Türkleri bölen ve birbirine düşüren bir liderin Kürtlerle Türkleri birleştirmesi mümkün olabilir mi?
Türkleri bile bir amaç ve ‘ortak değerler’ etrafında birleştirememiş, 100 yıldır birbirleriyle kavga ettirmiş ve asırlık ‘devlet-millet çatışması’ üretmiş biri Kürtlerle Türkleri nasıl birleştirecek?
Atatürk birleştirebiliyorsa önce Türkleri birleştirsin. Onlar kendi aralarında süren 100 yıllık sorunlarına bir çözüm üretsin; ‘Beyaz Türklerle’ (Avrupai) ‘Zenci Türkleri ‘ (Asyatik), laikçilerle islamileri, ırkçılarla ümmetçileri, açlık sınırındakilerle ultra zenginleri birleştirsin…
Türkler cephesinde bölünmeye, kutuplaşmaya, çatışmaya ve gelir dağılımında uçurumlar yaratılmasına neden olan Atatürk’le ilgili Kürtler cephesinde ise bunları aşan ve ‘tarihsel düşmanlık’ tanımına denk düşen bir durum yaşanıyor.
Dolayısıyla Atatürk ve ideolojisinin 100 yıldır kan kusturduğu Kürtler cephesinde işi çok daha zor görünüyor.
‘Düşmana karşı ortak mücadele yıllarında’ Kürtlere verdiği bütün sözlerden ‘düşman yenildikten ve yeni devlet inşa edildikten sonra’ vazgeçen, sözlerini yerine getirmediği gibi Kürtlerin inkar ve imhası üzerine ‘resmi ideoloji’ bina eden, Kürtlere ‘ortak vatanda’ parya muamelesini reva gören, Musul ve Kerkük’ü Kürtlerin statüsüz kalması karşılığında İngilizlere veren, Kürdistan’ın bölünmesine ve sömürgeleştirilmesine rıza gösteren; ‘ortak vatan’ yerine ‘tekçi vatana’ yönelen, bu yüzden 100 yıllık çatışmalara sebebiyet veren Atatürk’ün; onun sistemi ve ideolojisinin Kürt-Türk birliğini sağlayabileceğini düşünmek akıl karı değil.
Zor günlerde, ‘kardeş milletlerinin hududu millisi Türklerin ve Kürtlerin oturduğu yerlerdir’ diyen ve bu coğrafyanın ‘Türklerle Kürtlerin müşterek vatanı’ olduğunu söyleyen, zor günler geçince de bırakın ‘Kürt’ kelimesini, ‘Kürtçe ıslığa’ bile tahammül etmeyen, Kürd’e dair ne varsa tarih sahnesinden silmeyi ve asimile etmeyi hedefleyen birinin etrafında Kürtler nasıl, niçin, hangi amaç doğrultusunda birleşecek?
Evet; 10 -15 yıllık bir aradan sonra Türkiye yeniden Atatürk’ün nefesini ensesinde hissediyor. Atatürkçülük yakın erimde yaşadığı ağır yenilginin şoku atlatılmış ve atağa geçmiş görünüyor.
Bir zamanların ‘demokrasi dinamiği’ siyasal İslam’ın iktidarını sağlama aldıktan sonra hegemonya inşa etmeye, demokrasi, özgürlükler ve hukuk karşıtı ucube bir rejimi kurmaya yönelmesi ve bu yolda iflas etmesi; AKP’nin çürüme ve çöküş üretmesi gözlerin yeniden Atatürk’e ve onun bileşenlerine çevrilmesine neden oluyor.
Geçmişin mağdurları İslamiler’in koltuklarını sağlama aldıktan sonra mağrur haline gelmeleri; sorunları içinden çıkılamaz hale getirmeleri ister istemez günümüz Kemalistlerinin iştahını kabartıyor. Onları devleti yeniden ele geçirme ve eski şaşaalı günlere geri dönme yolunda motive ediyor.
Ne var ki iç ve dış dengeler onlara bu halleriyle bu fırsatı vereceğe de pek benzemiyor.
Ne de olsa 100 yıl öncesinin şartları artık yok. Dünya değişmiş, Türkiye değişmiş; Türkler pek değişmese de Kürtler değişmiştir. Türk devletini oluşturan imha ve inkâr siyaseti, onun sistemi, ideolojisi, siyasal eliti bu haliyle ömrünü sürdüremez hale gelmiştir.
Atatürk’ten 100 yıl kadar önce kopmuş ve 100 yıl boyunca da onun sistemi ve ideolojisiyle çatışmış Kürtleri yeniden onunda etrafında birleştirmek; Kemalist sistem içinde tutmak artık mümkün değil.
Elbette kendini devletin ve memleketin ‘asıl sahibi’ olarak gören Atatürkçü kesim de bunun farkındadır. İşin eskisi kadar kolay olmayacağını, Kürtlerin verilen sözlere artık kanmayacaklarını biliyor. Aynı şekilde Kürtlerin rızasını ve desteğini olmadan iktidara gelemeyeceğinin de farkında.
Bu yüzden CHP üzerinden bazı küçük rötuşlar yaparak, Kürtleri kuşatmanın ve yanına almanın hesaplarını yapıyor. AKP-MHP bloğunun bunaltıcı baskıcı, Kürt karşıtı, kural-kaide tanımaz pervasız uygulamaları ona bu anlamda önemli fırsatlar sunuyor.
Fakat CHP’nin şansının olabilmesi, Kürtlerle kalıcı ilişki kurabilmesi için de her şeyden önce bağımsız davranması, devlet adına değil, millet adına siyaset yapması, geleneksel devlet anlayışından kopması, geçmişler yüzleşmesi, zamanın ruhuna uygun çözümler üretmesi,hasılı kelam; gerçek bir sosyal demokrat parti olması gerekiyor.
Bu da kolay olacak gibi görünmüyor. CHP’den böyle bir değişim beklemek saflık olur ama bunu baştan reddetmemek de işin kolayına kaçmak olur. Aksine ulusalcı bürokratik CHP’nin halkların lehine; özgürlükler, demokrasi, eşitlik lehine değişimini desteklemek; onu bu yolda yüreklendirmek gerekiyor.
Çünkü CHP değişirse Türkiye’de çok şey değişir. CHP yeter ki değişsin. Yeter ki ülkenin değişim, dönüşüm, demokratikleşme ve yenileşme beklentilerine yanıt versin.
CHP yalnız Kürt sorununa değil, Türkiye’nin acil çözüm bekleyen bütün sorunlarına geçerli çözümler üretse; kavimler kapısı bu coğrafyaya deli gömleği gibi giydirilen Kemalizmin yerine demokrasiyi, barışı, hukuku, özgürlükleri seçse ülkenin kaderini değiştirebilir.
Bölünmüş, birbirine düşmüş Türkleri birleştirdiği gibi Türklerle Kürtleri de ortak bir gelecek etrafında birleştirebilir.
Atatürk artık Türkleri ve Türklerle birlikte Kürtleri birleştiremez ama tarihten ders almış ve dersini iyi çalışmış ‘Atatürkçüler’ bunu başarabilir…