ABD Dini Özgürlükler Genel Komitesi eski Başkanı Nadine Maenza, bir zamanlar IŞİD’in ilan ettiği hilafetin merkezi olan Rakka’da şu anda yerel yöneticilerin yarısının kadın olduğunu ve şehirde birçok kilise bulunduğunu belirtti.
Nadine Maenza, Rojava’daki gelişmelere dikkat çekerek, “Kuzeydoğu çok ilginçti. Son beş-altı yılda oraya yaklaşık on iki kez ziyarette bulundum, bölgedeki en iyi dini özgürlük ve toplumsal birliklerden birini oluşturan ve toplumu değiştiren yönetimlerin nasıl kurulduğunu dikkatle araştırdım. Ayrıca bir zamanlar IŞİD’in hilafeti altında olan Rakka gibi yerlerde şimdi yerel yöneticilerin yarısının kadın olduğunu ve orada kiliselerin bulunduğunu gördüm” dedi.
Maenza, Kürtler arasında birlik oluştuğunu belirterek, “Gördüğümüz şey bir birliktir. KDP ve Kürdistan Bölgesi ile birlikte ENKS, Özerk Yönetim’i destekliyor” ifadesini kullandı.
Maenza, Özerk Yönetim bölgelerindeki Arapların artık Şam yönetimi altında olmak istemediklerini belirterek, “Konuştuğum Araplar da Şam’ın yönetimi altında olmak istemiyorlar. Daha önce İslamcıların yönetimi altındaydılar ve bu onlar için iyi değildi, o acı deneyimi tekrar yaşamak istemiyorlar” diye konuştu.
“Ezidiler ve Alevilerin kırılganlığına” dikkat çeken Maenza, “Geleceklerinin Kuzeydoğu’da garanti altında olacağına inanıyorlar. Radikal İslamcıların yönetimi altında olurlarsa, hayatta kalabilmeleri için hiçbir yol olmadığını biliyorlar” dedi.
ABD Dini Özgürlükler Genel Komitesi eski Başkanı Nadine Maenza’nın Rûdaw’dan Nwener Fatih verdiği röportajı şöyle:
Rûdaw: Nadine Maenza bu fırsat için teşekkür ederim. Çok mutluyum ve Rûdaw’a hoş geldiniz.
Nadine Maenza: Misafirperverliğiniz için teşekkür ederim.
Rûdaw: Teşekkürler. Suriye’den yeni döndünüz. Şubat ayında Rojava’daydınız ve şimdi de Şam’a gittiniz. Son ziyaretiniz nasıldı?
Nadine Maenza: Kuzeydoğu çok ilginçti. Son beş-altı yılda oraya yaklaşık on iki kez ziyarette bulundum, bölgedeki en iyi dini özgürlük ve toplumsal birlik durumlarından birini oluşturan ve toplumu değiştiren yönetimlerini nasıl kurduklarını dikkatle araştırdım. Ayrıca bir zamanlar IŞİD’in hilafeti altında olan Rakka’da şimdi yerel liderlerin yarısının kadın olduğunu ve orada kiliselerin bulunduğunu gördüm. Kaçan Hıristiyanların çoğu geri dönmemiş olsa da onlara karşı hiçbir düşmanlık olmadığı kesin.
Gerçekten değişen yeni bir birlikte yaşama biçimi var. Bunu nasıl başardıklarını ve ABD politikasının, projelerini sürdürebilmeleri için onları teşvik etmede nasıl daha iyi olabileceğini anlamaya çalıştım. Ayrıca Kürdistan Bölgesi Hükümeti gibi tarafların onlara yardım etmesi nasıl sağlanır? Gördüğümüz şey birliktir. Elbette, Kürt birliği konusunu sen de duymuşsundur. KDP ve Kürdistan Bölgesi ile birlikte ENKS, Özerk Yönetim’i destekliyor ve şimdi bir konferansları var. Hıristiyanlar şimdi daha birleşik. Konuştuğum Araplar da Şam’ın yönetimi altında olmak istemiyorlar. Daha önce İslamcıların yönetimi altındaydılar ve bu onlar için iyi değildi, o acı deneyimi tekrar yaşamak istemiyorlar.
Bu birliği görmekten mutluydum, General Mazlum Abdi ve Ahmed Şara arasındaki görüşmenin iyi gittiğine dair bir iyimserlik vardı. Görüşmeleri olumluydu. Gerçek umutları birlik oluşturabilmek ve tüm farklı dinlerin, milletlerin katıldığı kanton düzeyinde kurdukları sivil ve resmi kurumları koruyabilmektir. İstemedikleri şey, İdlib savaşçılarının ve yabancı savaşçıların köylerinin güvenliğini sağlaması veya konsey yönetimlerini ele geçirmesi, çünkü toplumun kendisi bu işi yapıyor ve yapmaya devam etmelidir. Bence bu çok mantıklı. Bunun yapılabileceği bir yol var ve bu da Şam’ın konumunu güçlendirir. Üstelik federalizmden bile bahsetmiyorlar, daha az bir şeyden bahsediyorlar. Daha çok yerel kantonun devam etmesi ve Şam yönetimi altına girmesi gibi. Açıkça insanlar gidip geliyor, bazıları Şam’a gidiyor ve bazıları Şam’dan geliyor, ama işgal olmaz. Bu açıdan cesaret verici ama Ezidiler ve Aleviler gibi savunmasız topluluklar bunu (Radikal İslamcıların yönetimini) kendilerinin sonu olarak görüyor. Onları olası yönetiminde Kuzeydoğudaki toplumlarının sonunun geleceğine inanıyorlar. İslamcıların yönetimi altında olurlarsa, hayatta kalabilmeleri için hiçbir yol yok. Suriye Milli Ordusu Efrin’e saldırdığında, kaçmak zorunda kaldılar. Tüm yerinden edilmiş kişiler “Biz bunu daha önce denedik ve iyi değildi” diyor.
Şubat ayında Şam’ı ziyaret ettiğimde büyük bir umut vardı, ama ülkeyi mart ayındaki korkunç şiddet ülkeyi sarstı. Aslında İslamcı olmadıkları umudu vardı. Ama aslında öyleydiler ve şimdi resmi hükümet olmak istiyorlar. Ahmed Şara’nın bunu istediğini sanmıyorum. Bence Suriye Cumhurbaşkanı bu şiddetten memnun değildi. Ne yazık ki, her gün devam ediyor ve en azından medya tarafından takip ediliyor. Alevi kadınların kaçırıldığını duyduk. Daha fazla ayrıntı öğrenmeye çalışıyoruz ama her gün bu İslamcılar ve yabancı savaşçıların eylemlerine ilişkin çok endişe verici bilgiler ortaya çıkıyor. Kuzeydoğuda kimse bunu istemiyor.
Rûdaw: Mazlum Abdi’yi gördünüz mü?
Nadine Maenza: Evet.
Rûdaw: Kürt birliği ve konferans hakkındaki görüşü neydi?
Nadine Maenza: Bu birlikten çok etkilendi. Görüşmeleri çok iyi geçti. Başkanla görüşmesi çok olumluydu. Buradaki yetkililerle sürekli iletişimi var ve Haseke’de ENKS ile düzenli olarak buluşuyor. Ben de onlarla oturdum. Düzenli toplantıları var, iletişimleri var ve bazı konularda Şam’a müzakere etmek için gidecek olan komiteyi oluşturdular. ENKS ve PYD’nin sayısı heyette eşit olacak, diğer bağımsız kişilerle birlikte.
Rûdaw: Ahmed Şara ile varılan anlaşma hakkında ne diyorsunuz? Olumlu muydu? (Mazlum Abdi) Ahmed Şara’nın gerçekten sözlerine ve imzasına bağlı kalacağına inanıyor mu?
Nadine Maenza: Yapmış oldukları her toplantının bir öncekinden daha iyi olmasından heyecan duyuyordu. Her iki tarafa da fayda sağlayacak bir anlaşmaya varılacağına inanıyor. Elbette daha önce imzaladıkları anlaşma sadece bir başlangıçtı…
Rûdaw: Sadece bir başlıktı.
Nadine Maenza: Evet, ama yine de bazı olumlu noktalar içeriyordu. İlk kez Kürtleri tanıdı ve Suriye’nin Kuzeydoğusundaki tüm din ve milletlerin öneminden bahsetti. Ayrıca HTŞ’nin içeri girmemesi ve güçlerinin yerel güvenlik olarak kalması için zemin hazırladı. Yani büyük bir iyimserlik vardı.
Rûdaw: Efrin’i Mazlum Abdi ile konuştunuz mu?
Nadine Maenza: Evet, hepimiz Efrin’i konuştuk. Hatta Şara’nın yardımcılarıyla bile, çünkü bana öncelikli işlerinden birinin bu olduğunu, Şam’ı kontrol etmek ve Efrin sorununu çözmek istediğini söylediler.
Rûdaw: Bu ziyarette Şara’yı gördünüz mü?
Nadine Maenza: Hayır, onu şahsen görmedim ama bazı yardımcılarını gördüm.
Rudaw: Bu ziyarette mi?
Nadine Maenza: Şubat ayında.
Rûdaw: Şubat ayında, tamam.
Nadine Maenza: İletişimimiz devam etti ve temsilcileri bana Efrin’in onun için öncelikli iş olduğunu söyledi. Oraya iki kez gittim ve herkesin dönebilmesi için yönetimin değiştirilmesi talebi vardı. Ne yazık ki bu gerçekleşmedi, çünkü Suriye Milli Ordusu, Ezidilere, Hıristiyanlara ve Kürtlere karşı suç işleyen ve onları kaçmaya zorlayan aynı kişiler şimdi hükümet makamlarına yerleştirildi.
Suriye’nin kuzeydoğusunda Ezidi Birliği ile görüştüm. Onlarca aile, kendilerine karşı suç işleyenlerin yönetimi altında kendilerini güvende hissetmedikleri için geri dönemiyor. Sanki IŞİD’in şimdi şehrinizin valisi veya belediye başkanı olacağını söylüyormuşsunuz gibi.
Bu yüzden, yerel halkın yetki sahibi olması gerekiyor. Suriye Milli Ordusu milisleri Efrin’i yönetmemeli. Umarım… Türkiye’yi ve Türkiye’nin desteklediği milisleri çıkarmanın zor olduğunu biliyorum.
Bence bu Şara ile ilişkide gördüğümüz karmaşık bir durum, Türkiye’nin desteğine sahip, ancak bazı görüş farklılıkları var, görünüşe göre Efrin bunlardan biri.
Rûdaw: Suriye’ye, özellikle azınlıklara, Ezidilere, Hıristiyanlara ve Alevilere baktığınızda, Esad rejimi dini bir rejim değildi ama o zaman bile Hıristiyanlar Suriye’de hakları olduğunu hissetmiyorlardı. Şimdi Ahmed Şara iktidara geldiğinde, Hıristiyanlar ve Ezidilerle konuştuğunuzda ne hissediyorlar? Suriye’de gelecekleri için kendilerini güvende hissediyorlar mı?
Nadine Maenza: Şubat ayında tüm dinlerin dini liderleriyle, çoğu patrik ve farklı Hıristiyan toplulukları, hatta Şam dışındakilerle bir araya geldiğimde, Esad’ın Suriye’yi çoğunluk ve azınlıklara böldüğünü, azınlıkları desteklediğini ve çoğunluğu bir kenara ittiğini düşündükleri açıktı.
Bunun bu topluluklar arasındaki ilişkiler üzerinde bir etkisi vardı. Eşit vatandaşlık talep ediyorlar, Sünni komşularıyla yaşamak ve onlarla aynı vatandaşlık haklarına sahip olmak istiyorlar. Uluslararası toplumun aralarında ayrım yapmasını istemiyorlar.
Çok ilginçti, çünkü Esad dindar olmamasına ve dinin, işlerinin büyük bir parçası gibi görünmemesine rağmen, insanları bölmek için kullanıyordu ve bu ona daha fazla güç veriyordu.
Şimdi insanlar sahil bölgesindeki şiddet olayları nedeniyle çok endişeli, en kötü korkuları gerçekleşti. Esad yönetimi Ezidilerin Müslüman sayılmaları ve kendilerini Ezidi olarak tanımlayamamaları için yasayı değiştirmişti. Bu, toplumu tamamen görmezden geliyordu. Ezidi olduklarını söylerlerse -kimliklerinde Müslüman yazdığı için- dinden çıkmış gibi görüleceklerini bilerek onları zor durumda bırakıyordu. Bu da onları aşırılıkçılara karşı daha savunmasız hale getiriyor. Suriye’yi kim yönetirse yönetsin, hangi hükümet iktidarda olursa olsun, herkesin kendisini kendi dini ve milliyeti olarak tanımlama hakkının olması önemlidir, Ezidilerin de bu hakka sahip olması gerekir.
Rûdaw: Suriye’nin geleceği hakkında, özellikle de Ezidiler, Hıristiyanlar ve Dürziler gibi azınlıklar ve dini azınlıklar için iyimser misiniz?
Nadine Maenza: Evet, bu hükümetle bile güçlü bir Suriye için bir imkan görüyorum. Şara’nın ülkenin kontrolünü cumhurbaşkanı olarak elinde tutabileceği, halkı temsil eden bazı demokratik kurumların olabileceği, kuzeydoğunun kendi kurumlarını koruyabileceği, belki Dürzilerin de benzer bir şey yapabileceği bir yol olduğunu düşünüyorum. Herkesin haklarını koruyan ve insanlara vatandaşlık veren bir anayasa olsun.
Bu, uluslararası desteğe neden olur ve böylece Suriye hızla iyileşebilir, ancak azınlıkları karanlıkta bırakırsa ve “Biz Suriye Arap Cumhuriyetiyiz, herkesi bir kenara koyun, sadece Sünniler önde otursun, diğerleri geride kalsın” derse, bu uluslararası topluma kötü bir mesaj verir.
Bu senaryoda kimsenin ambargoların kaldırılmasına hazır olacağını sanmıyorum. Uluslararası toplum baskısının ona zor kararları vermesine yardımcı olan bir perde oluşturduğunu düşünüyorum.
Rûdaw: Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’ye karşı mevcut politikasını nasıl tanımlarsınız?
Nadine Maenza: Bence hala anlamaya çalışıyoruz. Açıkça İslami geçişi konusunda birçok endişe var ve bunun için de iyi nedenler var. Onlarla doğrudan iletişim kurmadıklarını biliyorum. Görünüşe göre şu anda hükümeti yasal bir hükümet olarak da tanımıyorlar.
Umarım gezimden döndüğümde, duyduğum ve gördüğüm şeyler ve herkes için Suriye’nin başarılı olabileceğine inandığım yollar hakkında hükümet yetkililerine rapor verebilirim. Çok çeşitli bir ülke, dini çeşitlilik haritasına bakarsanız, birçok farklı din ve millet var.
Barış içinde birlikte yaşama konusunda uzun bir geçmişleri var. Önceki yıllara bakarsanız, savaş tüm Suriye’de yoktu, sadece Esad rejimi döneminde vardı. Yani Esad rejimi yıllarını nasıl aşarız? Bence derin bir barışa ihtiyaç var. Örneğin Sünniler ve Aleviler arasında, şu anda gerçek bir mezhepsel gerilim var.
Şara’nın, Ruanda ve diğer ülkelerde olduğu gibi, korkunç suçlardan sonra iyileşmelerine yardımcı olan bazı uzmanları getirme imkanı var ki Suriye’nin buna ihtiyacı var. Yani Suriye’yi ilerletmek için yapılabilecek birçok şey var.
Umutluyum ama gidebilecek çok yol olduğunu biliyorum. Bu yüzden zarar vermememiz önemli. Yanlış bilgilerin yayılması veya doğru olmayan bir şey hakkında konuşma konusunda çok dikkatli olmalıyız, çünkü bu mezhepsel gerilimlerin artmasına neden oluyor.
İnsanlar Hıristiyanların toplu katliamından bahsettiğimizi sanıyor ama bu olmadı. Bu (iddia) sadece ülkede karışıklığı artırdı ve kimseye yardımı olmadı. Suriye hakkında konuşma şeklimiz konusunda çok dikkatli olmalıyız çünkü durumu olduğundan daha kötü hale getirmemize gerek yok.
Rûdaw: Nadine Maenza, bu fırsat için çok teşekkür ederim.
Nadine Maenza: Misafirperverliğiniz için çok teşekkür ederim.