Evladımız olsun, hem kıymetli kızlarının hem de kuvvetle muhtemeldir ki muhterem eşinin malum sebeplerle engelleyemediği polis baskını esnasında döktükleri her bir damla gözyaşının haklı intikamını almak için tüm dünyayı ateşe vermeye gayet profesyonelce hazırlanmış bir düzenekle önce cari iktidarı tutuşturarak başlayan; böylelikle o baskın esnasında çocuklarının ve eşinin yanında olamamış olmasının belki de hiç alışık olmadığı üzere yüreğinde açtığı derin kanamaların pansumanını kendisini seven sevmeyen ve hatta ondan nefret eden milyonlarca insanın tanıklığında yapmaya çalışan eski mafya yeni Youtuber Sedat Peker’in, zaman zaman beni güldüren, bazen sinirlendiren, kendime pek itiraf edemesem de çoğunlukla da hak verdiğim ve laf aramızda gayet samimi ve başarılı bulduğum o ünlü kayıt serilerini izlerken, aynı aileden 7’si çocuk tam 9 kişinin evlerinde diri diri yanarak hunharca katledildiği ve sorumlularının “üniforma indirimi” sayesinde ellerini kollarını sallayarak yıllarca aramızda rahat rahat gezebildikleri 1993 yılında yaşanan o korkunç Vartinis katliamını hatırladım.
Muş’un Korkut ilçesine bağlı Vartinis (Altınova) beldesi’nde 1993 yılının 3 Ekim gecesi saat 03:00 sıralarında yüzlerce asker tarafından samanlıklar, evler, ahırlar, her yer ve her şey ateşe verilerek başlamıştı o katliam. Şanslı olan köylülerin birçoğu evlerinden çıkarak kurtulmayı başarmışlardı. Ancak komşuları kadar şanslı olamayan köylüler de vardı. Öğüt ailesi alevlerin arasından çıkmayı başaramamış; aynı aileden 7’si çocuk tam 9 kişi evlerinin kapısının açılamaması sonucu yanarak bu cinnet vatana korkunç şekilde veda etmişlerdi.
Açılan dava nedense tam 23 yıl sürdü. Ölenlerin Kürt, öldürenlerin ise Türk olması “hafifletici sebebiyle” başta kundakçılar timi’nin mümtaz komutanı olmak üzere sanıkların tümü beklendiği üzere beraat ettiler. Sonunda Yargıtay 1. Ceza Dairesi, dosyayı 5 yıl beklettikten sonra aynı aileden 9 kişinin yanarak öldüğü Vartinis katliamının sorumlusunun sadece dönemin İlçe Jandarma Alay Komutanı Yüzbaşı Bülent Karaoğlu olduğuna karar verdi. Diğer 3 askerin beraat kararlarını ise onadı. Yeniden başlayacak dava 3 Ekim 2023’e kadar kesin karara bağlanamaması halinde zaman aşımı nedeniyle düşecek. Böylece tüm sanıklar kaldıkları yerden hayatlarına devam edebilecekler.
Yani aslına bakarsanız, Sedat Peker’in bir baba olarak canından bir parça sayılan evlatlarının döktüğü her bir damla göz yaşı uğruna tepeden tırnağa yakmaya niyet ettiği, karar verdiği (ve de iyi yaptığı) bu lanet dünya, özü itibariyle bir başka “baba”ya tekabül eden necip devletimiz tarafından zamanla bir devlet ve millet geleneği haline gelmiş kadim nefretleri bileylemek uğruna kendisinden çok ama çok önceleri ateşe verilmeye başlanmıştı bile! Peker, çocuklar için, çocukları için yakıp yıkmaya karar vermişken, evlatlarına düşkünlüğü son derece tartışmalı olan diğer “baba”mızsa içerisinde çocukların da olduğu gariban yurttaşlarını öldürmeye karar verdiği için ne var ne yoksa yakıp yıkmıştı. Ki hala da yakıp yıkmaya devam ediyor.
Verilen birçok ödülle ya da prestijli adaylıklarla hakkı fazlasıyla teslim edilen “The Trial of the Chicago 7” filminin efsanevi mahkeme sahnesinde karşısında gayet sıra dışı duran protestocu gençlere; “yoksa hükümetimize karşı mısınız?” Diye gayet politik bir sual sorar mahkeme yargıcı. “Hükümetimizin bize olan karşıtlığıyla bizim ona olan “karşıtlığımız” kıyaslanamaz bile!..” Diye cevap verir gençler.
İçerisinde insanların yaşadığı bir beldenin, bir köyün ya da bir evin bu kadar kolay, bu kadar pervasızca ve bu kadar vahşice yakılıp yıkılmış olmasının; yakanların da yıllar boyunca sanki hiçbir şey olmamış, bu kadar çoluk çocuk sanki alevler içerisinde can vermemişler gibi görevlerine devlet koruması ve onun hukuksuz kalkanı altında devam etmiş olmalarının bence tek bir açıklaması vardır; o da Vietnam Savaşı dönemi kindar Amerika’sı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de, bazı “inatçı” yurttaşlarının kendisine karşı olmasından çok daha fazla onlara karşı olduğu gerçeğidir. Daha fenası veya daha acısı karşı olmakla da yetinmeyerek onlara ve onlara destek veren tüm yurttaşlarına karşı açıktan düşmanlık beslemesidir.
Bazen bu büyük düşmanlığın yolu kimsesiz, kendi halinde bir Anadolu köyünün “sakinleri” kullanılarak gaddarca tutuşturulmasından geçerken; bazen de milyonlarca yurttaşın seçme ve seçilme haklarının göz göre göre gasp edilmesinden geçer. Ancak nereden geçerse geçsin bütün bu resmi nefretlerin tek bir buluşma noktası vardır; o da farklı olanların, farklı olmakta ısrarla direnenlerin ve bu uğurda gerekirse ölümü bile göz almaktan çekinmeyenlerin bu tarihi ve onurlu inatlarının devlet tarafından asla cezasız, nefretsiz ve yangınsız bırakılmayacağı gerçeğidir…