Pandemi günlerinde eve kapanmak zorunda olmanın ‘tuhaf bir duygu’ olduğunu söyleyen sanatçı Ferhat Tunç, buna rağmen müzikle yoğun bir süreç yaşadığını belirtiyor. Güçlü eserlerden oluşacak bir ‘sürgün albümü’nün hazırlığı içinde olduğunun da bilgisini veriyor…
Filiz DENİZ
Youtube’ta açtığı kanal üzerinden dinleyicileriyle düzenli olarak buluşan sanatçı, ‘Bu beni ülkeye, insanlarımıza yakın kılıyor’’ diyor. Yabancısı olmadığı Almanya’ya bir türlü alışamadığını, kendisini buraya ait hissettmediğini, bu nedenle henüz bir eve yerleşmediğini ve sürekli olarak geri döneceği günü düşündüğünü söyleyen sevilen, seçkin sanatçı ve aktivist Ferhat Tunç’la pandemi günlerini konuştum…
Ferhat Tunç uzun yıllardır kamuoyunun yakından izlediği bir sanatçı ve aktivist. Bu özelliklerinden ötürü hareketli bir yaşamı olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla sormak istiyorum; pandemi günlerinde eve kapanmak zorunda olmak nasıl bir duyguydu?
Pandemiden bir süre önce sayısız dava ve hapis cezası nedeniyle sürgünde yaşamak zorunda kaldım. Dolayısıyla İstanbul, Dersim ve coğrafyamızın her karışına özlem duyarken eve kapanmak zorunda kalmak tuhaf hissettirdi. En önemlisi de uzun bir 40. Yıl Turnesi’ne başlamıştık. Planlanmış on konserden sadece üç tanesini gerçekleştirebildik. Çok fazla eve kapanmış olarak geçirmemiş olsam da yakın dost ve akrabalarla olan karşılıklı ziyaretlerimiz kesintiye uğradı. Ben insanlarla olmayı ve her anlamda iletişimi önemseyen biriyim. Kuşkusuz zor bir süreç hepimiz açısından.
Günleriniz nasıl geçti, neler yaptınız? Sanat yaşamınızda, gündelik hayatta ne tür değişiklikler oldu?
Galiba mutabık olunan bir şey var ki bu gelişme; bugünümüzü, planlarımızı gözden geçirmeye, hakkını verme adına daha çok düşünmeye ve çalışmaya sevk etti. Ben sokaklara, sahnelere, doğaya alışkın bir insanım ama evi de mecbur kaldığımda verimli kullanmaya çalışmayı öğreniyorum.
Hâlâ kızımın evinde misafir konumundayız. Yani bir eve yerleşmiş değiliz daha. Geri döneceğimi düşünerek geçiyor günlerimiz. Ben buraya ait değilim ve sanırım bu hiç değişmeyecek. Burada yalnız değiliz şüphesiz. Hayatımızda artık bir de torunumuz var. Günlerimiz onunla farklı bir anlam kazandı. Adar Ali olmasaydı her şey çok daha zor olacaktı bizim için.
Sanatsal çalışmalarınızı Youtube üzerinden sürdürme kararı aldınız ve haftalık programlar yaptınız. Bu programlara ne tür tepkiler geldi? Ayrıca devam edecek misiniz? Yoksa salgın geçince ara mı vereceksiniz?
Açıkçası alışkın olduğum bir proje değildi ama bir şeyler yapma ihtiyacı duydum. Beni ülkeye, insanlarımıza yakın kılacak bir şeyler… Bir gazeteci arkadaşımın önerisiyle başladım ve tepkilerin olumlu olduğunu görünce hevesim arttı ve daha çok ciddiye almaya başladım. Ses ve görüntü sisteminden programa, bir hafta önceden hazırlanmaya kadar hem vaktimi alıyor hem de beni zinde tutuyor.
Bir televizyon programından çok daha geniş bir izleyici kitlesine ulaşıyorsunuz. Mümkün olduğu sürece devam etmekten yanayım. Tabii bizim yerimiz sahneler, sokaklar ve bu salgın sürecinde böyle bir fırsatı da değerlendirmekten yanayım.
Bu arada yeni kitap okuma, film izleme ve müzik dinleme fırsatınız oldu sanırım… Varsa karantina günlerinde okuduğunuz kitap, dinlediğiniz müzik ve seyrettiğiniz filmleri bizimle paylaşır mısınız?
Açıkçası filme, müziğe, kitaba zaman ayırmak için keşke eve kapanmamız gerekmese. Bu faaliyetler herkesin rutini olsa keşke. Ancak iş koşullarının ağırlığı, saatleri, stresli yaşamlar, malum ülke koşulları insanlarda kültürlenmek, bilgilenmek için ne zaman ne enerji bırakıyor.
Dünyanın koronavirüs pandemisinden sonra eskisi gibi olmayacağı genel bir kanı olarak önümüze çıkıyor. Birçok gözlemci hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünüyor. Sizin korona sonrası için öngörünüz nedir?
İtalya’da ve daha birçok ülkede insanların müzikle birbirine sığındığını gördük. Zoru, karanlığı, korkuyu balkonlarından müzik aleti çalarak, şarkı söyleyerek, doğal korolar oluşturarak aşmaya çalıştı, çalışıyor toplumlar. Müziğin, genel olarak sanatın değerinin böyle zamanlarda daha iyi anlaşılması, onun asıl derdini, neden var olduğunu da işaret ediyor. Bu kısmını kıymetli buluyorum.
Diğer yandan dünyada pek çok şeyin değişeceğine dair öngörüler var ve ben şimdilik bu meseleyi sosyologlara, psikologlara bırakmaktan yanayım. Ancak kendi alanımla ilgili tahmin ve temennilerim var: Sanat yapma anlayışında bir değişim olacaksa, az önce dediğim gibi, sanatın nasıl da kurtarıcı, motive edici, koruyucu, birleştirici bulunduğu biraz daha anlaşılır belki.
Duyurabildiğimiz her fırsatta sesimizi, şarkılarımızı duyurmalıyız tabii ama ben yine de sahnelerin, meydanların etkisini yitireceğine inanmıyor ve bunu da istemiyorum. Değeri düşmediği, özü bozulmadığı sürece her şey değişebilir tabii.
Siz yakın zamanda Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldınız. 40. sanat yılınızda sürgün oldunuz…Neler hissediyor, düşünüyor ve arkanızda bırakmak zorunda olduğunuz neleri özlüyorsunuz?
Başında da belirttiğim gibi, ait olduğum her şeyi özlüyorum. Almanya yabancısı olmadığım bir ülke ancak yaşamak isteyeceğim bir ülke değil. 24 Haziran seçimleri sonrasında siyaset alanından biraz uzaklaşarak 40. Sanat Yılımı kutlamayı düşündük. Bu süreci konserle karşılamayı planlamıştık, olmadı. Türkiye’nin bütün bölgelerini kapsayacak ve insanlarımızla yeniden kucaklaştıracak uzun bir turne olacaktı oysa.
Maalesef bana bu imkânı tanımadılar. Önümde iki seçenek vardı, ya uzun yıllar sürecek hapislik, ya da ülkeden ayrılmak…
Benim için zor olacağını düşünsem de ikinci seçenekte karar kılmak zorunda kalarak ülkeden ayrıldım. Kuşkusuz hareketli ve yoğun bir hayat bıraktım geride. Sanattan siyasete, toplumsal mücadelenin her alanında aktif bir hayatım vardı. Evimden, ülkeden ve en önemlisi de Dersim’den ayrı kalacağımı hiç düşünmemiştim.
Salgın sonrası 40. yol konserleri devam edecek mi? Ayrıca sizden yakın dönemde yeni bir albüm gelecek mi?
Sokakları unutmamalı ve bırakmamalıyız. Açıkçası otoriterliğin artacağına dair söylemler, endişeler var ve insanların bir aradalığını, yaşamın içindeki doğrudan etkisini yitirmesine izin vermemeli ve bunu sadece bir zorunluluk olarak görmeliyiz diye düşünüyorum. Ben uzun bir süre bu salgının etkisini sürdüreceğini düşünüyorum. Normal bir hayata dönmenin zaman alacağına inanıyorum.
Bu yüzden uzun bir süre konser yapmak zor olabilir. Ancak müzikle yoğun bir süreç yaşıyorum zaten. Torunum Adar Ali’den fırsat buldukça yeni besteler hazırladım. Sağlam 4 eserim var şimdilik. Güçlü eserlerden oluşacak bir ‘sürgün albümü’nün hazırlığı içindeyim. Bu yılın sonunda yepyeni eserlerden oluşan bir albüm çıkarabilirim…