Avrupa Birliği (AB) ile Orta Asya ülkeleri arasında Nisan başında ilk defa düzenlenen zirve, Türkiye’de hiç beklenmedik bir nedenle yankı buldu.
Bu ülkelerin zirvede AB’yle imzaladıkları ortak bildiride, Kıbrıs adasında Türkiye’nin karşı çıktığı tezleri destekleyen bir madde yer aldı.
Bu madde ile yalnızca Türkiye’nin tanıdığı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin kurulmasını kınayan ve tanımama çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına bağlı kalacaklarını açıkladılar.
Zirveye Orta Asya’dan beş devlet katılmıştı: Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan.
Bu ülkelerden Tacikistan hariç dördü, Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türk yönetiminin de gözlemci sıfatıyla katıldığı Türk Devletleri Teşkilatı’nda (TDT) yer alıyor.
Bu ülkelerin, TDT’ye rağmen böyle bir bildiriye imza atması, Türkiye ile ilişkilerine dair soru işaretleri yarattı.
Peki Orta Asya ülkelerinin bu tutumu neden kaynaklanmış olabilir? Bölgeden uzmanlarla konuştuk.
Neden imzalamayı tercih ettiler?
Kazakistan’ın eski diplomatlarından, siyasi analist Kazbek Beysebayev, AB’nin Rusya’ya yaptırımlarının Kazak ekonomisini de etkilediğini vurguluyor.
Beysebayev, AB’nin bu zirvede duyurduğu 12 milyar euro’luk yatırım sözünün bu bağlamda önemli olduğunu düşünüyor:
“Bence bölgedeki ülkeler, bu ‘hediye’ için Türkiye’yi üzmeye değeceğini düşündüler.”
Kırgız uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Chinara Esengul de “Kültürel ve etnik bağlardan kaynaklanan duygusal tepkiler anlaşılabilir. Fakat günümüzde dış politikaya yön veren şey stratejik hedefler ve yatırım fırsatları olmalıdır” diyor.
Orta Asya üzerine araştırmalar yapan İngiltere merkezli Central Asia Due Diligence’ın Özbek direktörü Alisher Ilkhamov ise bu maddenin muhtemelen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin baskısıyla bildiriye eklendiğini söylüyor.
Ilkhamov, eskiden Orta Asya’nın AB’ye muhtaç hissederken günümüzde küresel gelişmeler nedeniyle AB’nin bölgeyle siyasi ve ticari ortaklık kurmaya daha istekli olduğunu düşünüyor.
İmzacı ülkelerin bu nedenle isteseler bu talebe direnebileceğini düşünen Ilkhamov, buna rağmen Kıbrıs’la ilgili maddeyi imzalamalarının Orta Asya ülkeleri için bir “hata” olduğu yorumunu yapıyor.
Özbek siyasi analist Rafael Sattarov ise bu görüşe katılmıyor.
“Gerçekçi olmak gerekirse Orta Asya öyle bir halde ki, bu ülkeler Kuzey Kıbrıs’ı umursamanın bedelini ödeyebilecek durumda değiller” diyor.
Orta Asya ülkelerinin Kıbrıs politikası nedir?
Görüştüğümüz uzmanlara göre Kıbrıs Türklerinin durumu Orta Asya ülkelerinin öncelikleri arasında değil.
Bu ülkeler 1991’e kadar Sovyetler Birliği’nin bir parçasıydı ve bu yüzden 1974’te Türkiye Kıbrıs’a askeri harekat düzenlediğinde de, Kıbrıslı Türkler 1983’te tek taraflı olarak adanın kuzeyinde egemenliklerini ilan ettiğinde de bağımsız bir dış politikaları yoktu.
Eski Kazak diplomat Beysebayev “Kazakistan’daki insanların çoğu Kıbrıs sorununun ne olduğunu bilmez ancak orta sınıftan Türkiye’ye sık giden kişiler bundan haberdardır” diyor.
Uzmanlara göre TDT’nin çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olması da bazı bölgesel sorunların, Türk dünyasının öbür ucunda hissedilmesini zorlaştırıyor.
Kırgız uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Esengul “Reel politikada ulusal, bölgesel ve jeopolitik çıkarlar önce gelir” diyor ve ekliyor:
“Uzak Türk topluluklarının sorunları önceliklerimiz arasında değil.”
Özbek siyasi analist Rafael Sattarov, Sovyetler’in çöküşünün ardından Türkiye ile ilişkiler kurulurken de Kıbrıs’ın önceliklendirilmediğini söylüyor.
Sattarov’a göre TDT üye ülkelerinin ortak bir dış politikası yok ve böyle bir şeyden bahsetmek için çok erken:
“Bırakın ortak Türki dış politikayı, Orta Asya ülkelerinin kendi arasındaki bölgesel entegrasyon bile tamamlanmış değil.”
Alisher Ilkhamov da yakın zamana kadar bu ülkelerin “yarı tarafsızlık” olarak adlandırdığı, adadaki Türk yönetimini tanımasalar da karşı da çıkmadıklarını söylüyor.
Ilkhamov bu zirvedeki bildiriyle statükonun kırıldığını belirtiyor.
Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkileri nasıl etkilenebilir?
Zirveden önceki beş ay içinde Kazakistan, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne elçi atamaya, Özbekistan ve Türkmenistan da İtalya elçiliklerini Kıbrıs’a akredite etmeye karar vermişti.
Zirvede bu bildirinin imzalanmasının ardındansa Türkiye, yaklaşık üç hafta boyunca hiçbir resmi açıklama yapmadı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 24 Nisan bir basın toplantısında gelen soru üzerine “Biz prensip olarak ailevi konuları kamuoyu önünde tartışmamayı tercih ediyoruz” dedi.
Fidan’ın açıklamasından önce konuştuğumuz uzmanlar da Türkiye bu konuyu açıkça tartışmayacağını tahmin ediyor.
Bu uzmanlar böylesi bir meselenin Türkiye ile diğer TDT ülkelerinin ilişkisini bozamayacağını düşünüyor.
Kıbrıs’ın TDT’deki statüsü değişebilir mi?
Türkiye dışında hiçbir ülkenin tanımadığı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” (KKTC), 2022 yılında TDT’ye gözlemci üye oldu.
Bu, adadaki Türk yönetiminin İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan sonra ikinci önemli uluslararası gözlemciliği oldu.
Kırgızistan’dan Dr. Razak Uulu, bugüne kadarki TDT zirvelerinde Kıbrıs’tan yalnızca Türkiye’nin bahsettiğine dikkat çekiyor ve ekliyor:
“Burada bir uyuşmazlık var. Bazı ülkeler KKTC’nin gözlemci üyeliğini yok saymış gibi. Dolaysıyla Kıbrıs ve KKTC meselesinin geleceği konusunda olağanüstü bir zirve ile karar alınmalı.”
Dr. Razak Uulu, Türkiye’nin Kıbrıs konusunu bölge ülkelerine anlatmakta zayıf kaldığını düşünüyor.
Eski Kazak diplomat Beysebayev, bu ülkelerin imzaladığı bildiriyle, kuzeydeki Türk yönetiminin TDT’deki statüsünü tartışmaya açtıklarını söylüyor.
Özbek uzman Alisher Ilkhamov ise farklı bir görüşte.
Orta Asya ülkelerinin “yaptıkları hatayı telafi etmek için”, Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türk yönetiminin TDT’deki statüsünü tam üye olmasa bile gözlemciden daha yüksek bir seviyeye getirebileceğini düşünüyor.
Özbek analist Sattarov, üyelerin TDT’yi ana dış politika aracı olarak görmediğini ve bir “yedek destek platformu” olarak kullandığını belirtiyor:
“Erdoğan için MHP ile koalisyonunda önemli bir yere sahip. Azerbaycan için diplomatik izolasyonda olmadığını göstermenin bir yolu. Orta Asya ülkeleri içinse çok yönlü dış politikalarının bir ayağı.”
Orta Asya için AB, Türkiye’den daha mı önemli?
Görüştüğümüz uzmanlar, Orta Asya ülkelerinin dış politikada Çin, Rusya, ABD, AB ve Türkiye gibi güçler arasında bir denge kurmaya çalıştığını ve tek bir aktöre bağımlı olmak istemediklerini söylüyor.
Özbek analist Rafael Sattarov, “Türkiye’nin Orta Asya’daki etkisi artmakta olsa da hâlâ Rusya ve Çin’in gerisinde” diyor.
Sattarov, Orta Asya ülkelerinin kendi aralarındaki entegrasyon için AB’yi de bir model olarak gördüğünü belirtiyor.
Bir diğer Özbek uzman Alisher Ilkhamov da Türkiye ve AB’nin farklı açılardan önemli olduğunu söylüyor.
Örneğin olası bir Rus işgali durumunda AB’nin kınama ve yaptırımın ötesine geçmesini beklemediğini fakat Türkiye’nin Orta Asya’ya silah gönderebileceğini düşünüyor.
Kırgız uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Chinara Esengul ise ülkesinin çok yönlü dış politikası ile ilgili “Stratejik ortaklarımız Rusya, Çin ve Batı (özellikle de Avrupa ülkeleri) olmaya devam ediyor” diyor.
Eski Kazak diplomat Beysebayev de 12 milyar euro’luk yatırım sözünün Kazakistan için AB’yi önemli bir partner haline getirdiğini vurguluyor.
Türk devletleri bir gün Kıbrıs’taki Türk yönetimini tanıyabilir mi?
Bu konuda uzmanların farklı görüşleri var.
Eski Kazak diplomat Beysebayev “Sovyetler döneminde bir gün Kazakistan’ın bağımsız olabileceğini hayal bile edemezdik. O günü çok iyi hatırlıyorum, bağımsızlık ilanımızdan sonra bizi tanıyan ilk ülke Türkiye oldu” diyor.
Beysebayev, Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetiminin sadece Türk devletleri tarafından değil, dünyanın geri kalanı tarafından da “er ya da geç” tanınacağını düşünüyor:
“Bu tip tanınmalar genellikle, dünyadaki müesses nizamı değiştiren önemli olaylar gerçekleştiğinde olur. Günümüzde de böyle olayların gerçekleşmesine hep birlikte tanık oluyoruz.”
Özbek analist Sattarov ise Orta Asya ülkelerinin Ukrayna’dan bağımsızlığını ilan eden Donbas’ı veya Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını da tanımadığını hatırlatarak Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetimi tanırlarsa çifte standartla suçlanabileceklerini belirtiyor.
Yine de “asla asla dememek lazım” diyor ve ekliyor:
“Günümüzde kural temelli küresel düzen çatırdıyor… Ama yine de bu ancak çok uzun vadede mümkün olabilir. Duygusal dayanışmayı gerçek diplomatik eylemlerle karıştırmamak lazım.”
Bir diğer Özbek uzman Ilkhamov ise uluslararası tanınmanın, Türkiye’nin en yakın müttefiki Azerbaycan’la başlayabileceğini, ancak ondan sonra Orta Asya’ya yayılabileceğini söylüyor.
Kırgız uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Esengul ise buna pek ihtimal vermiyor:
“Tabii ki tarihsel ve kültürel olarak Türkiye ve Kıbrıslı Türklere yakın hissediyoruz. Ama dış politika realizm, jeopolitik ve çok katmanlı çıkarlara göre yürütülür.”
Türkiye Kıbrıs için baskı yapıyor mu?
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 2004’te Annan Planı’nı reddetmesi ve 2015’te başlayan birleşme müzakeresinin 2017’de çökmesinin ardından Türkiye, bundan sonra Kıbrıs’ta birleşme müzakerelerine değil Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türk yönetiminin uluslararası tanınmasına odaklanacağını açıkladı.
Peki Türkiye bunun için TDT’deki müttefiklerine bir baskı yapıyor mu?
Eski Kazak diplomat Beysebayev, Ankara’nın bu konuda Türk devletlerine bir baskı yaptığını düşünmüyor, “Bunun yerine dayanışma talep ediyorlar” diyor.
Özbek uzman Ilkhamov da herhangi bir baskı uygulanıyorsa bile, kapalı kapılar ardında olduğu için bilinmediğini söylüyor.
Kırgızistan’dan Dr. Razak Uulu, Türkiye’nin şu anda bu meseleyle ilgili “baskı yapamayacağını” söylüyor ve ekliyor:
“Hem ekonomik sorunlar hem ülkenin iç siyasetindeki istikrarsızlıklar nedeniyle [Türkiye] uluslararası alanda onları kaybetmek istemiyor.
“Türkiye KKTC’yi tanınması için olağanüstü zirve düzenleyebilir, önerilerde bulunabilir, ancak baskı yapmaz.
“Türkiye ile Orta Asya ülkeleri arasında ciddi miktarda ticaret, yatırım ve kültürel ilişkiler var. Bunlar bir anda baskı ile silinmeye değmez.”
Kaynak: BBC