Dersimliler komünizmi ve komünistleri her zaman sevdi, komünizm iyi bir şeydi, Gençler (70’lerde devrimcilere ‘Gençler’ denirdi) teorik kavramlarla, Marx’tan, Lenin’den paragraflarla anlatırken yaşlılar anlamazdı ama Gençler’e inanırdı, komünizm iyi bir şeydi.
Faşistlerin ve devletin Dersim’e “Küçük Moskova” demesi Gençler’i doğrulardı, demek ki komünizm iyi bir şeydi ve buraya “Küçük Moskova” denmesi gurur kaynağı olurdu.
Fakat işin içinde bir terslik vardı, “Türk tipi komünizm (TKP)” biraz tuhaftı, Dersim’i sevmiyor gibiydi, diğer Gençler tertemiz samimiyken TKP tarafında samimiyetsizlik seziliyordu, sanki biraz demokrasi biraz Kemalizm kokuyordu.
Demokrasi iyiydi elbet, hadi komünizmden vazgeçtik, demokrasi vaadi ve amacı güzeldi ama şu Kemalizm kokusu “Munzur’da kan kokusu” gibiydi.
Kokuyu biraz araştıranlar kaynağını buluyordu; kökleri 37-38 Soykırımı’na dayanıyordu, zira TKP; Atatürk’ün-Kemalist ideolojinin yaptığı Dersim Soykırımı’nı desteklemiş, Seyit Rıza ve arkadaşlarının idamını doğru bulmuştu.
Peki ama nasıl bir devrimcilikti bu, nasıl bir komünist ideoloji?
Komünizme inananların ve samimi komünistlerin zorlanacağını biliyorum.
Ama bu gerçekti, TKP Dersim Soykırımı’nı desteklemişti.
Haydar Kutlu’dan (Nabi Yağcı) önce en uzun dönem TKP Genel Sekreterliği yapan İsmail Bilen öncülüğünde 8 Temmuz 1937’de “Komünistlerin Dersim Raporu” adıyla “Gizli” damgalı bir rapor hazırlanmıştı. Raporun özetini, TKP Genel Sekreteri İsmail Bilen “Rasim Davaz” adıyla İsviçre’deki komünist yayın organı Rubdschau’nun 27 Temmuz 1937 tarihli sayısında şöyle yazmıştı.
“İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara Hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar, Kemalist Parti tarafından gerçekleştirilen burjuva reformlarına rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır. Bu bölgeye geçtiğimiz yıl Tunceli adı verilmişti. Dersim’in hâkim katmanları, yürürlükteki yasalara rağmen, yasadışı bir şekilde geleneksel ayrıcalıklarını ve önceliklerini koruyabilmişlerdir. (…) Dersim’de devlet otoritesi sadece kağıt üzerinde kalıyordu. Feodal aşiret reisleri her fırsatta devleti hiçe sayıyorlardı. Bugün Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişi ile karşı karşıya bulunuyoruz.”
İşte komünizm kılıflı, soykırım destekçisi Kemalist TKP’nin gerçeği buydu.
Aslında TKP bunu hiç gizlemedi, sadece görmek istemeyenler gör(e)medi.
İsteyene, orjinal metni Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi’nde bulunan “Komünistlerin Dersim Raporu”nun tamamını Türkçe olarak verebilirim.
Ama okumanızı tavsiye etmem, kahrolursunuz!
Bunun yerine Haydar Kutlu’nun, Nihat Sargın’la birlikte Türkiye’ye döndükten sonra 1987’de Güneş, Milliyet ve Yeni Gündem gazetelerine verdiği röportajları okuyun; olabildiğince NATO’cu, olabildiğince “serbest piyasa”cı, olabildiğince Avrupa Ekonomik Topluluğu savunucusu bir Haydar Kutlu görecekseniz.
“Komünist bir lider nasıl böyle olabilir?” demeyin, öyle ve öyleler.
Haydar Kutlu’nun o röportajlarda “kapitalist savunma” yaptığını gördüğümde, 37’de yayınlanan “Komünistlerin Dersim Raporu”ndaki Dersim tespitlerini neden “iç piyasa”, “reform karşıtlığı” ve “fedoalizm” vurgusu üzerine kurduklarını daha iyi anladım.
Şimdi bakınca, 37’den 87’ye, 2002’den 2019’a TKP’de değişen bir şey olmadığını görüyorum; ne “demokrat Kemalist” çizgisinde ne de Dersim politikasında, değişen bir şey yok.
Nitekim Dersim Belediyesi Meclisi’nin oy çokluğuyla karar vererek değiştirdiği belediye tabelası meselesinde yaptıkları açıklama fena halde vahimdir. Komünizmi salt üretim-tüketim ilişkisi üzerine kuran anlyışla yazdıkları metnin üçüncü paragrafı aynen şöyle: “Tüm kaynakları tüketip, ciddi bir borç yükü bırakan kayyumdan devralınan bir belediyede bu görev için tek bir saati bile en iyi şekilde değerlendirmek gerekiyorken Türkiye Komünist Partisi açısından tabelanın değiştirilmesinin gündeme gelmesi yersiz olmuştur. Türkiye Komünist Partisi için Dersim’de gerçekleştirilmeye çalışılan belediyecilik deneyimini değerli ve önemli kılan ve kılacak olan para babalarının değil emekçilerin çıkarlarını gözeten, tüm Türkiye’de halkçı bir belediyeciliğin mümkün olduğuna dair umudu büyüten, emekçileri birleştiren adımlar atılmasıdır. TKP’nin ilgilendiği budur.”
Tek kelimeyle bir kez daha utanç verici bir açıklama. 37’deki kendi raporlarında da belirttikleri üzere, tarihi boyunca hiçbir hükümranlığa, imparatoluğa, krallığa boyun eğmemiş, 37’ye kadar kendi öz yönetimi içinde yaşamış, ancak 37-38’de kapsamlı soykırıma tabi tutularak işgal ve ilhak edilip adı “Tunceli” olarak değiştirilen Dersim gibi bir yerde, üstelik Dersim adı üzerinden komünizmi belediyeciliğe indirgemek tek kelimeyle utanç verici bir Kemalist politikadır, komünizme hakarettir.
Dersim’deki tüm soykırım acılarının adı olan “Tunceli”, soykırım destekçisi TKP için elbette önemli değil, bunu zaten biliyoruz. Önemli olan Fatih Mehmet Maçoğlu’nun bu soykırım destekçisi Kemalist partide ne işi olduğudur.
Maçoğlu’na tavsiyem şudur; TKP tarihini incelesin, nasıl bir TKP’nin içinde olduğunu görecektir. O zaman kendini nereye yakıştıracaksa orada durur.
/Nupel/