Tarih, büyük yıkımlarla şekillenir. Bazı toplumlar, kendi ideolojik mitlerinin çöküşünü ancak ağır yenilgilerle idrak edebilirler. Nazilerin Almanya’yı felakete sürüklemesi, ancak ülke yerle bir olup ikiye bölündüğünde Almanların üstün ırk olmadığını anlamalarını sağladı. Aynı durum, üstünlük iddiasıyla hareket eden ve devlet ideolojisini bu varsayıma dayandıran Türk milliyetçileri için de muhtemeldir. Büyük yıkımlar yaşanmadan, kendi mitlerinden vazgeçmeleri zor görünüyor.
Osmanlı’nın çöküş sürecinde gelişen ve Cumhuriyet’le birlikte kurumsallaşan Türkçülük ideolojisi, başlangıçta bir kimlik inşası amacı taşısa da zamanla baskıcı ve ırkçı bir forma büründü. Devletin kuruluş sürecinde Türklük, etnik bir kimlikten öteye geçerek siyasal bir tahakküm aracına dönüştü. Bu ideolojik çerçeve, başta Kürtler olmak üzere Anadolu’nun diğer halklarının varlığını tehdit olarak algıladı ve devlet mekanizmasını onların asimilasyonu, bastırılması ve yok edilmesi için seferber etti.
Bu anlayış, özellikle 20. yüzyıl boyunca Kürtlere yönelik sistematik inkâr ve imha politikalarıyla somutlaştı. Tek Parti dönemi, 1980 darbesi ve 1990’larda Kürt illerinin yakılıp yıkılması gibi olaylar, Türk devletinin kendi varlığını ancak etnik tahakküm yoluyla sürdürebildiğini gösterdi. Günümüzde de bu anlayış, Kürt kimliğini inkâr eden politikalarla devam etmektedir. Ancak tarihsel süreç bize, bu tür baskıcı ideolojilerin uzun vadede sürdürülemez olduğunu göstermektedir.
Irkçı Türkçülüğün en büyük açmazı, uluslararası ve bölgesel dinamiklerin değişmesiyle birlikte daha da derinleşmektedir. Türkiye’nin Kürt düşmanlığına dayalı iç ve dış politikası, onu uluslararası alanda yalnızlaştırmakta ve bölgesel bir çıkmaza sürüklemektedir. Kürtlerin dört parçada siyasal varlıklarını güçlendirmesi, Irak ve Suriye’deki statü kazanımları ve özellikle Rojava’daki demokratik sistemin inşası, Türk devletinin etnik temelli politikalarını sürdüremeyeceği gerçeğini gün yüzüne çıkarmaktadır.
Buna rağmen, Türk milliyetçiliği, ekonomik krizlerin ve siyasal çıkmazların derinleştiği her dönemde halkı manipüle etmek için ırkçılığı körüklemektedir. Kürtlere yönelik baskılar arttıkça, milliyetçi blok daha da radikalleşmekte ve bu durum devleti otoriterleşmeye itmektedir. Ancak bu politikalar sürdürülebilir değildir. Türkiye, günümüzde sadece ekonomik anlamda değil, siyasal ve toplumsal olarak da bir çöküş sürecine girmiştir
Türk devletinin geleceğini belirleyecek olan temel faktör, demokratik dönüşüm sürecine girip giremeyeceğidir. Kimliklere saygının sağlanması, farklı halkların ve inanç gruplarının kendilerini özgürce ifade edebilmesi, demokratik haklarını kullanarak örgütlenmesi ve siyasal temsiliyet kazanması ancak demokratik bir toplum ve siyasal alanın inşasıyla mümkündür.
Eğer Türkiye, Kürt sorunu başta olmak üzere kimlikler üzerindeki baskıcı politikalarını sürdürürse, tarihsel bir yıkımla yüzleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Zira, büyük imparatorlukların yıkılış süreçlerinde görüldüğü gibi, devletin kendi sınırlarını aşan bir baskı mekanizması yaratması, er ya da geç içeriden bir çöküşü tetikleyecektir. Türkiye’nin Kürtlere yönelik politikası sadece bölgesel değil, aynı zamanda iç dinamikler açısından da bir kriz yaratmaktadır. Ekonomik darboğaz, siyasi istikrarsızlık ve toplumsal kutuplaşma, devletin baskıcı karakteriyle birleştiğinde bir patlama noktasına yaklaşmaktadır.
Ozcesi ; Türkiye’deki ırkçı Türkçülük, devletin bekasını koruma adına üretilmiş bir ideoloji olarak artık miadını doldurmaktadır. Küresel ve bölgesel gelişmeler, kimlik siyasetinin ve demokratik taleplerin bastırılamayacağını gösteriyor. Türkiye, ya demokratik dönüşümü kabul ederek çoğulcu bir yapıya evrilecek ya da tarihsel olarak büyük bir yıkımla karşı karşıya kalacaktır.
Bazı toplumlar, ancak büyük felaketler yaşadıktan sonra ders çıkarır. Ancak bu süreç, tarihten ders almak isteyenler için kaçınılmaz değildir. Türkiye için bir yol ayrımı vardır: Ya demokratikleşerek çok kimlikli ve özgür bir yapıya kavuşacak ya da milliyetçi-ırkçı refleksleri nedeniyle iç ve dış krizlerle parçalanmanın eşiğine sürüklenecektir. Bugünün politik gelişmeleri, bu seçimin çok uzak olmadığını gösteriyor.