Erdal Kızılırmak: Homo Sapiens’in sonu

Yazarlar

Acı büyük öğretiyor. En büyük yoğunlaşmalar ve devrimler de buralardan filizleniyor.  Acı, büyük bir uçurumdur, ya teslim olur sızlanmanın esareti ile zavallıca hiçliğe yuvarlanırsınız, ya da diğer insanların önüne, önderliğine geçecek bir çıkışı ve ayağa kalkışı yaratırsınız. 

Ortadoğu, beş bin yıldır kan banyosunun içinde sarsılıyor. Peygamberi çıkışlar, mesihçi  ya da selefici geleneklerin tümü   “kapitalist modernitenin kaos aralığında “ aynı kilitlenmeyi yaşıyor. 

Temel ideolojiler, insan bedenini doğuştan hasta, insan ruhunu ise doğuştan hastalıklı olarak tarif ediyordu. Bu yüzden insan her anlamda tedavi; her anlamda rehabilite edilmeliydi.  Böylece her ideoloji, kendi örnek insan tipini yarattı. Bu muteber kişilik, kendi ideolojisi ile asla çelişmeyecek ve gün doğumundan batımına kendi gölgesinden uzaklaşmayacaktı. 

Bu insan tipi, S. Freud’un dehası ile belirttiği, “grup ve kitle psikolojisi” içinde daha da ezildi. Gün içinde birkaç ayrı fanatik grubun ritüeline sürüklendi.  Marx’ın bahsettiği yabancılaşmanın en üst düzeyde cisimleşmiş hali; buydu. 

Kapitalist endüstri, çılgınca üretim yapmaya devam ediyor, üretilen her meta, insan ile simbiyotik ilişkiye giriyor homo sapiens, meta ile fiziksel olarak melezleşen ayrı bir türe doğru yol alıyordu. 

Ancak 20.yy’da insan, halen kendi yaratımından daha zekiydi. 

Bugün, yapay zekanın insan türü üzerindeki doğrudan etkisi ile birlikte, homo sapiens;  hepi topu kırk bin yıllık kısa tarihinde ilk kez kendi yaratımının alt türü haline geldi. 

Bu, kapitalist modernitenin bir heyelan gibi ürettiği ilerlemeci gelişmeci karakterinin doğal sonucuydu. İlerleme, tıpkı bir dağcının zirveye yol alırken, aynı zamanda yavaş yavaş tükenmesini de ortaya çıkartıyordu. İlerlemek, bazen yok oluşa giden zamanı kısaltmaktı. 

Oysa herkes yanlış tarafa bakıyordu. Herkes, insanı ihtiyaçları üzerinden kavrıyordu. Bugün biliyoruz ki, artık ihtiyaç, insanı belirliyor. Cansız olan, canlıyı bir heykel gibi şekillendiriyor. Yaşarken, ölü olma hali budur. 

Holokostu yaşayan Yahudilerin, bir devlete sığınma ve devlet olma hali ile bugünün katliamcısı olma hali budur. Devlet cansızdır ve eninde sonunda halkları ele geçirir. Hastalıklı olan devlettir. Devletlerin ihtiyaçları olan, hastalıklı kitleler ve bireylerdir. 

Bugün Türkiye devletinin ve onu yönetenlerin, Kürtlere yaptığı inkar ve imhanın altında da bu yatar. Türkiye devleti ve onun cansız bekası, içinde barındırdığı tüm halkları uzay-zamanda belirtilen kara delikler gibi yutmaktadır. Bırakın yitip giden yaşamları, kültür, estetik, tarih, felsefe ve doğa bile bundan kurtulamıyor. 

Bu yüzden doğru yere bakmalı. İnsanın doğuştan hastalıklı olmadığını anlamalı. Hastalıklı olanın, bireyin ve toplumun ilişkilenme biçimi olduğunu görmeli. 

İnsanı ve toplumu, özgürleştirmek, ihtiyaçları üzerinden kurulan bir uygarlıktan kopuşu gerektirir. Devlete ve çılgınca üretime duyulan müritlikten büyük bir ayrılışı zorunlu kılar. Zihinlerimizin ve kavrayışlarımızın tümünün yapay zeka algoritmaları ile kapatıldığı kapitalist  modernitenin tüketim toplumuna karşı büyük bir devrimci ayağa kalkışı işaret eder. 

Homo sapiens’in, kendi yaratımının alt türü haline geldiği bu neo-köleci düzene karşı, yeni bir önderliği aramanın dönemidir. Bu yeni önderlik, insanı hapseden her olguyu derinleşerek tasfiye eder. Bu yeni insan tipi, hastalıklı alandan, doğal topluma adım atar. 

Bu adım;  özgür yaşamın ilk kapısıdır. 

 

İlginizi Çekebilir

Türk Tabipleri Birliği seçime gidiyor: Şebnem Korur Fincancı aday olmayacak
Ukrayna: Rusya’nın füze saldırısında 4 kişi öldü, 40 kişi yaralandı

Öne Çıkanlar