg’in taleplerini kabul edebileceğini bildirse de Birca Belek’teki Osmanlı yanlısı kişiler ve Osmanlı heyeti Mir Bedirxan’a baskı kurarlar ve bu heyet de sonuç almadan Dergul’e geri döner!

Artık yapacak bir şey kalmadığından dolayı savaş başlar.

Bir aylık direnişin sonucunda Bedirxan Beg’e bağlı askerler Osmanlı topçusuyla birlikte kaleyi yakıp yıktıktan sonra ele geçirirler.

Kürtler bakımından ne yazık ki tarih bir kere daha tekerrür etmiştir.

Kaledeki kadınlar, kale surlarından atlayarak yaşamlarına son verirken Seid Beg ve yanındaki yaralı ve cephaneleri tükenmiş iki yüz adamıyla bir daha geri dönmemek üzere sürgüne yollanır, tek bir kişi hariç!

İşte o kişi Seid Beg’in kız kardeşinin oğlu genç Ezîdin Şêr’den başkası değildir.

Osmanlılar musmutlu İstanbul’a muzaffer olarak dönerken, geride binlerce ölü ve Kürt halkı nezdinde düşmanla işbirliği yapmış biri olarak güven ve itibar kaybına uğramış Mir Bedirxan Beyi bırakır!

Bunu fırsat bilen Osmanlı devleti, Kürtler arasında büyük itibar kaybeden Bedirxan Beg’i de alt etmek içini işe koyulur. Bu sefer de Bedirxan Beg’i, Hakkari’deki Nasturiler’in üzerine gitmesini sağlayan Osmanlı devleti, böylece bölgedeki barış ve güven ortamını kendi otoritesi lehine tümden ortadan kaldırmıştır. Nasturileri ortadan kaldıran Bedirxan Beg güçlenmekten çok iyice yalnızlaşır ve zayıflar!

Dergul Kalesinde dayısı Seid Beg’in başına gelenlere şahitlik eden Ezîdin Şêr, amcazadesi Mir Bedîxan’a büyük bir kin, öfke ve intikam hissi beslemektedir. Osmanlı sarayı Ezîdin Şêr‘in öfkesinin farkındadır ve ona bu intikamını alma fırsatı sunar.

Kendi eliyle sonunu hazırlayan Bedirxan Beg’e ihtiyacı kalmayan Osmanlı padişahı sudan bahanelerle ona savaş açar!

İlk karşılaşmada yenilen Osmanlı ordusu, tekrar bilinen oyunu devreye sokar! Ezîdin Şêr‘e Mirlik teklif edilir.

Bunun üzerine yeniden saldırıya geçen Osmanlı ordusuna Cizre’nin kapılarını açan Ezîdin Şêr kısa süreliğine bey ilan edilse de itaat edecek kimse kalmamış ve önemini kısa zamanda yetiştirmiştir.

Bu arada 4 yüz adamıyla Eruh’a çekilen Mir Bedirxan teslim olur ve Girit adasına sürülür, böylece son Kürt Beyliği tam devletleşme aşamasındayken ortadan kaldırılır!

Gelelim bu güne; sömürgeci Türk Devleti ve ordusu 1984’ten beri süren savaşta defalarca Kürt gerillaları karşısında ağır yenilgiler aldı.

En son 2008 Zap yenilgisi Türk Ordusunu yerle bir etti! Komuta kademesi ve kurmay aklı ağır darbe aldı.

Son Gare savaşında da ağır bir yenilgi aldı.

Kürdistan Savunma Güçlerine karşı çaresiz kalan sömürgeci TC, şimdi, Osmanlı devletinden devraldığı tecrübeyle Kürtler arasındaki ihtilaf ve çelişkileri kullanarak sonuç almaya çalışıyor.

Varlığından rahatsız olduğunu defalarca belirttiği Güney Kürdistan Hükümeti ile PKK’ye karşı ittifak kurmaya çalışıyor. Çünkü Türk Devleti çok iyi biliyor ki bütün üstün silah teknolojisi ve tekniğine rağmen artık sonuç alamıyor, alamayacak! Tek ve yegane sonuç alıcı silah Kürt güçlerini karşı karşıya getirip çatıştırarak güçten düşürüp tasfiye etmekten geçiyor!

İşte tehlikenin en büyüğü buradadır. Kandil, Zap, Gare ve Kuzey Kürdistan’ın bir çok alanında darbelenen Türk ordusu Güney Kürdistan yönetiminin desteği olmadan artık tek bir adım dahi ilerleyemez!

Kürdistan’ın en büyük parçasındaki Kuzey gücü kardeş kanı dökerek tasfiye edilirse bu sadece Türk sevleti için bir askeri zafer olmaz aynı zamanda Güney ve Kuzey Kürdistan halkı arasında da kültürel ve sosyolojik bir kırılma ve kan davasına dönüşme/dönüştürme potansiyeline de evrilebilir! Yani yüzyıllık ağır bedeller ödenerek halkta oluşan ulusal ruh ve bilincin ölümüne neden olacak kadar tehlikeli bir kumpastır.

Günün sonunda kardeşini düşmanına tercih eden bir zihniyetin dostu olmaz, yapayalnız kalır ve düşmanları için çok kolay bir av ve rahat yutulan bir lokma olur!

Kuzey Hareketi ezilir ve düşerse hemen peşi sıra Güney İdaresi de ayakta kalamaz düşer, düşürülür!

Ne olur gelin hep birlikte izin vermeyelim, bu sefer Kürdün bu kötü tarihinin tekerrür etmesine!

Gelin el ele verelim;

Dêrgul Kalesi, Dimdim Kalesi ve Birca Belek’in düşüş nedenlerinin yol gösterici tarihsel derslerinden yola çıkarak bütün Kürtlerin makus talihini bir daha geri gelmemek üzere Zap Vadisine gömelim!

Böylece Kürdün tekrar tarih sahnesine muzaffer olarak çıktığı yer olsun

ZAP ve Gare Dağları!

Bu dağların doruklarında sömürgecilerin ulumaları değil, özgür Kürdistan’ın muzaffer şeref bayrağı dalgalansın sonsuza kadar!

İlginizi Çekebilir

Di Muzîka Kurdî de Dengekî Efsûnî: Yunus Dîşkaya
İran: Nükleer programımız askeri eylem veya yaptırımlarla durdurulamaz

Öne Çıkanlar