Ali Engin Yurtsever: Potemkin Köyü

Yazarlar

                                                   Var olan sistemin ürettiği siyasi, ekonomik ve ahlaki çöküntünün bir şekilde toplumsal yığınlar tarafından görülmesini engellemek, teorik ve pratik faaliyetlerini başka yöne kaydırmak için egemenler sürekli olarak gündem değiştirmek gereksinimini hissederler. Kimi zaman bir iç tehlike, kimi zaman da bir dış tehlike yaratmak zorundadırlar. Önemli olan “vatanın bölünmemesi, birlik ve beraberliğin korunması ve sıkıntıların geçici olduğunun” bilinmesi ve oluşan ağır yükün halk anlamadan halkın sırtına yüklenilmesidir. Böylelikle bu düzenin kuşaktan kuşağa devam etmesi sağlanmaya çalışılır.

        Potemkin Köyü terimi II. Katerina’nın Kırım’ı ziyareti sırasında imparatoriçeye olumlu izlenim yaratmak, halkın yoksulluğunu gizlemek için G. Potemkin tarafından yol boyunca sahte evler yaparak bölgede huzurun hüküm sürdüğünü göstermeye çalışması üzerine siyasi hayata yerleşmiştir. Bir anlamda siyasi ve ekonomik durumu başkalarına olduğundan farklı göstermek için yapılan herhangi bir pratik faaliyettir.

     Günümüze baktığımızda hemen hemen her devlet gibi Türk devleti de kendi yönetimini Potemkin Köyü düzeyine indirgiyor. “Ekonomi biraz sıkıntılı ama yakında düze çıkacağız, iç huzurumuz yerinde ama dışarda biraz sorun var, Allah’ın izniyle onu da düzelteceğiz” türünden açıklamalarla günü kurtarmaya çalışıyor. Oysa tarihsel dönüm noktasına geldiler. E. Hemingway’in romanı “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” diye basılmıştı. Soru cevabını buldu; Türk devleti ve benzerleri için çalıyor diyebiliriz. 

    Teori olmadan pratik olmaz ve bir teorinin ne derece doğruluktan gerçekliğe dönüştüğü ancak pratikte sınandığı ölçüde belli olur. İlk adım olarak oluşturulan teorinin ne derece gerçekliğe yakın olduğu ve neler gerektiği sorusunun üzerinde düşünmektir. Bu durumu Kürt ve Kurdistan sorunu üzerinden uyarlarsak elimizdeki deneylerle elde ettiğimiz sonuçlara bakarak ilerleyebiliriz. İşgal edilerek sömürgeleştirilen Kurdistan bildiğimiz gibi dört devlet tarafından bu hale düşürülmüş ve var olan statünün devamı konusunda politikalar sürdürülmüştür. Sömürgelerden kurtulup “kendi olabilme” mücadelesi doğal olarak şiddet eylemi içermek durumundadır. Çünkü şiddet yoluyla işgal edilmiştir. Ne sınıfsal, ne de ulusal anlamda egemenliği elinde bulunduran haksızlığa dayalı güçler isteyerek bu eylemlerinden vazgeçmezler, bu eşyanın tabiatına aykırı bir durum olur. Tam tersi bu durumun devamı için silahlı güçlerini daha da güçlendirmek için çalışma yürütürler. Diğer yandan ise sömürgeleştirilen halkın bu duruma isyan etmemesi için bir teori üretmek zorundadırlar. Bunlar genel anlamıyla ortak bir vatan, ortak bir yönetim, ortak bir tarih, ortak bir kültür ve ortak bir gelecek kurgularıdır. Başta Türk devleti olmak üzere diğer sömürgeci devletlerin teorik ve pratik yönelimleri budur. Bir anlamda hepsinin ortağı olup, kendisinin ise hiçbir şeyi olmayan bir gerçekliği bize dayatmaktadırlar. 

    Ortadoğu’da yaşanan savaş gün geçtikçe hem sömürgeci devletlere, hem de Kurdistan’a doğru ilerliyor. Bu devletlerden Suriye üç gündür Türk devletinin desteklediği HTS başta olmak üzere diğer çeteler tarafından Suriye üzerinde yoğunlaşmakta, Halep’in bazı yerleri ellerine geçmektedir. Bir başka nokta ise çeteleri besleyen, hamiliğini üstlenen Türk devletinin çeteleri tasfiye etme sürecinde yer almasıdır. Rusya’nın muhtemelen Ukrayna’da kendisine zafer vaad edilmesi karşılığında bu süreçte Suriye rejimini bir iki göstermelik savunma dışında yalnız bırakacağı, karşılığında ise Ortadoğu’da sınırlı bir güce sahip olacağı olasılığını elde tutarak Suriye rejiminin de düşebileceği izlenimini düşündürmektedir. Öte yandan Rusya Kürtlere karşı rengini belli etmeden, kimi zaman havuç, kimi zaman da sopa politikasını yürütüp zamana yayması şeklinde devam eden bu durum aynı zamanda diğer sömürgecilerin politikası olarak İran’a giden yolun üzerindeki temizlik devam ediyor. Türk devletinin emperyal hedeflerinin biraz daha görünür olduğu, geleceğini yıkımdan kurtarmak adına hareket alanının biraz daha genişlediği öne sürülebilir ancak gözden kaçırılan temel bir nokta; toplumsal yapısının birliğinin olmadığı ve buna bağlı olarak ekonomiden siyasete her alanda çöküşün yaşandığı bu devletin, bu savaştan bütünlük içinde çıkması mümkün değildir. Bir önlem olarak Kürtleri yedekleyerek hem güçlü bir şekilde sürece girmek, hem de Kürtlerin Ortadoğu’da elde edeceği fırsatların önünü kesmek için yeni bir politik adım atmaya basladilar. Hemen hemen her gün ve ayrı ayrı politik ağızlardan yapılan açıklamalara baktığımızda bunu görebiliyoruz. Bir “ortaklık ve kardeşlik” sohbeti dillerden düşmüyor. En yetkili ağızlardan “Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye Kürtleri’nindir” gibi açıklamalar düşmüyor. Karşılığında ise ne yapılıyor? Hiçbir şey. Yakında elbette ortaya çıkacaktır. Bu sözleri yukarıda yazdığım teori-pratik bağlamında değerlendirecek olursak elimizde kalan; suya yazılmış bir yazıdan başka bir şey değildir. 

   Bir hazırlık mutlaka vardır, bir kaç adım mutlaka atacaklardır ancak temel sorun şu: bizim taleplerimize ne kadar karşılık verecek taleplerdir bunlar ve neye hizmet edecektir? Kürtler sayın Öcalan, Özgürlük Hareketi ve parlamento temsilcileriyle sürece hazır olduklarını deklare ettiler. En önemlisi Kürtleri buna bağlamak yerine süreci Ortadoğu bağlamında da Ancak devletin bir yandan içeriği belli olmayan konuşmaları ve sürdürdüğü faşizan politikalarıyla neye hazırlandığını tahmin etmek zor değil. Yüzyılın soykırımını imzalamak.

   Geçici bir anlaşma olsa bile sorunun niteliği orta yerde duruyor; sömürge ve sömürgecilik ilişkisi. Bu ortadan kalkmadığı sürece sadece büyük bir savaşın mayalanması hazırlanacaktır.

    Yıkılış dönemine giren sömürgeciler Kurdistan’ı boydan boya Potemkin Köyü’ne çevirdiler. Güllük gülistanlık bir portre çiziyorlar. Oysa biz bedel ödeyerek öğrendik. Geçmişimiz belki sömürgecilerin hazırladığı süslü Potemkin Köyleriyle doluydu ama geleceğimizi biz hazırlayacağız. Yeterki o köylerin sınırından çıkmaya cesaret edelim.

İlginizi Çekebilir

Irak, Suriye sınırındaki güvenlik önlemlerini artırdı
Behice Feride Demir: Deftera Dîrokê û Dengbêjekî 

Öne Çıkanlar