Geçtiğimiz yıl, 1960 sonrasında Kuzey Kürt siyasetini belirleyen üç önemli liderin hayatına dair makaleler yazdım. Bu makaleleri, Faik Bucak, Necmettin Büyükkaya ve Sait Elçi üzerine yazılmış bazı kitapları baz alarak kaleme aldım. Bu üç isim, hem kendilerinin hem de Kürt siyasetinin kariyerini sıfırdan başlatan figürler olarak hayatımızda önemli bir yer edinmiştir. Onlar hakkında yazarken, elbette bir eksiklik vardı.
Bu eksiklik, Dr. Sait Kırmızıtoprak’tı. Modern dönemin Kuzey Kürt tarihi, bu dört figür olmadan ele alınamayacağı gibi, Dr. Sait Kırmızıtoprak olmadan hem üç ismin mücadelesini hem de 1960 ile 2000 yılları arasındaki Kürt mücadelesi tarihini anlamak mümkün değildir. Farklı tarihlerde doğup büyüyen ancak yolları bir şekilde Kürdistan davasında kesişen bu dört liderin hikayesi, ne şahsen ne de politik olarak yeterince tarihe aktarılmamış ve kitlelere ulaştırılmamıştır. Çok farklı katmanlardan gelen bu dört lidere dair bilinen tek şey, ölüm şekilleri iken; özellikle iki Said’in ölümü, Türk ve Kürt tarihinin kozmik sırrı olarak hala dokunulmazlığını korumaktadır.
Bu liderler arasında Sait Kırmızıtoprak’ın durumu, diğerlerinin hikayesini kapsadığı için daha da hassasiyet gerektiriyor. Zira Kırmızıtoprak, hem kendi hem de eski ve yeni siyasi dengeleri birleştirmeye çabalamakla dikkatleri üzerine çekmiş ve Kürt mücadelesinin modern dönemdeki bağımsızlık teorisini yazmıştır. Bu yüzden, uzun, keyfi, kasıtlı ve düşmanca bir siyasi geleneğin devamı olarak Türk egemen yapısının Kürt şahsiyetleri ve tarih kaynaklarına uyguladığı sansür ve marjinalleştirme, Dr. Sait’in hikayesinde özel bir devlet politikası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Elbette Kürt meselesi, çok farklı faktörlerin iç içe olduğu uluslararası bir meseledir. Ancak, kendine özgü yarattığı liderlik, bellek ve bilinç türleriyle hala en diri ulusal mesele olarak özgünlüğünü korumaya devam ediyor. Belki de Dr. Said’in portresi ve politik penceresinin perde arkasındaki etkenlerin başında, Dr. Sait’in Ortadoğu’daki yayılmacı devletleri deşifre etmesi ve Kürtler için bağımsızlıkçı alternatifler yaratma çabaları gelmektedir.
İdealist, karizmatik, aklı ve cesaretiyle yola çıkan genç lider adayı, yaşamı boyunca Türk egemen yapısının gözetim listesinde olmuştur. Liste başı olduğu için ona dair her bilgi, belge ve başarı örtbas edilerek çarpıtılmış ve bazen de maceracılık seviyesine indirgenerek değeri azaltılmak istenmiştir. Bu kurnaz müdahaleler, egemenler için bir başarıya dönüşürken, Kürt tarihinin objektif olarak tartışılıp yazılmasını karmaşık hale getirmiş ve Kürt siyaset dünyasını çoğulcu bir kimlikten mahrum bırakmıştır.
Doktor Said’in portresi, 20. yüzyılın ikinci dönemindeki Kürt liderlerine göre oldukça farklıdır. Kürdistan davasına çok genç yaşta başlayan Kırmızıtoprak, kendi entelektüel gelişimiyle paralel bir arayışla siyaseti keşfetmiştir. Başkalarının eylem ve söylem alanından ziyade, kendi fikriyatının temellerini atarak bireyden lidere uzanan yıllarda, evrensel-ulusal ve uluslararası gelişmeleri Kürdistan’ın değişen sosyolojisine uyarlamıştır. Kuzey Kürdistan’da devrimci bir ideolojinin gerekliliğini erken fark ettiği gibi, bunun hizmet edeceği milli mefkureyi de bizzat deneyimlemiştir. Çok çalışkan bir öğrenci, idealist bir doktor, devrimci bir Kürt ve yenilikçi bir lider olarak olaylara yaklaşmıştır. Kürdistan gibi liderlerin tabu ve tanrı arasında sıkıştığı bir toplumda, belki de legal, halkın gözleri önünde ve kendi öngörüleriyle liderliğini yapılandıran nadir bir örnektir.
1960’lar itibarıyla klasik Kürdistan liderlik fotoğrafından uzaklaşan gerçeklikler, Kırmızıtoprak portresi sayesinde kökten bir değişim geçirir ve halkçı bir çehre kazanır. Kırmızıtoprak, Kürdistan liderlik tarihine modern liderlik vasıflarını, devrimci demokrasi ve ulusal bağımsızlığı askeri savaş doktriniyle birleştiren ilk isimdir. İsyanların ve dört parçaya bölünmüşlüğün realitesi, değişen dünya şartları ve iki büyük ideolojik sistemin etrafında şekillenmiş düşünsel, siyasi ve kültürel ortamda çözümü silahlı bir Kürt direnişinde bulacak kadar gelişmelere hâkimdir. 1880 sonrası nasıl ki Kürt liderleri yaklaşan tehlikeleri sezip tedbir almak istemişse, 1960 sonrasının liderleri de hem sömürgeleştirilen ülkeyi hem de sömürgeciliğin sebeplerini düşünerek siyaset üretmişlerdir. Bu nedenle Kırmızıtoprak, Kürdistan’ı fikren bir çağdan diğer çağa geçirme konusunda sahip olduğu düşünsel perspektif ve pratik girişimlerle çağdaşlarından bir adım daha öndedir.
Bu öncülüğün teorik yapısını siyasal kimliğiyle bütünleştirirken, liderliğe giden yolda bütün Kürt hareketlerini inceleyerek onlardan faydalanmıştır. Özellikle Kürt Milli Hareketleri ve Irak’ta Kürdistan İhtilali kitaplarındaki analizleri, onun kongreci lider türünden ziyade entelektüel yetkinlikle politikaya giren bir lider olarak gösteriyor.
Kırmızıtoprak’a dair bilgilerim, Selahattin Ali Arık’ın Dr. Şıvan – Dr. Sait Kırmızıtoprak kitabına dek, siyasi atıflar ve anekdotlardan ibaretti. Ancak Dr. Said’in neden ihmal edildiğini ya da arka planda bırakıldığını, bu kitabı okuduktan sonra anlamak daha kolaylaşıyor.
S. Ali Arık’ın kitabı, şimdiye dek Kırmızıtoprak üzerine yapılmış ve yazılmış en kapsamlı çalışmalardan biridir. Kitap, Dr. Şivan hareketi olarak siyasi tarihimizde yer alan yılları, Dersim’den Dişêşe kampına uzanan süreçte, çocukluk, gençlik, doktorluk, siyasetçilik, örgütlenme ve T’de KDP olarak partileşen gelişmeleri perde arkasından etraflıca kaleme almıştır.
Özellikle Kırmızıtoprak’ın 1954-1964 yılları arasında yazdığı makaleler, sonraki yıllar için bir tür işaret taşıdır. Dönemin hâkim lügati olan “Doğu sorunu”na getirdiği eleştiriler, o günün şartları bağlamında oldukça önemli yazılardır. Ceride-i Dersim, Akis, Tunceli Gecesi Yayını, Forum, Vatan Gazetesi, Yön, Yeni İstanbul, Dicle-Fırat, Milliyet Gazetesi ve Yeni İnkılap gibi ulusal ve yerel basındaki yazıları, Kemalizmin baskıcı yaklaşımlarını uygun dil ve zamanda hedef alan yazılardır. Kürdistan’ın sömürge kanunlarıyla kuşatıldığı, Kürt halkının dışlandığı, yoksulluk ve eğitimsizlikle baskılandığı bir dönemde entelektüel mecralarda tartışma yürütmek elbette kolay değildir. Bu nedenle, Doğulu bir genç olarak başlayıp T’de KDP olarak sonuçlandırdığı siyasi mücadelesi, kendisinden sonraki tüm gelişmeleri hem doğrudan hem dolaylı olarak etkilemiştir.
Kitap, oldukça geniş bir araştırmanın eseri olarak 1950’lerden itibaren Kürdistan’ın üzerine çöken yasaklar, göç, bölünme, terörize etme, kimliksizleştirme ve kültürel altyapısını bozma gibi devlet politikalarını nasıl olduğunu göstermektedir. Belki de dönemin egemen mantığını Dr. Sait’in, “Doğunun Baş Düşmanı Faşizm-2” yazısındaki şu cümlesinde daha iyi görebiliyoruz: Dönemin AP senatörü Suat Seren’in “Bizim düşmanımız yalnız Ruslar değil, Doğu’daki Kürtler de bizim düşmanımız” sözleri, bu durumu kısaca özetlemektedir.
Dört parça Kürdistan’ı farklı kaynaklardan takip eden Kırmızıtoprak, Le Monde okuyacak kadar farklı dil ve kültürlere ilgi duyan, okuma yazmayı, sanatı, toplumu ve bireyi birbirinden uzak görmeyen, çağdaş bir ufka sahiptir.
1971’de bireysel ve siyasi hayatı sonlandığında, Kürdistan’ın dört parçası yeniden hareketlenecek ve Kürdistan, uluslararası gelişmelerin parçası olmaya başlayacaktır. Dr. Sait’in ölümünün üzerinden 54 yıl geçti. Ancak onun yazdıkları, yaptıkları ve hayal ettikleri bir bir doğrulanıyor. Dr. Sait ve mücadelesini tanımak isteyenler için İsmail Beşikçi Vakfı (İBV) tarafından yayınlanan bu kitap önemli bir kaynaktır.
İyi pazarlar!