Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal,Kürtlerin gündemdeki önemli konuları Nupel için değerlendirdi. Deneyimli Kürt siyasetçisi gündeme dair sorularıma, yoğun çalışma temposu içinde ayrıntılı yanıtlar verdi.
Kartal, KCK Yürütme Konseyi EşBaşkanı Cemil Bayık’ın Washington Post’a yayınlanan yazısı için, ‘mektup hem çözüm kararlılığını hem de Öcalan’a bağlılığı ifade ediyor’ diyor.
ABD kamuoyunun gerçekleri öğrenmesi açısından mektubun önemli olduğunu belirtiyor.
Günay ASLAN
İmralı’da başlayan görüşmelerin yeniden başlamasıyla birlikte gündeme gelen yeni Çözüm Süreci tartışmaları içinse, ‘çözüm var diyemeyiz ama Türkiye önemli gelişmelere gebe’ yanıtını veriyor.
İzlenen bastırma, sindirme ve teslim alma siyasetinin sonuç vermediğini bu yüzden yeni arayışların gündeme geldiğini belirten Kartal, ’Sistemin son kozu Cumhur İttifakı’nın sonuç almadığına’ dikkat çekiyor.
‘Türkiye’de sistem siyasi alternatiflerini ortaya çıkarmak zorundadır’ diyen Kartal, AKP’nin parçalanması ve Cumhur İttifakı’nın azınlığa düşerek dağılmasını güçlü bir ihtimal olarak görüyor. Bu bağlamda erken seçimin gündeme gelebileceğini söylüyor.
Amerika ile Türkiye arasında Rojava’dan kaynaklı sorunların devam ettiğini, Türkiye’nin siyasetinde somut bir değişimin gözlenmediğini, Afrin’e dönüşlere izin verilmediği, Rojava’nın statüsünün kabul edilmediği sürece Rojava’da ilerleme olamayacağını düşünüyor.
PKK ve Kürt meselesinde küresel alanda köklü değişimlerin yaşandığını, daha da değişeceğine ileri süren, PKK- KDP arasındaki gerilimin aşılması için Kürt kamuoyunun harekete geçmesi gerektiğini belirten Kartal’a yönelttiğim sorular ve onun gündeme ışık tutun tutan değerlendirmeleri şöyle:
Önce aktüel bir gelişmeden başlayalım isterseniz; KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, Washington Post’a, ‘Şimdi Kürtlerle Türk devleti arasında barış zamanı; heba etmeyelim’ dedi. Mektup çok tartışıldı, tartışılıyor. Siz mektubun içeriği, yayınlandığı yer ve mektuba gelen tepkiler konusunda neler söyleyeceksiniz?
KCK Eş Başkanı Sayın Cemil Bayık bu mektubu ile Amerika ve Dünya kamuoyuna, Kürt meselesinin politik bir zeminde müzakere edilmesi konusunda PKK’nin kararlılığını ilan ediyor. Bu mesaj ile Türk devletinin Kürt düşmanlığı temelinde yürüttüğü savaş politikalarının sonuç alamayacağını, bunun tüm bölgeye zarar verdiğini, tek yöntemin diyalog ve müzakere olduğunu ve başmüzakereci olarak Önder Apo’nun belirttiklerine bağlı olduğumuzu ifade ediyor.
Savaş politikalarının sonuçsuz kalması nedeniyle ortaya çıkan durumun barış için fırsat yarattığını ve bu fırsatın heba edilmemesinin çağrısını yapıyor. Kürt sorununu siyasal olarak çözen bir Türkiye’nin bölgenin demokratikleşmesinde belirleyici rol oynayacağını, bu konuda Kürt hareketinin de ısrarlı olduğunu belirtiyor.
Mektup, Kürt sorunu eksenli yaşanan krizin nedeninin PKK olmadığını, hem Türkiye’de hem de tüm bölgede yaşanan istikrarsızlığın ana nedeninin yaklaşık yüz yıldır Kürt düşmanlığını yapan Türk devlet politikası olduğunu belirtiyor. ABD ve TC ortak politikalarıyla PKK aleyhine oluşturulan ABD kamuoyunun gerçekleri öğrenmesi açısından mektubun Washington Post’ta yayınlanması anlamlı ve önemlidir.
Türk devletinin Kürt halkının varlığına karşı açıkça yürüttüğü vahşi düşmanlığın dünya kamuoyunda daha çok görünür olması, Kürt düşmanlığı nedeniyle ilişkilerinde eksen değiştirmesi, Kuzey ve Doğu Suriye başta olmak üzere tüm Ortadoğu’da ortaya çıkan büyük gelişmelerden dolayı PKK ve Kürt meselesiyle ilgili yaklaşımlarda köklü değişimler var, daha da olacak. Erdoğan hükümeti bu değişimleri görüyor, çok sert bir dil ile ön kesmek istiyor ama korkunun ecele faydası yok. Varlığını inkar ettiği, terörist ilan ettiği özgür Kürt öz iradesi ve gücüyle kendisini bölgede kabul ettirdi. Türkiye şimdi öfkeleniyor ama buna alışmak zorunda kalacak.
İmralı’daki görüşmelerin yeniden başlaması yeni bir Çözüm Süreci’nin başlayacağı tartışmalarını da beraberinde getirdi. Merkezi Londra’da olan ve sorunun çözümünde arabuluculuk yapan Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün Başkanı Kerim Yıldız “yeni bir çözüm sürecinin başlamış olma ihtimali çok yüksek” dedi. Süreç başladı mı, başlar mı; sizin bilginiz var mı? Ayrıca konuya ilişkin düşüncelerinizi ve öngörüleriniz öğrenmek isterim.
İmralı’da yeni bir sürecin başladığına ilişkin bize ulaşmış bir bilgi yok. Önder Apo avukatlarına “ne bir süreç var diyebilirim, ne de yok diyebilirim, ancak 30-40 gün sonra anlarız” derken, sürecin belirsizliğine işaret ediyor. Kerim Yıldız kanımca siyasal kriz ve genel gelişmelere bakarak yeni bir süreç başlamış olabilir diyor. Evet, devletin yüz yıllık inkâr ve imhaya dayalı Kürt politikası çöktü, Kürt halkı Ortadoğu’da ve dünyada önemli gelişmeler kaydetti.
Tekçi Türk devlet rejimi yürüttüğü politikalar nedeniyle büyük bir ekonomik-siyasal-toplumsal kriz içinde ve bu durumu daha uzun süre sürdüremez. Ama şimdi hemen çözüm noktasına geldiğini de söyleyemeyiz. Faşist yönetim ömrünü uzatmak için provokasyonlar yapabilir, son bir gayretle savaşı yayabilir. Onun için herkes bu gerçeği bilerek her şeye hazırlıklı olmalıdır. İstanbul seçiminden sonra avukatlar henüz adaya gidemedi, gidip gidemeyecekleri de belli değil. Bu süreç ancak Önder Apo’dan gelecek bir mesaj ile netleşir.
İmralı’nın Temmuz ayında belki de bu hafta yeni bir yol haritası açıklayacağı, savaşı sona erdirecek bir dönemin başlayacağı iddia ediliyor, buna ilişkin görüşünüz nedir?
Süreç hem daha yoğun bir savaşa da, hem yeni bir diyalogun başlamasına da evirilebilir. Diyalog diyorum, çünkü şuan tam bir diyalog da yok. Erdoğan ve AKP henüz seçim şokunu tam atamadılar. Seçimlerden sonra avukatlar adaya gidemedi. Belirttiğiniz gibi Temmuz ayında, belki de hemen bu hafta İmralı’dan bir yol haritasının açıklanacağı gibi bir durum da yok, bir bilgi de yok. Bunların hepsi spekülasyon.
Bu yıl içerisinde çözüm yolunda Türkiye’de önemli gelişmeler olabilir mi? Erdoğan’la bu mümkün mü? Ya da Erdoğan’sız mümkün mü? Kimi siyasi gözlemciler 1 Eylül’e kadar barışçıl-demokratik çözüm yolunda önemli adımlar atılacağını iddia ediyor? Siz neler söyleyeceksiniz?
Bu yıl Türkiye önemli gelişmelere gebedir. Türkiye’deki kriz Erdoğan’ı da aşan yüzyıllık Kürt inkârına dayalı ulus devlet rejiminin krizidir. Cumhur ittifakı bu rejimin son kozuydu, ama son Kürt isyanını bastıramadı. Krizden çıkışın tek yolu, Kürt sorununun siyasal çözümü temelinde devletin demokratikleşmesidir. Sistem siyasi alternatiflerini ortaya çıkarmak zorundadır. Bu yıl içinde AKP’nin parçalanması ve Cumhur ittifakının azınlığa düşerek dağılması güçlü ihtimaldir.
Kürt savaşının yarattığı ağır ekonomik-siyasal krize çözüm bulacak yeni siyasal ittifakların oluşması Türkiye’nin temel gündemidir. Erdoğan’ın çözüm için tekrar alternatif olması zor. Mevcut parlamento bileşiminden böyle bir alternatifin çıkması da zor görünüyor. Savaşın yarattığı ekonomik çöküşün biriktirilmiş sonuçlarının topluma yansımasının etkileri bu yıl içinde giderek artacak. Bunun sonucu olarak Türkiye’de siyasal güçler arasında çözüm eksenli olarak yeni ittifaklar ve dengeler oluşmak zorundadır. Bu nedenle de önümüzdeki süreçte erken seçim ihtimali güçlüdür. Bu süreç çatışma ve çözüm arayışları ile iç içe geçecek.
ABD Başkanı Trump, Japonya’daki G20 zirvesinde, ‘Türkiye, Suriye Kürtlerini vuracaktı ben engelledim dedi. Türkiye’nin ordusunu sınıra yığdığını ve operasyon yapacağını ancak Erdoğan’ı durdurduğunu söyleyen Trump’ın bu açıklamasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Amerika ile Türkiye arasında Rojava’dan kaynaklanan sorunlar sizce aşıldı mı? Orada süreç nasıl seyrediyor?
Trump’ın dünya basınının önünde hem bunu hem de Erdoğan’ın büyük Kürt düşmanlığının olduğunu söylemesi Türkiye için ağır bir ifadeydi ve buna Türk tarafından herhangi bir itiraz da gelmedi. Trump’ın bu açıklamaları Rojava için de önemli bir destektir. Amerika ile Türkiye arasında Rojava’dan kaynaklı sorunlar devam ediyor. Amerika Türkiye ile Rojava’yı yakınlaştırmak için yoğun çaba sarf ediyor, ama Türkiye’nin büyük Kürt düşmanlığı nedeniyle sonuç alamıyor. Türkiye S-400 füzelerini kesin olarak alırsa ki öyle görünüyor, Amerika ile Türkiye arasındaki kriz daha ağırlaşır ve Türkiye’ye yönelik yaptırımlar gündeme gelir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan da Japonya’da yaptığı açıklamada, Suriye sınırında bir ‘barış koridoru’ kurulacağını ve uluslararası koalisyonun burada görev yapacağını söyledi. Rojava’yla ilgili olarak ABD Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey de ‘taraflar arasında yakınlaşmadan’ söz etmişti. Bu tartışmalar ışığında Rojava’da neler oluyor, süreç nereye doğru seyrediyor sorularına sizin cevabınız nedir?
ABD Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in “tarafları yakınlaştırma çabaları” elbette önemlidir, bu konuda yoğun çaba da sarf edildi. Ancak bu konuyla ilgili olarak Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin bir talebi oldu; Efrin’den zorla göç ettirilen nüfusun yerlerine dönmeleri için Türkiye’nin izin vermesi halinde “uçuşa yasak bölgenin denetimi” konusunda da Türkiye ile görüşmeye hazır olduklarını söylediler. Fakat Türkiye’den olumlu bir yanıt gitmedi. Türkiye’nin Rojava karşıtlığı politikasında değişim yok.
Rusya’nın Dışişleri Bakanı Lavrov, önceki gün ‘Amerika Kürtleri Suriye’yi bölmek için kullanıyor, bundan rahatsızız’ dedi. Kürtleri hedef gösteren ve görülebildiği kadarıyla Amerika ile gerilimi yansıtan bu açıklamaların nedeni sizce nedir? Rusya’nın Suriye özelinde Ortadoğu’daki Kürt politikası üzerine değerlendirmelerinizi almak isterim.
Rusya’nın Ortadoğu’da Kürt sorununa çözüm eksenli bir politikası yok. Suriye’de ise Kürt sorununa ilişkin politikası somut değil. Suriye’de Kürtlerin temsil edilmesi ve haklarının verilmesine ilişkin Rusya genel şeyler söylüyor ama bunu somut bir proje olarak ifade etmiyor. Rusya Kürt sorununda, bölge politikalarında birlikte hareket ettiği İran, Suriye ve Türkiye’nin yaklaşımlarını esas alıyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov “Amerika Kürtleri Suriye’yi bölmek için kullanıyor, bundan rahatsızız” diyor. Lavrov’un bu ifadesi Rusya’nın Kürtlere bakışını da gösteriyor. Kürtleri ayrılıkçı ve kullanılan bir araç olarak küçük gören bu bakış kabul edilemez. Kaldı ki Kürtler sürekli Suriye’nin bütünlüğünden yana olduklarını, Suriye’yi parçalama gibi bir siyasetlerinin olmadığını söylemelerine rağmen, Rusya bunları görmezden geliyor ve Kürtlerin rejime teslim olmasını istiyor. Rusya Suriye’de Kürt sorununun çözümüne ilişkin tutumunu netleştirmeli ve Kürtlerin Cenevre sürecinde yer almalarına destek vermelidir.
Geçenlerde SDG ile BM arasında bir ‘Ortak Eylem Planı’ imzalandı. BM’nin SDG’yi muhatap alması Türkiye’nin tepkisini çekti ve konu tartışılıyor. Bu anlaşma sizce ne anlama geliyor. Ayrıca olası bir Cenevre sürecinde Suriye Kürtleri yer alacak mı, neler olabilir sizce?
SDG ve BM arasındaki bu anlaşma, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Öz Yönetim Bölgesinin savunma gücünün uluslararası platformda muhatap alınması, öz yönetime de siyasal meşruiyet kazandırmaktadır. Yapılan anlaşma çocukların korunmasına, belli bir yaşın altında askere alınmamasına yöneliktir. Ama esas önemli olan BM nin SDG yi muhatap almasıdır. Bu durum, Suriye Kürtlerinin Cenevre sürecine katılımının ilk adımıdır. Türkiye’nin büyük tepki göstermesinin nedeni de budur. Ancak Türkiye buna ve daha sonra olacaklara da alışmak zorunda kalacaktır.
Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi’nde yürüttüğü Pençe Operasyonu sonrasında PKK ile KDP arasındaki ilişkilerin gerildiğine tanık oluyoruz. PKK, KDP özelinde güneyli kimi güçleri Türk ordusunda destek vermekle itham ediyor. Aynı şekilde KDP ve Kürdistan hükümeti sözcüleri de ‘PKK olmasa operasyon olmaz’ açıklaması yapıyor. Kamuoyu Kürdistan Bölgesi’nde Kürtler arası ilişkiler bir çatışmaya evrilir diye endişeleniyor. Bu ihtimal var mı? Ayrıca sorunların diyalogla çözümü için sizin ya da farklı dinamiklerinin girişimi oldu mu, olacak mı?
Başta KDP olmak üzere kimi güneyli güçlerin Türk ordusuna yardım ettiği bir itham değil, bir gerçek. KDP Saddam ile savaşırken Doğu Kürdistan’a geçtiklerinde kendilerine Rojhilat’tan çıkın diyenlere Sayın İdris ve Mesut Barzani’nin cevabı; biz Kürdistani bir hareketiz, Kürdistan’ın her yerine gideriz, kimse bize çıkın diyemez dediler.
Ama şimdi Türk ordusunun Güney Kürdistan’ı işgal etmesine hem hak veriyor, hem de lojistik destek sunuyor. Bu hiçbir şekilde kabul edilemez. Hiçbir Kürt bunu kabul etmemeli. Kürt güçleri arasında çatışma olmamalıdır. Bunun olmaması için PKK gerekli hassasiyetleri gösteriyor.
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Sayın Cemil Bayık ve HPG Merkez Karargâh Komutanı Sayın Murat Karayılan’ın bu konuyla ilgili çağrıları oldu. Güneyde siyasi çevreler, aydınlar ve sivil toplum örgütlerinin çabası var, ancak bunu daha çok güçlendirmek gerekir. Kürtler arası çatışmalara karşı olan herkes, hepimiz sesimizi yükselterek Kürt kamuoyunun yaratılmasında etkili olmalıyız. Kürtler arası çatışma sadece sömürgeci devletleri sevindirir.
ABD-İran gerilimi de yükseliyor. Bölgede sizce bir İran savaşı ihtimali var mı? Ayrıca bu krizin Kürtlere ve Kürdistan’a yansımaları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
ABD-İran gerilimin Irak ve Suriye gibi bir savaş sürecine girmesi ihtimali azdır. Çünkü hem bölgesel hem de uluslararası alanda sonuçları ağır olur. Zaman zaman taraflar arasında tansiyon yükselebilir, ama fiili çatışmaya dönüşmeyeceğini düşünüyorum. Ağırlıklı olarak ekonomik-siyasi-diplomatik baskılarla sonuç alınmak isteniyor. Ama bütün bunlara rağmen bazen hiç düşünülmeyen, hesapta olmayan bazı olaylar istenmeyen gelişmeleri de dayatabilir. Kürdistan’ın diğer parçalarında olduğu gibi İran’da olacak olası gelişmeler elbette Kürt halkının haklarını ve Kürdistan’ın statüsünü gündeme getirecektir…
/Nupel/