Ali Engin Yurtsever: Sınıfsız Parti, Partisiz Sınıf 

Yazarlar

                         Teorik gelişimin temel koşulu ilgili konuda olabildiğince geniş okumaya sahip olabilmek ve bunlardan bir sonuç çıkarabilmektir. Bir i̇deolojik tutuma sahip olmanın iki yolu vardır; ya bilinçli, ya da yeterli bilinç gelişmeden duygusal temelde bir bağlılık. Bilinçli tutum; duygulardan arınmış, gerçekliğin peşinde ve kendi i̇deolojik tutumunun yanlışlığı karşısında da yapıcı bir adım atabilmeyi zorunlu kılar. Çünkü parti soyut bir kavram olmasına rağmen insanlardan oluşur. Duygusal tutum ise teorik bilince ihtiyaç duymaz. Yapılan açıklamalar, günlük gelişen olaylar ve dış dünyadan alınan etkileşimler yeterlidir. Dost ve düşman her an yer değiştirebilir. Düşünmek gereksiz ve yorucu bir eylemdir. 1984 romanında olduğu gibi. Başkalarının düşünmesi yeterlidir. Günümüzde bu nedenle fikir sahibi olmak yeterli kabul edilmekte, bilgi sahibi olmak ise gereksiz bir eylem olarak öne çıkmaktadır. Bireyler genel olarak bilgiyi hazır fikir şeklinde almaktadırlar. 

      Bireylerin niyetleri veya olayları algılaması gerçekliği oluşturmuyor. İstenildiği kadar zorlanılsın, gerçeklik bizlerin dünya görüşüne göre eğilip bükülen bir şey değildir. Nesnel gerçekliklerimizden biri de şudur: Bireyler farkında olsunlar veya olmasınlar bir sınıfın üyesidirler. Bu sınıfın özelliklerini taşır ve ona uygun hareket ederler. Bu tanımı daha da netleştirmek için en uygun yazım, ya kendisi için bir sınıfın, ya da kendiliğinden bir sınıfın üyesi olduğumuz gerçeğidir. Dünya ezilenlerine pratik olarak örnek taşıyan SSCB deneyimi bir ilkti ve bağrında doğal olarak eksiklik ve yanlışlıkları da barındırıyordu. Neden çöktüğünü sorgulamadan bağnaz bir şekilde savunmak veya tamamen karşıtlık ifade etmek farkında olmadan karşı cepheden saldırmak, demektir. Hangi i̇deolojik düşünce olursa olsun, eğer kendisini eleştiriden muaf tutuyorsa diktacılığa ve çökmeye mahkumdur. Eleştiri kaçınılmaz olarak ama yapıcı bir şekilde hayatımızda yer almak zorundadır. Yapılan eleştiriyi saldırı olarak algılamak bireyin bilgi ve birikim düzeyini gösterir, haklılığını değil. Kurdistan Özgürlük hareketi özünde eleştiri-özeleştiri mekanizmasını uygulamayı ilke olarak almıştır. 

(SSCB pratiği ayrı bir yazı konusudur, bu nedenle kendi konumuzla kesiştiği kadar dokunmak gerekiyor.) SSCB merkez kabul edilip, diğer ülkelerin sınıf ve ulus kurtuluş mücadeleleri oraya göre şekillenince çarpıklık görünür oldu. Çünkü ne Marxizme, ne de diyalektiğe uygun bir bakış açısıydı. Kurdistan sömürgeciliği önce Türkiye solu, sonra da dünya solu içinde eritilmeye çalışıldı. Dünya ulusal kurtuluş hareketleri alkışlandı ama Kurdistan kurtuluş hareketi ıslıklandı. Kurdistan’ın kurtuluşu Türkiye devriminin sonrasına ertelendi, onu da sadece kültürel haklar düzeyine indirgeyerek ertelediler. Marxizmin tarif ettiği sosyalizm bu değildi ama bu kabul edildi. Kurdistan Özgürlük mücadelesinin kazandırdığı bilinç doğal olarak bir sorgulamaya sevk etti ama bu sorgulama genellikle yanlış bir noktadan yola çıktı.

Sosyalizmin nasıl olduğundan daha cok, Kürtlerin özgürlüğüne yaramadığı dile getirildi. Bir örnekle belirtmek istersek; “arabamızda yakıt olmadığı için yol gidemiyorsak, araba gereksizdir, işimize yaramaz” diye yazabiliriz. Oysa Marxizm ekonomik, politik ve felsefik bütünlüğü içeren bir ideolojidir. Sömürüye karşı bir tutumdur. Yanlış bulunuyorsa bu temelden hareket edilir, ezbere dayalı sözlerle değil. Ne yazık ki Marxizme dair okuma yapmadan, eleştiri adı altında saldırmak kolay bir yöntemdi ve bu yöntem seçildi. Karşımızda yanıtlanması gereken temel bir soru bulunuyor. Kurdistan Özgürlük mücadelesi neden adını Kurdistan İşçi Partisi olarak seçti? Neden başka bir isim veya yöntem kullanmadı? Çünkü o gün olduğu gibi bugün de sol kimlik kurtuluş reçetesini bize sunuyor. İnanç veya başka bir i̇deolojik tutumu olan düşünceler değil. Ancak şu gerçeği de yazmak gerekir. Ulusal kurtuluş mücadeleleri bütün bir halkı içine alırlar. Zenginden yoksula, ateistten inançlıya ve dürüstten dürüst olmayana kadar herkes kimliksel bazda yer alır. Önemli olan önde gidenin, yol gösterenin tutumu ve peşinden gelenleri dönüştürme mücadelesidir. Kitlelere yön veren budur. 

     Partiler toplumsal tabana ama ondan önce sınıfsal bir tabana seslenirler. Programları ve pratikleri bu niteliktedir. Tarihten günümüze sadece sol ve sosyalist partiler açık kimlikle ortaya çıkmışlardır. Faşist, kapitalist ve diğer partilerin kimliklerini hep gizlemişlerdir. Hiç programında “zenginlerin daha özgür ve sınırsız sömürü hakkını savunuyoruz” diye yazan bir parti var mı, yok. Çünkü yapılanın yanlış ve kitlelerden çalınan emek olduğu biliniyor. Bu nedenle ezilenlerin temsilcileri açık kimlikle i̇deolojik olarak çoğunluğun yararına göre politik tutumla hareket ederler.

Peki sormak gerekir; sol kimlikli bu partilerin üyelerinin hepsinin kafasında netlesmiş i̇deolojik bir tutumları olduğunu savunabilir miyiz? Hayır. Kimileri vicdanını ortaya koyarken, kimileri de cüzdanını ortaya koyar. Çalışmaların içinde yer alan herkes bu gerçeği çok iyi bilir. Gerek ekonomik, gerekse politik çıkar sağlamak için yer alanlar ellerine güç geçirdikleri ölçüde kendi çıkarları doğrultusunda politika oluştururlar. İnsan bilincini belirleyen yaşam koşulları gerçeğinden hareketle içinde bulunduğumuz mücadelenin üyelerinin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu savunmak yanlıştır. Önemli olan bu yanlışlardan doğruya doğru bir yolculuğun gerçekleşmesidir. Kurdistan Özgürlük mücadelesi aynı zamanda bu yanlışları en aza indirmek veya tamamen kaldırmanın mücadelesidir. 

           DEM Parti sadece Kürtlerin değil amaç olarak da Türkiyeli ezilenlerin de partisi olma  hedefini belirlemiştir. Böyle geniş yelpazeli bir partinin içinde her toplumsal tabandan i̇nsanların olmasının doğal olduğunu ve bu insanların içinde de cüzdanlarını düşünenlerin varlığını kabul etmemiz gerekir. Belirleyici olan DEM Parti’nin özgür, adil ve eşitlik yürüyüşünde izledigi yöntemdir. Bu nedenle önder Apo “sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır” sözünü söylemiştir. Geçmişte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de ezilenler kendilerini gerçek sosyalizm mücadelesi içinde bulacaklardır. Mücadele ederken sınıf temelimizi ve tavrımızı inkar edebilir, gerçekliği eğip bükebiliriz. Hayat bizi doğru yola sokacaktır ama kayıplarımızın ardından. 

İlginizi Çekebilir

Behice Feride Demir: Yeni Çağa Özgü Farkındalığımız 
Selin Sayek Böke: Kanal İstanbul ve benzer yıkım projeleriyle ranta çökmek istiyorlar

Öne Çıkanlar