Kürdistan coğrafyasının ilk derin yarası, 1639 yılında İran ve Osmanlı İmparatorlukları arasında imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması ile açıldı. Bu ilk ayrılık, gelecekte yaşanacak nice parçalanmanın da fitilini ateşledi. Aradan geçen üç buçuk asır sonra, 1. Dünya Savaşı’nın girdabında 1916’da imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile Kürdistan dört ayrı parçaya bölündü.
Oluşturulan yapay sınırlar, aşiret bağlarını, aile bütünlüğünü, akraba ilişkilerini ve nihayetinde koskoca bir ulusu darmadağın etti. Bu bölünme yalnızca haritalarda kalmadı; zamanla Kürt toplumunun ruhuna işleyerek farklı düşüncelerin yeşermesine zemin hazırladı. Kürtler ilk büyük sarsıntıyı Kasr-ı Şirin ile yaşasalar da asıl yıkıcı darbeyi Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Lozan Antlaşması aldı.
O günden beri Kürtler ve onların öncüleri, ulusal birlik ülküsüyle yoğun bir çaba sergiliyorlar. Ne var ki, Kürdistan topraklarını işgal eden güçler de Kürtlerin bir araya gelmemesi için tüm imkanlarını seferber etmiş durumda. İşgalcilerin bu engelleme gayretleri ortadayken, Kürtlerin uluslararası aktörlerin -özellikle Kürdistan’ı işgalcilere sunanların- desteğinden bağımsız bir birlik inşa etmeleri neredeyse imkansız bir hal aldı.
Geçtiğimiz yüzyılda Kürtlerin birlik yönündeki tüm çabaları, maalesef arzu edilen neticeyi vermedi. Bu konuda en somut ve umut vadeden teşebbüs ise 2013 yılında Sayın Celal Talabani, Sayın Mesut Barzani ve Sayın Abdullah Öcalan’ın dört parça Kürdistan’ın ulusal birliği için yaptıkları tarihi çağrı oldu.
Temmuz 2013’te Hewlêr’de, Sayın Öcalan’ın vizyonuyla Sayın Mesut Barzani’nin ev sahipliğinde 65 Kürt partisinin katılımıyla bir araya gelindi. Her dört parçadaki Kürt siyasi hareketlerinin ve temsilcilerinin ortak amacı, bir Kürt Ulusal Kongresi’nin tesisi ve Kürt birliğinin sağlanmasıydı.
Ancak bu değerli girişim, beklenilen noktaya ulaşamadan sekteye uğradı.
Kongrenin hayata geçmemesi, herhangi bir Kürt partisinin olumsuz tutumundan ya da birliğin bozulmasından ziyade; zamanın ruhunun, zeminin uygunluğunun ve bölgesel konjonktürün elverişsizliğinden kaynaklandı. O dönemde Kürdistan’ı bölen güçler, bugünkü gibi yıpranmamışlardı.
Kürt Ulusal Kongresi çalışmalarının akamete uğraması, hem Kürtlerin bir araya gelmesini istemeyen dış güçlerin baskısına hem de o dönemin karmaşık Ortadoğu denklemine bağlanabilir.
Ta ki 2014’te, varlığı dahi pek bilinmeyen bir halkın üzerine kara bir kabus gibi çöken IŞİD’in, Şengal’in ardından Kobanê’ye yönelmesiyle yeni bir sayfa açılıncaya dek.
İlk defa Kürtler; inanç farklılıklarını, bölgesel ayrılıkları, lehçe çeşitliliğini, parti aidiyetlerini, ideolojik yaklaşımlarını ve hatta kadın-erkek ayrımlarını bir kenara bırakarak Kobanê etrafında yekvücut oldular. Kürtler arasındaki suni sınırları kaldıran bu destansı direniş, uluslararası alanda da Kürtlerin ve Kürdistan gerçeğinin dünya halklarının meydanlarda “Bijî Kobanê”, “Bijî YPG”, “Bijî YPJ” nidalarıyla yankılanmasına vesile oldu. Kürtler sadece kendi aralarında değil, dünya halklarıyla da gönül bağı kurmuşlardı.
O günden bu yana, Suriye ve Irak fiilen çözülmüş; Ortadoğu’nun eski güçlü aktörü İran ise varlığını sürdürebilmek için kendi kabuğuna çekilmiştir. Bu parçalanmanın mimarı olan Türkiye ise benzer bir sondan kaçınmak için çırpınıyor. İşte tam da bu nedenle, Kürtlerin birleşmesinin önündeki tarihi bariyerler büyük ölçüde kalkmış durumda. Hatta dün Kürtlerin birliğini sabote eden hegemon güçler, bugün Kürtlerin birlik arayışına onlardan daha istekli görünüyorlar.
Bugün, 26 Nisan 2025 itibariyle, Kürtler için yeni bir devir başlıyor. Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) heyeti, YNK Yürütme Konseyi Üyesi Emin Babeşêx’in liderliğinde; KDP Genel Başkanı Mesut Barzani’yi temsilen Hemid Derbendî ile birlikte, DBP ve DEM Parti heyetlerinin de yer aldığı kıymetli bir Kürt parti ve şahsiyetler topluluğu, Rojava’da bir araya geldi.
Qamişlo’da “Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı” başlığı altında düzenlenen bu tarihi buluşmaya, Kürdistan’ın üç parçasından ve Suriye’den 400 delege katıldı. Demokratik Suriye Güçleri (HSD) Genel Komutanı Kürt General Mazlum Kobani’nin açılış konuşmasıyla başlayan konferans, ulusal Kürt marşı Ey Reqîb’in o anlamlı dizeleriyle yankılandı: “Kes nebê Kurd dimirin, Kurd jîn dibin!”
İlk etapta amaç, Kürtlerin yeni Suriye’de tek bir ses ve ortak bir vizyonla Şam’a müzakere için gitmeleridir. Ancak uzun vadede bu anlamlı adım, Kürtler adına tarihi bir dönüm noktası olarak şimdiden kayıtlara geçti bile.
Ortadoğu’nun kadim sınırlarının ve hassas dengelerinin yeniden şekillendiği bu kritik süreçte, Kürtler, Birinci Dünya Savaşı’nda yitirdiklerini Üçüncü Dünya Savaşı’nın gölgesinde geri kazanmak için tarihi bir kavşağa geldiler.
Savaş meydanlarında eşsiz bir direniş sergileyen Kürtler, artık sadece cephede değil, diplomasi masasında da sadece savunmada değil, birlik masasında da hem dostlarına hem de düşmanlarına varlıklarını ve özgürlükleri uğruna her türlü fedakarlığa hazır olduklarını güçlü bir şekilde gösteriyorlar.
Kuşkusuz, bundan sonraki süreç, halkın sarsılmaz iradesi ve baskısıyla olduğu kadar, Kürt önderlerinin cesaretine, ferasetine ve onurlu duruşuna emanettir.
Zaman, Kürtlerin zamanıdır!
“Kes nebê Kurd dimirin, Kurd jîn dibin!”