26 Nisan 2025 tarihinde, Kuzey Doğu Suriye’nin Kamışlo kentinde gerçekleşen “Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı”, Kürt halkının Suriye’deki siyasi ve toplumsal geleceğini şekillendirme çabalarının önemli bir dönüm noktası olarak öne çıktı.
Bu konferans, yarattığı etki bakımından Kürt toplumunun birliğini güçlendirmeyi, IŞİD saldırıları, iç savaş ve olağanüstü koşullar yaşayan Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında Kürtlerin haklarını anayasal güvence altına almayı ve bölgesel dinamiklere yanıt vermeyi amaçlayan tarihî bir buluşma oldu.
Konferansın yankılarının geniş olacağını varsaymak abartı olmaz.
Konferansın hazırlık süreci, katılım ve temsiliyet, dört parçadaki etkisi, Kürtler açısından kapsayıcılığı, bölge ve Suriye’nin geleceği açısından önemi, uluslararası ve Türkiye’nin ilgisi ile sonuç bildirgesi bağlamında bir değerlendirme yapacak olursak öne çıkan başlıklar şöyle:
Konferansın Hazırlık Süreci
Konferans, 2020’den bu yana yapılmak isteniyordu. Uzun süren diyaloglar, müzakereler ve yoğun hazırlık çalışmalarının ürünü olarak ortaya çıktı. Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) öncülüğünde düzenlenen konferans, 8 Aralık 2024’teki rejim değişikliği ve Mart 2025’te ENKS’nin hazırlıklara tam katılım sağlayamaması ya da farklı siyasi nedenlerden dolayı iki kez ertelendi. Bu ertelemeler, aynı zamanda farklı Kürt grupları arasında uzlaşma sağlama çabasının ve kapsayıcı bir platform oluşturma hedefinin de bir göstergesiydi.
Hazırlık süreci, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin liderliğinde olmakla birlikte, görünen o ki ABD ve Fransa’nın arabuluculuğuyla da desteklendi. Ayrıca, Irak Kürdistan Bölgesi’nden Neçirvan Barzani ve Mesud Barzani’nin dahli ve arabuluculuk rolleri, konferansın bölgesel destek tabanını genişletti.
18 Nisan’da yapılması ilan edilmişti ancak ertelendi. Ertelenmesinin yarattığı kaygıdan sonra 22 Nisan 2025’te Mazlum Abdi’nin “Halkımıza memnuniyetle duyuruyoruz ki, ‘Rojava Ulusal Tutum Konferansı’ 26 Nisan’da düzenlenecektir,” açıklaması, konferansın tarihî önemini vurgulayarak halkta büyük bir beklenti yarattı. ENKS Başkanlık Kurulu Üyesi Fesla Yusuf ise “Konferans Kürt halkının birleşme iradesini gösterecek” ifadesiyle, hazırlık sürecinin tabanda da umut uyandırdığını belirtti.
Hazırlık sürecinde, Kürt siyasi partileri, sivil toplum kuruluşları, kadın hareketleri, gençlik örgütleri, aydınlar, yazarlar, sanatçılar, kanaat önderleri ve dinî şahsiyetler gibi geniş bir yelpazeden temsilcilerin katılımı hedeflendi. Şam, Halep, Hama, Bab, Azez’den gibi alanlardan Kürt şahsiyetlerin yanı sıra Türkiye, Irak ve İran’dan temsilcilerle diaspora Kürtlerinin mesajları, konferansın kapsayıcılığını artırmak için çaba sarf edildiğini gösterdi.
Konferansa Katılım ve Temsiliyet
Bölgesel ve uluslararası düzeyde basının büyük ilgi gösterdiği Konferansa yaklaşık 400 delege katıldı; bu, Rojava’da Kürtler arasında böylesi geniş kapsamlı bir buluşmanın ilk kez gerçekleştiğini ve etkilerinin daha geniş olacağını ortaya koydu. Katılımcılar arasında Rojava’daki Kürt siyasi partileri (PYD, ENKS, PYNK), gençlik ve kadın örgütleri, aydınlar, sanatçılar, din insanları ve toplumun ileri gelenleri yer aldı. Süregelen bölünmelerin önüne geçmek ve içinden geçilen önemli süreçte Kürt birliğini sağlamak açısından konferansa büyük anlam yükleniyordu. Bu çabaya Rojava’yı da aşan bir anlam yüklenmişti. Suriye’nin diğer bölgelerinden (Şam, Halep, Hama, Bab, Azez) Kürt temsilciler, Irak Kürdistan Bölgesi’nden Mesud Barzani’nin temsilcisi Dr. Hamid Derbendi, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Kuzey’den (Türkiye) Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyetleri konferansta yer aldı.
Açılışını Mazlum Abdi’nin yaptığı konferansta, motive edici ve birliğe övgü dolu ve aynı zamanda gelecek için umut verici konuşmalar yapıldı. Konferansa Rojhilat (İran) Kürt temsilciler mesajlarla destek verdi, Avrupa, ABD ve diğer diaspora bölgelerinden siyasi temsilcilerin de katılım sağladığı belirtiliyor.
Konferansın temsiliyet açısından kapsayıcı olduğu, farklı siyasi görüşleri, toplumsal kesimleri ve coğrafi bölgeleri bir araya getirme başarısı gösterdiği söylenebilir. Özellikle PYD ve ENKS gibi tarihsel olarak farklı çizgilerde yer alan temsiliyetlerin ortak bir platformda buluşması, Kürtler arasındaki bölünmüşlüğü aşma yönünde önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir.
Konferansın Dört Parçadaki Etkisi
Kürtler, tarihsel olarak “dört parça” (Türkiye, Suriye, Irak, İran) olarak adlandırılan coğrafyalarda bölünmüş bir halk olarak varlıklarını sürdürmektedir. Güney’de bir Bölgesel Yönetim var. Ancak Rojava’daki konferans, bu dört parçadaki Kürtler arasında dayanışma ve ortak vizyon oluşturma potansiyeli taşıyor. Konferansa dört parçadan katılan temsilciler ve diaspora Kürtlerinin katılımı, etkinliğin sınır ötesi bir etki yaratma hedefini ortaya koydu.
Bu gelişmenin özellikle Kürt ulusal birliği arayışlarına yeni bir ivme kazandırabileceğini öngörmek gerek. DEM Parti Milletvekili Gülcan Kaçmaz’ın, “Kürtlerin kaybedecek bir yüzyılı daha yok” ifadesi, konferansın yalnızca Rojava’yla sınırlı olmadığını, konjonktürel bir etkinlik olmaktan öte tüm Kürt coğrafyası için bir dönüm noktası olmayı hedeflediğini gösteriyor. Ayrıca, askeri formasından sıyrılmış olarak ulusal kıyafetlerle konferansa katılan Mazlum Abdi’nin, Abdullah Öcalan’ın barış çağrısına atıf yapması, verdiği destek ve bu çağrının Türkiye’deki barış sürecine etkileri, konferansın Türkiye’deki Kürt meselesiyle bağlantısını güçlendirdi.
Irak Kürdistan Bölgesi’nin konferansa dahli, Mesud Barzani ve Neçirvan Barzani’nin konferansı desteklemesi, öncesinde yapılan görüşmeler Rojava ile Erbil arasındaki ilişkilerin güçlenmesine katkı sundu. Rojhilat’daki (İran) Kürt temsilcilerinin mesajları ise, daha sınırlı bir katılım olsa da Doğu Kürdistan’daki Kürtlerin Rojava’daki gelişmelere ilgisinin göstergesiydi. Rojava’daki konferans, dört parçadaki Kürtler arasında ortak bir siyasi vizyon oluşturma çabalarının bir başlangıcı olarak görülebilir. Kürtlerin ortak iradesi önemli, ancak bu etkinin uzun vadeli sonuçları, Suriye’deki gelişmelerden, bölgesel aktörlerin ve uluslararası güçlerin tutumlarından bağımsız ele alınmamalıdır.
Konferansın Kürtler Açısından Kapsayıcılığı ve Önemi
Konferans, Kürtler açısından kapsayıcılık ve birlik hedefiyle düzenlendi. Bunun aksamadan sürmesi geleceğin kazanılması bakımından önemli bir faktör. Rojava’daki farklı siyasi gruplar (ENKS, PYD, PYNK), kadın ve gençlik hareketleri, sivil toplum temsilcileri ve diaspora gibi geniş bir yelpazenin katılımı, etkinliğin toplumsal tabanını güçlendirdi. Kadın hareketlerinin ve gençlik örgütlerinin aktif rolü, konferansın yalnızca siyasi elitlerle sınırlı kalmadığını, toplumsal dinamikleri de kucakladığını gösterdi. Dolayısıyla Kürtler açısından konferansın önemi, birkaç noktada öne çıkıyor:
1-Birlik ve Ortak Vizyonu Sürdürmek: Konferans geçmiş dağınıklığı onarmak ve geleceğe yön vermek bakımından önemli bir işlev gördü. Tarihsel olarak bölünmüş olan Kürt siyasi hareketleri arasında ortak bir platform oluşturulması, Rojava’da Kürtlerin siyasi iradesini güçlendirdi. Yeni bir durum olan Rojava’daki gelişmelerin bu alanı da aşan bir etki yarattığı da görülmüş oldu.
Mazlum Abdi’nin “Kürtlerin birliği, Suriye’nin birliğidir” ifadesi, bu birliğin hem Kürtler hem de Suriye için stratejik bir hedef olduğunu vurguladı. Ancak konferansın bunu da aşan bir yanı olduğu görülüyor.
2-Anayasal Haklar: Konferans, Kürtlerin Suriye’nin yeni anayasasında haklarının tanınmasını talep etti. Bu, Kürtlerin statüsüzlükten kurtulması ve Suriye’de eşit bir ortak olarak yer alması açısından kritik bir adım. Şam’daki yönetimin niteliği ve konferansın ertesi günü Şam’dan yapılan karşıt açıklama düşünüldüğünde güçlü bir iradeyi gerekli kıldığı da atlanmamalı.
3-Rojava: Ortadoğu’daki Demokratik Model: Rojava’daki özerk yönetim deneyimi, Kürtler, Araplar, Süryaniler, diğer tüm halkları ve inançları bir araya getiren çoğulcu bir model olarak konferansta öne çıktı. On yıllık bir deneyim ve birikim var. Bu model, Kürtlerin yalnızca kendi haklarını değil, Suriye’deki diğer halkların haklarını da savunduğunu gösterdi.
Konferansın Bölge Bakımından Anlamı
Rojava, Suriye iç savaşının başlangıcından bu yana Kürtlerin özerk bir yönetim kurduğu ve IŞİD gibi tehditlere karşı mücadele ettiği, rejim karşısında duruş gösterdiği ve bugün HTŞ’nin bilinen tutumuna ve Ankara’nın sıkıştırma hesaplarına karşı stratejik bir bölge oldu. Direnç, sadece mevcudu savunmakla sınırlı değil aynı zamanda geleceğe ilişkin bir rota da çizmiş oldu. Bu birikim üzerinde yükselen Konferans, bölgenin istikrarı ve geleceği açısından önemli mesajlar verdi. Bu mesajlar şöyle özetlenebilir:
1-Ademi Merkeziyetçilik: Konferans, Suriye’de ademi merkeziyetçi, demokratik ve çoğulcu bir sistem talebini resmileştirdi. Bu, Rojava’daki özerk yönetim modelinin Suriye geneline örnek olabileceği fikrini güçlendirdi. Ancak elbette arkasının gelmesi için çok çaba gerek. Şam yönetiminin daha ikinci gün yaptığı açıklama bu kararların yaşam bulması için güçlü bir iradenin gereğini ve aynı zamanda güç ve destek için kapsamlı bir politikayı gerekli kılıyor
2-Bölgesel İstikrar: Karmaşık gelişmelere sahne olan bölgede eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren Kürt halkının birliğinin güçlenmesi, Rojava’nın Suriye’deki kaotik ortamda istikrarlı bir bölge olarak kalmasına katkı sunabilir. Mazlum Abdi’nin “Kürtlerin güçlenmesi, Suriye’nin güçlenmesi” ifadesi, bu vizyonu yansıttı. Elbette Rojava, HTŞ’nin bilinen perspektifinden ve Şam’daki yönetim tarzından farklı olarak Ortadoğu’da yeni bir pencere açıyor. Ancak Şam ve Türkiye’nin tutumu, İran ve başkaca faktörlerin bu gelişimin önünde oluşturacağı barikatları atlamamak gerek.
3-Komşu Ülkelerle İlişkiler: Konferans, Türkiye, Irak ve İran gibi komşu ülkelerin Rojava’ya yönelik politikalarını etkileyebilir. Özellikle Türkiye’nin Kürt özerkliğine karşı tarihsel çekinceleri, konferansın bölgesel denklemlerdeki yerini karmaşıklaştırıyor. Ankara’nın bölgedeki gelişmeleri gördüğünü ancak statükoyu muhafaza etme konusunda bir direnç gösterdiği gerçeği hala aşılabilmiş değil. Konferanstan hemen sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Katar’dan yaptığı karşıt açıklama da bunu gösterdi.
Suriye’nin Geleceği Açısından Konferansın Önemi
Suriye, 2024’teki rejim değişikliğinden sonra yeni bir anayasa ve yönetim yapısı oluşturma sürecine girdi. Ancak Geçici Şam yönetiminin Anayasa ve yönetim şekli bakımından realiteyi gören bir yerden hareket etmek yerine katı, mezhepçi ve inkarcı bir çizgide ısrar ettiğini gösteren fazlasıyla veri var.
Konferans, bu yeni süreçte Kürtlerin aktif bir aktör olarak yer almasını sağlamayı amaçladığını ortaya koydu. Sonuç bildirgesinde, Şam’daki geçiş hükümetiyle müzakere için ortak bir Kürt heyetinin oluşturulması kararı var, Kürtlerin Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olma iradesini ortaya koyduğu görülüyor.
Konferansın Suriye açısından önemi şu şekilde özetlenebilir:
Kürt Halkının Haklarının Tanınması: Kürtlerin anayasal haklarının tanınması, Suriye’de kapsayıcı bir demokrasinin ön koşulu olarak görülüyor. Konferans, bu talebi netleştirerek Şam’a güçlü bir mesaj verdi. Şam’ın buna verdiği ilk tepkinin sürecin sorunsuz yürümeyeceğini gösterdiğini söyleyebiliriz.
Federalizm Tartışmaları: Mazlum Abdi ve diğer temsilcilerin ademi merkeziyetçi bir Suriye vurgusu çok önemli. Bu, aynı zamanda federalizm veya özerk yönetim modellerinin masada olduğunu gösteriyor. Söz konusu yaklaşım Suriye’nin katı, merkeziyetçi yapısına alternatif bir vizyon sunuyor. Bu, Şam’da yönetime oturtulan Şara’nın Anayasa ve hükümet modelinden farklı bir tahayyüle denk düşen bu perspektif.
Çoğulculuk ve Birlikte Yaşam: Rojava’daki özerk yönetim, Kürtler, Araplar, Süryaniler ve diğer halklar ve inançlar arasında birlikte yaşam deneyimi sundu. Bir birikim sahibi ve Konferans, bu modelin Suriye geneline yayılabileceğini savundu. Buradan ısrar edileceğine vurgu yapıldı
Konferansa Uluslararası İlginin Düzeyi
Konferans, uluslararası toplumun dikkatini çekti. Kürt halkının geleceğini belirleme iradesi ve kararlı mücadelesi belirleyici bir faktör. Bölge’deki güç ve hakimiyet rekabeti ise Kürtleri daha da önemli hale getiriyor. ABD ile Fransa’nın arabuluculuk rollerinin, etkinliğin küresel önemini artırdığını gösteriyor. Öncesinden ABD ve Fransa Heyetinin ENSK ile bir araya geldiği ve diyalogu sürdürdüğü biliniyor. Ayrıca Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot’nun Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne ziyareti ve diğer aktörlerle görüşmesi de uluslararası güçlerin bölgedeki gelişmelerdeki rolünü ve etkisini gösteriyor.
Irak Kürdistan Bölgesi’nden liderlerin katılımı, KDP, KYB ve KCK gibi örgütlerin desteği, BDP, DEM Parti katılımı, Rojhilat’ın desteği konferansın bölgesel ve uluslararası aktörler nezdinde ciddiye alındığını gösterdi. Bu perspektif oldukça makul ve kapsayıcı olmasıyla dikkat çekiyor ve karşı çıkanları etkisiz kılıyor.
Uluslararası ilgi, birkaç faktörle açıklanabilir:
1-Suriye’nin Geleceği: Suriye’deki geçiş süreci, uluslararası güçler için stratejik bir öncelik taşıyor. Kürtlerin bu süreçteki rolü, özellikle SDG’nin IŞİD’e karşı mücadelesindeki başarısı nedeniyle dikkat çekiyor. HTŞ’nin geçmişi ve Colani’nin kravat takmış, takım elbise giymiş olsa da cihatçı bünyesi biliniyor. Tüm bu gerçekler birçok belirsizliği bünyesinde tutuyor.
2-Bölgesel Dengeler: Rojava, Türkiye, İran, Rusya ve ABD gibi hatta Çin’de dahil çoklu aktörlerin çıkarlarının kesiştiği bir bölge olması nedeniyle oldukça stratejik bir bölge. Konferans, bu aktörlerin Rojava’ya yönelik politikalarını etkileyebilir. Kürtlerin, aralarında sağlayacakları birlik, karmaşık ve çokça gelişmeye gebe bölgede önem kazanıyor.
3-Kürt Sorunu: Kürt meselesi, Ortadoğu’da uluslararası bir boyut kazandı. 40 milyonu aşkın nüfusuyla dinamik bir güç. Konferans, Kürtlerin Suriye’deki hak arayışını küresel gündeme taşıdığı gibi bölgedeki Kürt rolüne de dikkat çekmiş oldu. Sonuç bildirgesinin bu bakımdan dikkat çekici olduğunu vurgulamak gerek.
Konferansa Türkiye’nin İlgisi!
Ankara’nın, Rojava’daki gelişmeleri tarihsel olarak endişeyle izlediği sır değil. Konferansın sekteye uğraması için yoğun bir diplomatik ve güç ilişkileri kullandığı da biliniyor. Ankara, ENSK ve dolayısıyla KDP üzerindeki etkisini kullanmayı sürdürdü. Konferansın ertelenmesinde rolü olduğu biliniyor. Türkiye, güvenlikçi politikalarından ve yayılmacı hesaplarından dolayı hala PYD/YPG’yi PKK ile bağlantılı ve aynı zamanda bir tehdit olarak görüyor. Bunlara rağmen konferansın toplanması önemli bir başarı.
Ancak Konferans, aynı zamanda Erdoğan yönetiminin Kürt özerkliğine karşı tutumunu ve Şam üzerindeki etkisini dikkate alarak düzenlendi. Türkiye, Şam’daki geçiş hükümetini merkeziyetçi bir yapıyı savunmaya yönlendirse de konferans öncesinde yoğun çaba harcamasına karşın Kürt birliğinde önemli bir gelişme olan konferansı engelleyemedi.
Güvenlikçi politikalar ve bunu besleyen inkarcı tutum sürüyor. Bu iki neden Ankara’nın endişelerinin esas kaynağı. Rojava’daki her kazanımın Türkiye’deki Kürtleri motive edeceği kaygısı ise Ankara’nın temel sorunu olmaya devam ediyor. Ancak Ankara’nın Rojava’daki Kürt özerkliğini sınır güvenliği açısından bir tehdit olarak görmeyi sürdürmesinin nedenleri hiç de gerçekçi değil. Zira Rojava’dan Türkiye’ye yönelik herhangi bir saldırı ve tehdit söz konusu değil.
Ancak Türkiye’nin Şam’daki geçiş hükümeti üzerindeki etkisi, Kürtlerin anayasal hak taleplerini zorlaştırabilir. Diğer yandan bölgedeki gelişmeler, Konferansın bölgesel ve uluslararası desteği, Türkiye’yi daha temkinli bir pozisyona da itebilir.
Konferansın Sonuç Bildirgesi ve Değerlendirme
Konferansın sonuç bildirgesi, Kürtlerin ortak siyasi iradesini güçlendirmeyi ve Suriye’de demokratik, ademi merkeziyetçi bir çözüm arayışına katkı sunmayı hedefledi. Bildirgede öne çıkan noktalar şunlar:
Ortak Kürt Heyetinin Oluşturulması: Şam ile müzakereler için ortak bir Kürt heyetinin ivedilikle oluşturulmasına karar verildi. Bu, Kürtlerin Suriye’nin geleceğinde aktif bir aktör olma iradesini yansıttı.
Anayasal Haklar: Kürtlerin haklarının yeni Suriye anayasasında tanınması talep edildi. Bildirge, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye vizyonunu vurguladı.
Suriye’nin Birliği Vurgusu: Konferans, Kürt birliğinin Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü güçlendireceğini savundu. Bu, ayrılıkçı bir ajanda izlenmediği mesajını verdi.
Çoğulculuk: Rojava’daki özerk yönetim modelinin, Kürtler ve diğer halklar arasında birlikte yaşamı desteklediği vurgulandı. Bu bölge ülkeleri için önemli bir model oluşturmaya aday.
Sonuç bildirgesi, konferansın Kürt birliği ve Suriye’nin demokratikleşmesi hedeflerini netleştirdiğini söylemek olası. Ancak, bildirgenin uygulanabilirliği, Şam’daki geçiş hükümetinin tutumu, Türkiye’nin politikaları ve uluslararası aktörlerin desteği gibi faktörlere bağlı olacak.
Genel Değerlendirme
Rojava’daki Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı, Kürt halkının Suriye’deki tarihî birleşme çabalarının somut bir göstergesi oldu. Engellere karşın hazırlık sürecindeki titizlik, geniş temsiliyet, dört parçadaki etkisi, kapsayıcılığı ve Suriye’nin geleceğine yönelik vizyonu, konferansı yalnızca bölgesel değil, uluslararası bir konferans haline getirdi. Mazlum Abdi’nin özel çabası, ENKS ve PYD’nin işbirliği, Irak Kürdistanı’nın desteği ve uluslararası arabuluculuk, konferansın başarısında ve etki yaratmasında kilit rol oynadı.
Sonuç olarak, Kamışlo’daki konferans, Kürtlerin birliğini ve Suriye’nin demokratik geleceğini şekillendirme yolunda tarihî bir adım attı. Bildirgenin uygulanması ve bölgesel aktörlerin tepkileri, konferansın uzun vadeli etkilerini belirleyecek. Kürtler, bu konferansla, yalnızca Rojava’da değil, dört parçada ve uluslararası alanda seslerini daha da güçlü duyurmuş oldu.