Ali Engin Yurtsever: Zarlar Atıldı

Yazarlar

     “Zarlar atıldı”. Sezar’ın Robicon ırmağını geçerken komutanlarına söylediği bu söz, yüzyıllar boyu politik mücadelelerin değişmez anlatımlarından biri oldu.

          Geri dönülmez kararların, ödenmesi gereken bedellerin ve yürünen yolun geri dönülmezliğinin en keskin, en yalın ve en gerçekçi ifadesi olarak Robicon nehrinde söylenen bu söz günümüzde de geçerliliğini korumakta ve politik tercihlerin tutarlı ve kararlı olunmasında bir zorunluluk olarak yol göstermektedir. Çünkü milyonların kaderini değiştirecek kararları alan ve bunun için bedeller ödeyen partilerin ve bu partilerin yöneticilerinin zarları bir defa attıktan sonra geriye toplamaları mümkündür ama karşılığında öyle bedeller öderler ki, ne savaşacak güçleri, ne kendilerine inanacak kitleleri, ne de değiştirecekleri bir kaderleri olur. Görkemli bir şekilde girdikleri tarih sahnesini trajik bir şekilde sessizce terk ederler.

        Robicon nehrinde Sezar’ın söylediği bu söz, birçok mücadele için geçerli olduğu gibi bizim için de geçerliliğini koruyor. Elbette sadece bizim için değil, özgürlüğümüze kasteden düşmanlarımız için de geçerli. Çünkü, savaş, bir sorunu en keskin, en ağır ve en gerçekçi biçimde gündeme getirir ve dayatır. Çünkü, sözler hükmünü yitirir. Çünkü, zarlar atılmıştır artık.

       Henüz gerçekliği kabul edilmese bile Kürtler açısından belirleyici olan bir zaman dilimindeyiz. 2023 yılının sonuna kadar ya bütün kazanımlarımızı yitireceğiz ya da tarih sahnesine uzun mücadelelerden sonra zaferin kazanıldığı unutulmaz bir giriş yapacağız. Duygusallık politikada hataya götürebilir ama biliyoruz ki bu sefer kazanacağız. Çünkü, akıl ve çıkarlar doğrultusunda oluşturulan mücadele planı ve sömürgeci güçlerin ömrünü tamamlamış olmaları bizi kazanılacak bir zafere götürüyor. Zorlukların sadece Kurdîstan’dakilerin değil, dünyanın dört bir köşesine dağılmış Kürtlerin hayatını belirlediği, her Kürt bireyinin bir şekilde payını aldığı bu süreci atlatacağız. Çünkü mücadele etmekten vazgeçmedik ve özgürlüğe olan susamışlığımız bize geri adım attırmayacak. İçinde olduğumuz sürecin bilincindeyiz.

     En büyük parçayı oluşturan ve soykırımın sonuçlanması politikasının yürütücüsü konumundaki Türk devleti bütün geleceğini önümüzdeki bir yıllık bir süreç içinde sonuç almaya bağlamış görünüyor. Yıllardır sürdürdüğü ve kendi toplumsal yapısını hem ekonomik hem de ahlaki olarak çürümüşlüğe götüren bu savaştan yeniden yapılandırma sürecine girse bile kurtulması olanaksız olan bu devletin yerine nasıl bir yönetim anlayışının geleceğinin, bu coğrafyada yaşayan halkların nasıl bir yönetim anlayışını istediğini ve nasıl düzenleneceği konusunda politika geliştirmeyen yapıların, bu düşüncelerinden dolayı çözümsüz politika üreteceğini yazmak gerekir. Franco, Hitler, Mussolini ve diğer diktatörlüklerin sonunda yeni bir yapılanma doğmuştu, hiçbir politik yapı aynı diktatörlüğü yeniden yapılandırmayı seçmedi, çünkü bu nesnel gerçekliğe aykırıydı.

Türk devletinin yeniden yapılandırılması talebini taşıyan kendi politik yapılarının temel amacı hükümet değişikliğidir, ne iktidara yönelik bir tutum, ne de birikmiş sorunları çözmeye yönelik bir talepleri bulunmaktadır. Var olan ve hükmeden politik yapının yeteneksizliği, yürüttükleri programın içte ve dışta bataklığa saplanması ve patlamaya hazır ekonomik bunalımın kapıda olması bu partileri bir çöküşe karşı set oluşturmaya götürmektedir. Ancak Kürtlere karşı ilan edilen savaşın durdurulması, işgal edilen Kurdîstan’dan geri çıkılması konusunda tek ses çıkaran bir orkestra gibi tavır almaktadırlar.

Yani Türk devletinin gerçek iktidar sahiplerinin ve görünür demokrat! partiler ile (sol kimlikler hariç) toplumsal yapısının Kürtler söz konusu olduğunda tek hedefleri asimile etmektir ancak mücadelenin büyüklüğü ve ısrarı bu hedeflerini geçersiz kıldığı için ikinci planları Kürtleri kendi yapılarına dahil etmektir. Bunun için de parmaklarına sürdükleri bir parça balı, tutsakların bir bölümüne karşı ceza indiriminde bulunmak, dijital medya paylaşımlarına karşı uyguladıkları cezai süreçlerde indirime gitmek ve toplumda “şepik”le karşılanacak olan üç beş Kürtçe ifade özgürlüğünün verilmesiyle yeniden yapılandırmaya adım atmaktır. Oysa 91 yılında uygulanan bu politik aldatmacanın sonunda sorun ve savaş daha da büyümüştü. Şimdi de öyle olacaktır. Yani Türk devleti baştan aşağı kurum, kuruluş ve kitlesiyle Kemalizmle yoğrulmuş bir faşizmden başka birşey değildir bu nedenle de “zarları atmıştır”. Zarları attığını son 10 yıllık zaman diliminde de görebiliriz, ama görmek istersek tabii. Dış politikasını sadece Kürtleri imha etmek üzerine sürdüren, bunun için de her şeyi yapmaya hazır bir sürecin başlatıcısı olarak zarları çoktan attı, ancak bizler henüz kabul etmiyoruz bu ayrı.

     Diğer sömürgeci güçler de farklı bir noktada değiller. Parçalanan Kurdîstan’da ellerinde bulundurdukları toprağı kaybetmemek için zarları atmaya mecburlar. Kürt direnişinin ve elde ettiği kazanımının görünür yüzü olan Rojava ve gerilla direnişi de bizim cephemizden “zarların atılması” demektir.

    Türk devletinin, iktidarına, Kürtlerin bir şekilde ortak edeceğini sanmanın, demokratik bir yönetimi seçeceğini düşünerek politika yürütmenin boyutu bireysel düzlemde kalıyorsa sorun olmaz, sonuçta kişisel bir değerlendirmedir, ancak, bu durum kitlelerin hayatını etkileyecekse tehlikelidir. Çünkü yapılacak bir hata telafisi zor hatta mümkün olmayacak bir hata olacaktır.

   Türk devletinin kendisine yapılan uyarılara rağmen Rojava’ya saldırıp, sürekli dillendirdiği 30 km derinliğindeki bir toprak parçasını yönetimi altına alacak olması Kürtler açısından beklenen ve hazırlığı yapılan bir savaş durumudur. Bu durumda bütün Kürtlerin ortak tavrı da düşmana karşı savaşmak olacaktır. Türk devletinin politik alanında yer alan Kürt siyasal oluşumları da bu durumdan bağımsız davranamayacaklardır.

     Sonuç olarak, kabul edilsin veya edilmesin, taraflar zarları karşılıklı attılar. Ya sömürgecilerin attığı zarın üstüne zar atılmayacağını kabul ederek çekileceğiz ya da attığımız zarın bedelini ödeyeceğiz. Ve göreceğiz ki attığımız zarın bedeli: özgürlük olacak. Gerisi çöp sepetinde yer alacak olan sömürgecilerdir.

İlginizi Çekebilir

Sibel Özbudun: Kolombiya, Yeni ‘Pembe Dalga’…Ve Düşündürdükleri
Kemal Okutan: Kürt iradesi artık yenilmez

Öne Çıkanlar