Mecit Zapsu: PKK’nin kararları ve yapılması gerekenler üzerine

Genel

1978 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde Abdullah Öcalan ve arkadaşları tarafından kurulan PKK (Partiya Karkerên Kurdistanê), 1984’te Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla silahlı mücadelesini başlattı. Marksist-Leninist bir ideolojiye dayanan bu hareket, Kürt halkının kimlik mücadelesini silahlı direnişle sürdürdü. 40 yılı aşkın süren çatışmalar, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda derin sosyolojik ve psikolojik etkiler yarattı. 2025 yılının Mayıs ayında Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla PKK, silahlı mücadeleyi sona erdirip demokratik siyasetle devam edeceğini açıkladı.

Bu tarihi karar, Kürt toplumunun geleceği için önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte Kürt kimliği anayasal olarak tanınmadı; Kürtçe üzerindeki yasaklar ve kültürel baskılar uzun yıllar devam etti. 1924 Anayasası, Kürt kimliğini yok sayarak kültürel alanları daralttı. 1978’de kurulan PKK, bu baskılara karşı silahlı mücadeleye başladı.

12 Eylül 1980 askeri darbesi, Türkiye genelinde olduğu gibi Kürt illerinde de ağır baskılar getirdi. Binlerce kişi gözaltına alındı, on binlercesi tutuklandı. Özellikle Diyarbakır Cezaevi’nde uygulanan sistematik işkenceler, Kürt direnişinin sembolü haline geldi. Kürt kimliğini yok etmeyi hedefleyen bu şiddet politikası, gençlerin PKK’ya katılımını hızlandırdı.

Köy boşaltmaları ve zorunlu göçler, 1990’larda devletin güvenlik politikaları çerçevesinde yoğunlaştı. Binlerce köy boşaltıldı, bazıları tamamen yakıldı. Bu süreç, yüz binlerce Kürt’ün büyükşehirlere veya Avrupa’ya göç etmesine neden oldu. Demografik yapıda ciddi değişimler meydana geldi.

PKK’nın mücadelesi, Kürt toplumunda güçlü bir kimlik bilinci oluşturdu. Köy boşaltmaları, göçler ve asimilasyon politikaları, Kürt halkının hafızasında derin izler bıraktı. Avrupa’da oluşan diaspora toplulukları, uluslararası alanda Kürt kimliğinin tanınması için etkili bir rol üstlendi.

Felsefi açıdan, PKK’nın direnişi Kürt halkının varoluş mücadelesi olarak değerlendirilebilir. Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği “Demokratik Konfederalizm” modeli, merkezi iktidara karşı yerel demokrasiyi savundu. Bu yaklaşım, klasik ulus-devlet modeline alternatif bir yönetim biçimi önerdi.

On yıllarca süren çatışmalar, Kürt toplumunda derin yaralar açtı. Göçler, faili meçhul cinayetler ve cezaevlerindeki hak ihlalleri, toplumsal hafızayı derinden etkiledi. Ancak bu süreç, aynı zamanda dayanışmayı ve direniş bilincini de güçlendirdi. Silahlı mücadelenin sona erdirilmesi, barışın ve toplumsal iyileşmenin önünü açtı.

PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakması, Kürt meselesinin çözümü için önemli bir fırsat sunuyor. Barışın kalıcı olabilmesi için bazı somut adımlar gereklidir:

1. Anayasal Güvence ve Kimlik Tanınması: Kürt kimliğinin tanınması, Kürtçe üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması ve eğitimde yer alması.
2. Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi: Yerel halkın karar süreçlerine katılımının sağlanması.
3. Toplumsal Barış İçin Hukuki Reformlar: Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve zorla göç ettirilenlerin haklarının iadesi.
4. Demokratik Siyasetin Önü Açılmalı: Kürt siyasetçilerin üzerindeki baskıların sona erdirilmesi.
5. Uluslararası Gözlem ve Güvence: Barış sürecinin şeffaf ilerlemesi adına uluslararası gözlemcilerin sürece katılımı.

Sonuç olarak:

PKK’nin silahlı mücadeleyi sona erdirmesi, Kürt meselesinin demokratik zeminde çözümü için tarihi bir fırsat yaratıyor. Toplumsal barışın sağlanması, demokratik adımların cesurca atılmasına ve hukuki reformlara bağlıdır. Türkiye, bu fırsatı değerlendirirse, bölgede kalıcı barış ve toplumsal huzur mümkün hale gelebilir.

İlginizi Çekebilir

Hakan Tahmaz: Ahmet Türk’e demokrasi, İmamoğlu’na Silivri olmaz/olamaz
Ahmed: Barış sürecini kolaylaştıracak her adımı atmaya hazırız

Öne Çıkanlar