“Ancak bir terör döneminin demir yumruğu bizi parlak günlere ulaştıracaktır” diyen ve başta kral olmak üzere yoldaşlarını ve onlarca insanı giyotine gönderen Robespierre çok değil, bir yıl sonra aynı suçlamalara hedef oldu ve bedelini giyotinle ödedi.
“Terör” kelimesi hayatımıza Fransız Devrimi ile girdi ve bir döneme adını verdi. O günden bugüne kadar da egemenler tarafından bir argüman ve bir silah olarak sürekli olarak kullanıldı, kullanılmaya da devam ediyor.
Peki, nedir bu “terör”? Neden her fırsatta topluma karşı bir korkutma amacı olarak kullanılıyor ve toplumu, işlenen insanlık suçlarına karşı sessiz ve onaylayan bir çoğunluk haline getiriyor?
Neden, devlet örgütlenmesinin teorik ve pratik silahları terörden sayılmıyor da çoğu zaman silahlı mücadeleye başlamamış bir muhalefet örgütlenmesi bile terörden sayılıyor?
Kelimelere verdiğimiz ve onların biçimsellik kazandığı anlamlar, bizlerin hayatı yorumlamasının bir aracı olduğuna göre kelimelerin kazandığı kavramlara bakmamız gerekiyor.
Terör kelimesinin tanımı üzerinde henüz netlik kazanmış bir uluslararası toplumsal ve hukuksal birliktelik bulunmuyor. Yani tanım: gücü elinde bulunduran iktidarlar tarafından ve bu iktidarlara karşı mücadele edenler tarafından ayrı ayrı tanımlanmaktadır. Genel anlamda kabul gören şu tanımları yazmak, net bir sonuç vermese de konunun bütünselliği açısından açıklayıcı olabilir.
1- Genellikle siyasal bir dava uğruna, isteklerin topluma ve devlete kabulünü sağlamak için girişilen korkutma, yıldırma ve baskı kurma amacını içeren her türlü eylem biçimidir.
2- Dinsel, ekonomik veya siyasal amaçlar uğruna belirlenen hedeflere, bu hedeflerde bulunan, görev yapan sivillere, resmi, yerel veya genel yönetimlere karşı kullanılan baskı, yıldırma ve her türlü şiddeti içeren eylem biçimleridir.
Açık veya kapalı olarak faşizmle yönetilen her iktidar, bir ideolojik sınır çizer ve sınırın diğer tarafının her itirazi, faşizmin kendi oluşturduğu parlamentosunun çıkardığı yasalar tarafından suc sayılır. Böylelikle “oyunbozanlik” eden, etmeye niyetlenen her örgütlenme terör kapsamına girer. Bir toplumsal tabana dayanan, ulusal veya sınıfsal kurtuluş mücadelesi yürüten her örgütlenme, iktidara karşı kaçınılmaz olarak bir noktadan sonra silaha başvuracaktır, çünkü yasal yollar her zaman bir bahane ile kapatılır.
Yani ezilenler eleştiriyi silah gibi kullanamazlarsa, diyalektiğin zorunluluğu gereği silahı eleştiri gibi kullanmaya başlarlar. Bu kaçınılmazdır, çünkü tarihte ne sınıfsal ne de ulusal olarak ezilenler özgürlüklerini kendilerine, kırmızı halılarla kaplı, altından trabzanlarla döşeli bir salona çıkıp sunulan altın bir tepsinin üzerinden almamışlardır. Adım adım bedel ödeyerek, kendi tarihlerini kanlarıyla yazarak zafere ulaşmışlardır.
Terör kelimesinin toplumların gündelik hayatına bu kadar yoğun ve bilinçli sokulmasının altında yatan gerekçe, iktidarın kaybetme korkusundan başka bir şey değildir. Hayatın toplum tarafından itirazsız kabulü sağlanmak istenmektedir.
Sömürge bir ülkenin veya sınıfsal çıkarı olan ezilenlerin fikirlerini, taleplerini duyurma, örgütlenme ve hak alma yolları kapalıysa “silahlı propaganda”yı, “devrimci şiddeti” tercih etmeleri zorunluluktur. “…Bir kediyi köşeye sıkıştırırsanız son çare olarak sizi tırmalayacaktır. Devrimci şiddet bir tercih değil, diyalektiğin yasaları gereği bir zorunluluktur…” K. Marx
İktidarın bakış açısıyla değerlendirirsek TC’den örneklerle kavramı daha da netleştireyim.
Terörden onca şikayet edip, Kurdîstan Özgürlük Hareketi’nin onca ateşkes ilanını görmezden gelmek, gerilla hareketi dahil olmak üzere sivilleri de hedef alarak ağır silahlarla saldırmak, sosyal medyada yazılan her eleştiriyi terör suçlamasına sokmak….
Bunları bir yana bırakalım: bir halkın dilini, kültürünü, tarihini, ekonomik kaynaklarını yok sayıp sömürgeleştirmek büyük harflerle yazmak gerekir kendi tanımlarıyla “TERÖR” değil de nedir? Kendi halkını yoksulluğa, eğitimsizliğe mahkum etmek de kanımca aynı kategori içinde değerlendirilmelidir.
Ezilenlerin, sömürgelerin ancak hafif tabir edilen silahlarla mücadelesi meşru bir mücadeledir. Terör ise temel insani hakları bile yok sayan iktidar örgütlenmesidir. Görüldüğü gibi terör kavramı her iki tarafa göre değişebiliyor, kabul görebiliyor.
Mademki sömürgeci ve faşist iktidarlar, bizleri, yani ulusal ve sınıfsal kurtuluş mücadelesi veren sosyal ve siyasal örgütlülükleri “terörist” tanımı altında bir korku aracı olarak gösteriyorlar ve bu insanlık dışı düzenlerinin sürmesi için tüm dünyaya “terörü bitireceğiz” diye kara propaganda aracı olarak kullanmak istiyorlar, biz de onlara K. Marx’ın sözüyle cevap verelim: “…sıra bize geldiğinde terörizmi güzelleştirecek değiliz…”*
…
*Neue Rhein. Zeit, 19 Mayis 1849