“Cehennemin kapısına
güzel resimler çiziyorsunuz!”[1]
“Cehalete hoşgörü göstermek, yangına göz yummaktır.” “Cehalet gelirken bedava gelir, giderken her şeyi götürür!” vurgusuyla, “Cahil olmanın en kolay yolu merak etmeyi bırakmaktır,” diye uyaran Anooshirvan Miandji haksız değil: Kanıt, bütün yerküre ile burnumuzun dibindeki coğrafyamız…
Hayır, hayır “Ötekileri hep cahil olarak damgalıyorsam ve kendi cehaletimi hiç fark etmiyorsam nasıl diyalog kurabilirim?”[2]
Hareket noktam Fidel Castro’nun, “Bugün politikacılar, halkın cehalet içinde kalmasıyla ilgileniyorlar, çünkü cahil bir halk; fanatizm ve önyargı ekicilerinin, kapitalizmden çıkarı olanların en iyi müttefiki ve ilerlemenin en büyük düşmanıdır,” vurgusuyla; Mihail Bakunin’in eklediği üzeredir: “Halk cahildir ve hükümetin sistematik çabalarıyla cehalet içinde tutulmaya devam edilmektedir.”
Çok net ifade edilmeli: Cehalet, birçok toplumsal hastalığın köküdür.
Korku, cehaletten kaynaklanır; her kötülük de, cehalet ile ilintilidir. Cehalet nihai kertede suçu besler. O, şüphe etmezken; burjuva iktidara itaat, cahil aptallığına dayanır.
Cehalet engeldir; bilginin inşa ettiğini, yerle bir eder. Dayatılana boyun eğen cehalet, sadece daha katmerli bir cehaleti doğururken; korku, kin ve öteki(leştirile)ne şiddete yol açar.
Cehalet sorgulamaz, yargılar. Cehalet öğrenmez, inanır. Cehalet okumaz, hatmeder. Cehalet hoş görmez, katleder. Cehalet ilkeldir, sosyalleşmez.
Cahile, her zaman her şeyi bildiğini zannettiren “Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır,” der Karl Marx. Çünkü egemen eğitim, bir cehalet sistemidir.[3]
Ayrıca asla soru sormayan cehalet, doğmaların çığ gibi büyüyüp, toplumsallaşmasıdır. Yani cehalet yol açtığı tüm suçlardan sorumludur. Onun hiçbir sınırı yoktur; insan(lık)ın ilerlemesini engelleyen direnç hattıdır. Ve nihayetinde cahil, kendini her şeyin ölçüsü sanırken; cehalet gerçeği aramaz; kötülüğü burada tam da yatar.
Şunları da eklemeden geçmemeli: Cehaletin korkusu, sorudur, öğrenmektir. Onun için bilen/ düşünen insan tehlikelidir.
Oysa bilgi cehaletin sınırında ilerler. İlerledikçe cehalet geriler. Bilmemekten korkulmamalı. Bunda utanılacak bir şey yok. Utanılması gereken tüm yanıtları biliyormuş yalanına sarılmaktır.
Dinlerin kökeni cehalet ve korkuyken; dinin var olabilmesi için gerekli koşul, onu yaşatacak araçtır. Çünkü dinler cehaletin çocuklarıdır.
Evet, evet cehalet ile batıl inanç bir madalyonun iki yüzüdür. O, anlayamadığı şeye “tanrı” der; Paul Henri Theiry d’Holbach’ın, “Bilinmeyen, gizli, hayali, efsanevi, mucizevi, inanılmaz ve hatta korkunç olan şeyi açık, basit ve sağlıklı olana tercih etmek, cehaletin özelliğindendir; Percy Bysshe Shelley’nin, “İnsan, cehaletinin çözmesine mani olduğu bilinmeyen sebeplere, şaşırtıcı etkilere daima saygı duymuştur”; Baruch Spinoza’nın, “İnananlar, açıklayamadıkları bir şey olduğunda derhâl tanrının iradesine sığınan kimselerdir ve cehaletlerini açığa vurma biçimleri gerçekten çok gülünçtür,” diye hatırlattığı üzere!
İdealizm, insan(lık)ı cehaletten, dogmatizmden ve aptallıktan korumaz; aklı/ mantığı terk etmek, aldanmaya inanıp, cehalete sarılmak; cehaletin panzehiri ise sorgulamaktır. Cehaletinin sınırlarını görüp/ gösterebilmek de eleştiren bilginin başlangıcıdır.
Malûm eleştiriye kapalı her düşünce cehaletle ilintilidir. Çünkü cehalet fanatizm ile el eledir; onun özgüveni felaketlere sebep olur. Ya da onu kutsallaştıran, zorbalığa davetiye çıkarır; o ne kadar köklüyse, değişime karşı direnci de o kadar direngendir; “Eğer bir nesil cehaletin mutluluk olduğunu sanarak yetişirse, bir sonraki nesil cehaletini bile fark edemeyecektir. Çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecektir,” saptamasıyla Ursula K. Le Guin’in altını çizdiği üzere!
* * * * *
Din, tüm zamanların en katmerli yalanıdır; dogmatik zırvalıklarla, ezilenlere diz çöktüren hikâyesidir; eleştiri ve itirazın “sonu”dur. Çünkü din, eleştirel düşünen insan(lık) istemez. Aksine ezilenlere “Hakkınız yok. Seçim hakkınız yok. Tanrı sizin sahibinizdir. O her şeye sahiptir,” diye haykırır!
Düşünmemek, düşünmekten daha kolayken; cehalet hayal gücünden yoksundur onun gücü küçümsenmemelidir. Çünkü cahiller için doğmalar çok aydınlatıcıdır; elbette onu anlamayanlar için![4]
Lakin dogmatik zırvalıklara aklını kontrol ettirmeyenler, iktidarın söylediği hiçbir şeye, vaazlarına inanmazlarken; “Sorgulamayı öğrenin, her şeyi sorgulamayı öğretin,” derler.
Hiç bir şeyin insan(lık) dışı olmamasının, doğmanın umurunda olmadığı bilinciyle, cahillerden oluşan büyük grupların gücünü asla hafife almazlarken Turan Dursun’un, “Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım?” saptamasının altını özenle çizerler.
Şüphe yok: Adnan Yücel’in, “Ah o güzellikleri yok eden dinler/ insanlığın çocukluk çağına/ zulmün kılıcını sokan cinler/ tanrı adına halkları kullaştıran/ ve kralları tanrılaştıran kinler/ yeryüzünü sınır sınır/ gökyüzünü yıldız yıldız böldüler/ her kralın tanrılaşma töreninde/ bölük bölük insan yediler,”[5] dizeleriyle betimlediği din(ler) insan(lar)a, “Benim kurallarıma göre yaşayacaksınız,” der!
Din ham hayaldir; cahilleri mucizeyle kandırır; safdillik üzerine kurulmuştur; kaynağı vahşettir; tahakküm isteğinden doğmuştur. Oysa ahlâk ve erdem için din hiç mi hiç gerekli değildir; felsefe aracılığıyla edinilen ahlâk, erdem için yeterlidir.
Oysa her din, akılsızca korkma duygusu vermeye çalışır. O, sözde “erdem”leriyle insanları aldatmaktan başka bir şey yapmamıştır; tek hedefi, iktidarın zorbalıklarını güçlendirmektir.
Dinin önem verdiği şey akıl yoksulluğudur; çelişkiler zincirinden başka bir şey değildir. Cahiller ile barbarlar olmasaydı din olmazdı. Çünkü tüm dinler hoşgörüsüzdür, vicdan özgürlüğünü kabul etmezler.
Kolay mı?
Robert Heinlein’in, “Tarihte hiçbir din, hiçbir dönemde rasyonel bir temele sahip olmadı. Din, yardım olmadan bilinmeyenle başa çıkamayacak kadar zayıf insanların koltuk değneğidir”…
Richard Dawkins’in, “Din, irdelenmemiş inançları, kurumların gücü ve geçen zaman aracılığıyla sarsılmaz hakikâtlere çevirme işidir”…
Baruch Spinoza’nın, “Her ne olursa olsun, kendi var oluşunun bir nedeni bulunmayan şey var değildir”…
Jean Meslier’nin, “Dinin en çok önem verdiği yoksulluk, akıl yoksulluğudur.” “Her din, tanrısallıktan alçakça ve akılsızca korkma duygusu vermeye çalışır.” “Dinin gereksizliğini kanıtlayan şey, anlaşılmasının olanaksız olmasıdır.” “Din, ahlâkı felce uğratır.” “Din, kan dökücülüğü meşrulaştırarak acımasızlık dizginini gevşetir ve ilahi amaçlar için gerekli olabileceğini öğreterek cinayeti mubah kılar.” “Dini ilkelerin tek hedefi, hükümdarların zorbalıklarını güçlendirmek ve milletleri bunlara kurban etmektir.” “Bütün dinler hoşgörüsüzdür, vicdan özgürlüğünü kabul etmez ve dolayısıyla iyiliğin ve güzelliğin yıkıcısıdır.” “Bir din, ne kadar çok karanlık olursa, o oranda tanrısal olur.” “Dini geleneklerin tümünde ahmaklık ya da barbarlık ziyafeti vardır.” “Ahmak ve barbar büyükler olmasaydı din olmazdı.” “Din pandora kutusudur ve bu uğursuz kutu açılmıştır.” “Din aracılığıyla, şarlatanlar, insanların deliliklerinden yararlanırlar”…
Ludwig Andreas Feuerbach’ın, “İnsan dinin başlangıcı, insan dinin ortası ve insan dinin sonudur”…
André Gide’in, “Din, insanları daha iyi yapmaz”…
Whoopi Goldberg’in, “Dinler, insanlığı yıkma noktasında diğer yıkım nedenlerinden daha fazlasını yapmıştır”…
Thomas Paine’in, “En büyük kötülükleri yapabilmek için ya çok vicdansız ya da çok dindar olmak gerekir”…
İbnü’r Ravendi’nin, “İnançsızlarla savaşmak için inen melekleri sık sık okuruz ama açlara yiyecek dağıtmak için inen melekleri hiç okumayız”…
Maksim Gorki’nin, “Yalan kölelerin ve patronların dinidir… Doğruluk özgür insanın tanrısıdır”…
Voltaire’in, “Para söz konusu olduğunda herkesin dini aynıdır”…
Gilles Deleuze’ün, “Zalim bir yönetimin üstünlüğü ve sırrı köleleri aldatmak, onları sindiren korkuyu özel din kılığı altında maskelemekte yatar”…
Krzysztof Kieslowski’nin, “Din açık bir şekilde köleleştirmedir. İradi olarak, hatta arzuyla seçtiğiniz bir köleleşmedir”…
Arthur C. Clarke’ın, “İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri din tarafından vicdanlarının yoldan çıkarılmasıdır”…
Jack Huberman’ın, “Bir ülkede görülebilecek en tehlikeli salgın, ahlâktan bağımsız din fanatikliğidir”…
Amin Maalouf’un, “Bir dinleri olduğu için ahlâka ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar”…[6]
Ludwig Feuerbach’ın, “Ahlâkın temeli ne zaman ilahiyata dayandırılırsa, halklar ne zaman ilahi otoriteye bağımlı hâle getirilirse, en ahlâksızca, en adaletsiz, en kepaze şeyleri mazur gösterip yaygınlaştırmanın yolu açılmış demektir”…
Gore Vidal’ın, “İnsanlık düşmanı üç din ortaya çıktı: Musevilik, Hıristiyanlık ve İslâm. Bunlar gök-tanrı dinleri. Tamamen ataerkiller (tanrı her şeye gücü yeten baba) ve bu yüzden gök-tanrı ve onun dünyalı delegelerinin etkisinde kalan ülkelerde 2000 yıldır kadın düşmanlığı var”…
Aziz Nesin’in, “Dünyadaki en kârlı ticaret din tüccarlığıdır. Sermayesi yalan müşterisi cahildir!”
George Carlin’in, “Din milyar dolarlarla oynar, hiç vergi ödemez ve hep daha fazlasını ister”…
Emma Goldman’ın, “Din, insan aklının hâkimi mülkiyet, insan ihtiyaçlarının hâkimi hükümet de, insan davranışlarının hâkimi olarak, insanın köleliğinin kalesini ve onun getirdiği her tür korkuyu temsil eder”…
Wilhelm Reich’ın, “Kendi dininden başka din olmasın istiyorsun. Kendi dinine karşı hoşgörülüsün, ama başkalarının dinine karşı hiç de hoşgörülü değilsin,”[7] teşhislerindeki üzere!
* * * * *
Özetin özeti: İnsan(lık) egemenlerin tutsağıdır; kurtuluşuysa zincirlerini kırıp, hiç kimsenin tutsağı olmamaktan geçer. Çünkü akıl/ mantık zorbalığa boyun etmez, eğemez.
Ancak yabancılaşmanın seri üretimi sıradan insan(lık)a, yabancılaşmanın dayattığı amaçsızlık, toplumu sürüleştirmişken;[8] öne sürülmesi gereken aslî talep; “Düşüneceksin!” olmalıdır. Çünkü düşünce/ davranış akılla/ mantıkla seçilendir, zorlanan, itaat edilen değildir; “İmkânsız” denilenin cüretkârlığıdır. Söz konusu cüret ile meğin hak ettiği dünyayı kazanabiliriz ve o dünya mevcuttur, gerçektir, mümkündür…
Lakin unutmalıdır ki Ayn Rand’ın, “Kapitalizm, mülkiyet hakkı dahil, bütün birey haklarını tanıyan, bütün mülkiyetin özel bireylerce sahiplenildiği bir sosyal sistemdir,” zırvasına “Evet” diyebilmek mümkün değildir. Çünkü insan(lık) ilişkilerinin arasındaki eşitlik/ kardeşlik ülkülerini yok edince efendi-köle ya da kurban-cellat ilişkisinin önünü açmış olursunuz!
Böylece insan(lık)ın özsaygısını katledince, içindeki kahramanlığı; akıntıya karşı kürek çekmek cüretini yok edersiniz!
Olması gereken de tam bu cürettir: Yani sınıfsız-sınırsız-sömürüsüz özgür bir dünyanın kurulabilmesi için tabuların yıkılmasından yana saf bağlayan tavırdır![9]
Söz konusu tavrı Richard Dawkins’in, “Dine karşıyım, çünkü dünyayı anlamayarak tatmin olmayı öğretiyor bize”…
Charles Darwin’in, “Ben doğa kanunlarıyla uğraşan bir bilginim. Olayları araştırır ve bilimsel gerçekleri keşfetmeye çalışırım; Fakat bunu yaparken İncil’e bakmam ve dayanmam ve bu tür kitaplarda söylenenlere aldırmam”…
George Carlin’in, “Bir elma yendiği için cennetten kovarken bunca can kıyımlarına rağmen dünyada var oluşa müsaade eden garip bir tanrıya inanıyorsunuz”…
Mark Twain’in, “Kutsal kitaplarda canımı sıkan şey anlamadığım kısımlar değil, anladığım kısımlar”…
Yuval Noah Harari’nin, “Bir maymunu, ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz”…
Charlie Chaplin’in, “Aklım başımda olduğu için Tanrı’ya inanmıyorum”…
Emma Goldman’ın, “Peki, bütün bu dehşeti, bu hataları, insana karşı işlenen bu insafsızca suçları sona erdirecek tanrılar nerede? Hayır, büyük öfkesiyle ayaklanması gereken tanrılar değildir, insandır,” ifadeleri çok net formüle ederken; dogmatik cehaletin sınırsızlığı olduğu da kulaklara küpe edilmelidir.
N O T L A R
[*] Kaldıraç Dergisi, No:271, Şubat 2024…
[1] Stanislaw Lem, Gelecekbilim Kongresi, çev: Fatoş Taşkent, İletişim Yay., 1997, s.185.
[2] Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi, çev. Erol Özbek-Dilek Hattatoğlu, Ayrıntı Yay., 1991, s.109.
[3] “Eğitim, empoze edilen bir cehalet sistemidir.” (Noam Chomsky.)
“Aydınlık ile karanlık arasındaki, bilim ile cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım.” “Cehaletin babaları olan resmî akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.” (Giordano Bruno.)
[4] “Yanlış olduğuna inandığımda başkalarının görüşlerine saygı duymam gerektiğine dair bu aptalca ifadeye asla katılmıyorum.” (Chapman Cohen.)
[5] Adnan Yücel, Ateşin ve Güneşin Çocukları, Yurt Yay., 2012.
[6] “Bir insanın ahlâki davranışları anlayışa, eğitime ve sosyal bağlara dayanmalıdır; hiçbir dini temel gerekmez. İnsan, eğer ölümden sonra ceza korkusuyla ve ödül umuduyla kontrol altına alınmak zorundaysa, şüphesiz kötü bir yoldadır.” (Albert Einstein.)
[7] “İslâmın bütün hükümleri, İslâm dışındakilerin öldürülmesini emrediyor.” (Sami Aldeeb.)
[8] “Özgürlüğünden vazgeçmek, insan olma niteliğinden, insanlık haklarından vazgeçmek demektir. Böyle bir vazgeçme insan doğasıyla uzlaşmaz. İnsanın özgürlüğünü yitirmesi, davranışlarında her türlü ahlâk düşüncesini yitirmesi demektir.” (Jean Jacques Rousseau.)
[9] “Ateizm, insanları, dışadönük bir ahlâki erdem sağlamada yol gösterebilecek olan sezgiye, felsefeye, doğaya saygıya, yasalara ve saygınlığa yöneltirken, din bunu yapmaz. Batıl inanç bütün bunları parçalarına ayırıp insanlığın zihninde mutlak bir monarşi kurar.” (Francis Bacon.)
“Ateist, arkasında kendini destekleyecek görünmez güçler olmayan kişidir.” (Jack Huberman.)
“Ben bir ateistim ve eğer bir gün tanrıya inandığımı söylediğimi duyarsanız ciddiye almayın. Bunamışımdır.” (Aziz Nesin.)
“Biz materyalist ve ateistleriz ve gerçeklerle övünürüz.” (Mihail Bakunin.)