Sürgünün sesi, direnişin ritimleri: Xatar’ın yaşamında Kürt kimliği ve kültürel mücadele

GenelGündem
Xatar’ın hayatı, sadece bir bireyin trajedisi ve başarısı değil; aynı zamanda halkının sürgünle, baskıyla, inkârla yoğrulmuş tarihinin müziğe, söze ve görüntüye dönüşmüş hâlidir.
Hüsamettin Turan:
Giwar Hajabi, sahne adıyla Xatar, yalnızca Almanya’da yükselen bir rap sanatçısı değil; aynı zamanda diasporada Kürt kimliğinin taşıyıcısı ve kültürel direnişin önemli bir temsilcisidir. Onun yaşam öyküsü, 20. yüzyılın son çeyreğinde Ortadoğu’da süregelen devlet şiddeti, etnik bastırma politikaları ve göçmenliğin çok katmanlı travmalarıyla şekillenmiştir. Xatar’ın hayatını anlamak, yalnızca bireysel bir sanatçının yükselişini değil; aynı zamanda Kürt halkının sürgün, direniş ve yeniden inşa tarihine dair bir anlatıyı da çözümlemek anlamına gelir.
1980’lerin sonunda İran’ın Kürdistan eyaletine bağlı Sine (Sanandaj) kentinde dünyaya gelen Xatar, Kürt kimliğinin ağır baskılar altında yaşandığı bir politik atmosferde doğdu. İran’da Şah rejiminin yıkılışının ardından kurulan İslam Cumhuriyeti, Kürtlere yönelik siyasi ve kültürel baskıları artırmış; özellikle 1979’dan itibaren başlayan Kürt ayaklanmaları, ağır askerî müdahalelerle bastırılmıştı. Xatar’ın ailesi bu sürecin doğrudan tanığı ve hedefi olmuştu: Annesi, Kürt kadınlarının hem silahlı hem de sivil direniş saflarında aktif yer aldığı bir mücadele hattında konumlanmıştı; babası ise klasik müzik alanında entelektüel bir birikime sahip, tanınmış bir besteci ve müzik kuramcısıydı. Ailenin hikâyesi, politik direniş ile kültürel üretimin birbirini beslediği bir özgürlük arayışının ifadesiydi.
İran’da yaşamanın imkânsız hale gelmesiyle birlikte aile, Batı’ya doğru uzun bir mülteci yolculuğuna çıktı. Irak’taki mülteci kamplarına sığınmalarının ardından Türkiye üzerinden Almanya’ya ulaştılar. Ancak Avrupa toprakları da kolay bir yaşam sunmadı. Köln ve Bonn’un alt sınıf mahallelerinde, göçmenliğin getirdiği yapısal dışlanma, ırkçılık ve ekonomik eşitsizlikler Xatar’ın çocukluğunu biçimlendirdi. Bu deneyimler, onun hem kişisel hem de sanatsal gelişimini derinden etkileyerek müziği bir hayatta kalma stratejisine dönüştürdü.
Xatar’ın sanatı, Almanya hip-hop sahnesinde “immigrant rap” olarak adlandırılan akımın içinde konumlandı. Bu müzikal damar, yalnızca sokakların diliyle değil, aynı zamanda göçmenlerin kimlik krizleri, toplumsal dışlanmışlıkları ve kolektif travmalarıyla da konuşuyordu. Xatar, bu çerçevede Kürt halkının parçalanmış tarihini, baskı altında tutulmuş kimliğini ve sürgünlük deneyimini Almanca sözlerle; fakat Kürt siyasi ve kültürel belleğine sadık kalarak aktardı. Onun için “Kürdistan”, bir coğrafi yer isminin ötesinde, parçalanmış belleğin, kayıp yurtsallığın ve kültürel direnişin sembolüne dönüştü.
Xatar’ın sanatı yalnızca bireysel ifade alanıyla sınırlı kalmadı. 2007’de kurduğu “Alles oder Nix” (Ya Her Şey Ya Hiçbir Şey) isimli plak şirketiyle kültürel üretimi kurumsallaştırdı. Bu şirket, Almanya’daki dışlanmış göçmen gençlere yalnızca bir ses değil, aynı zamanda bir yol açtı. Böylece Xatar, kültürel sermayeyi yalnızca elde eden değil, onu dönüştüren ve paylaşan bir figür haline geldi. Sanatı; kapitalist piyasa içinde eriyen bir ürün olmaktan ziyade, direnişin ve hafızanın taşıyıcısı olarak varlık buldu.
Xatar’ın hayat öyküsü, Alman sinemasının önemli yönetmenlerinden Fatih Akın tarafından beyaz perdeye taşındığında, bireysel bir yükselişin çok ötesinde; diasporada kimlik, hafıza ve direniş temalarının temsiline dönüştü. Film, annesinin dağlardan taşıdığı devrimci ruh ile babasının sanatsal zarafetini Xatar’ın kişiliğinde birleştirerek, Kürt halkının çok yönlü mücadelesini görünür kıldı. Bu anlatı, Avrupa’nın merkezinde, marjinalize edilmiş bir halkın onurlu varoluşuna dair güçlü bir kültürel ifade biçimi sundu.
Hayatı boyunca birçok zorlukla yüzleşen Xatar, gençliğinde suça sürüklenmiş, cezaevine girmiş; fakat bu geçmişiyle yüzleşip onu aşmayı başarmıştır. Bu yönüyle, idealize edilmesi tartışmalı olsa da, birçok genç Kürt için “düştüğü yerden kalkabilen” bir figür olarak anlam kazanmıştır. O, içinde büyüdüğü karanlığı inkâr etmeden; aksine o karanlığın içinden geçerek, müzikle, girişimcilikle ve kültürel söz üretimiyle kendini yeniden var etmeyi bilmiştir.
Xatar’ın ani ölümü, yalnızca bir sanatçının kaybı değil; aynı zamanda diasporada kolektif sesi temsil eden bir hafızanın kesintiye uğraması olarak değerlendirilmektedir. Ancak arkasında bıraktığı kültürel miras, şarkılarında yankılanan dizeler, kurduğu yapılar ve temsil ettiği çok katmanlı kimlikle yaşamaya devam etmektedir. Onun sözlerinde ifadesini bulan öfke, hüzün ve umut; bir halkın sesi, bir mücadelenin yankısı olarak varlığını sürdürecektir.
Xatar’ın hayatı, sadece bir bireyin trajedisi ve başarısı değil; aynı zamanda halkının sürgünle, baskıyla, inkârla yoğrulmuş tarihinin müziğe, söze ve görüntüye dönüşmüş hâlidir. Onu anlamak, Kürt özgürlük mücadelesinin sanatla buluştuğu bu özgün kesiti kavramakla mümkündür.
Rahat uyu Xatar. Sen bir efsaneydin. Sen bizim sesimizdin.

İlginizi Çekebilir

Demokratik Birlik İnisiyatifi: Demokratik çözüme katkı için yola çıktık
Ezgi Apartmanı davası: Firari sanıklar hâlâ yakalanamadı, aileler adalet bekliyor

Öne Çıkanlar