Kürdistan’ın jeopolitik durumu kadar siyasi ve inanç yapısıda egemenleri ilgilendirmiş ve Kürtlerin geleceği daha çok bu içsel durum üzerinden şekillenmiştir. Egemen devletler Kürtlerin ontolojik dizilimlerini şiddet ve birbiriyle kontaksızlık üzerine inşa ederken, zihinsel kopuşlarını da din, mezhep ve dilsel çeşitlilik üzerinden program altına almıştır.
Şimdi dahil her ülkenin Kürd yaklaşımı kendine özgü olsa da, ideolojilerinin etki alanı Kürd gerçekliği karşısında tekelleci bir akla sahiptir.
Kürtler varlığını kanıtlama gayretiyle farklı mücadele türleri denesede rakiplerinin bu atakları boşa çıkarmakta ki hızı Kürtlerin idealistliğinden daha fazla fazladır.
Hakkını teslim edelim ki CHP, AP ve alt periferideki parti ve dernekler, Kürtlerin devşirilmesinde, pasifize edilmesinde rejimin trübünlerine çekilmesinde çok başarlı iş çıkardılar.
Kürtlerin Sünni ve Alevi damarını ayrı ayrı kullanma keşfi bir CHP projeksiyonu olsada AP (Adalet Partisi) ve türevlerinin de zamanla bu işten kazançları örnekleriyle mevcut. Kürdistan’ın yakın tarihinde tarihinde iki olay Kürt poetikasının içini oymuştur. İlki Dersim jenosidir ki Kürt Alevilerin dağıtılması ve Kemalizm lehine eğitilmesi Kürtler için büyük bir tarihsel boşluğa sebep olmuştur. Bu isyandan sonra Kemalizm, kitlesel güvenliğini, gerilimini laiklik ve Aleviler üzerinden inşa ederek, Kürt Alevileri rejimin modern yüzü olarak kullanma serüvenini boyutlandırmıştır. Bu politikanın bir ayağında CHP’nin kısmen Alevilere açılması, belediye hizmetleri ve TRT’nin kültürel parkuru önerilirken, aynı kitleye diyanet ve kimi sol marjlar dayatilarak bir nevi dolaylı dengeleme sağlanmıştır.
İkinci bir dengeleme Sünniliğin içerisinde tertiplenmiştir. Bir yandan aşiretler ve dini cematler üzerinden “aşiretten ve birilerini seçme” İle Kürt ileri gelenleri İslami ve muhafazakar partilerce tasnif edilirken bu blokun terbiyesi de Hizbullah gibi yapılarla konsolide edilmiştir.
Elbette bu süreç çok boyutlu yerel uygulamalarla sürdürülmüş, Maraş, Çorum, Sivas , Gazi ve Hizbullahın ölüm evleri gibi büyük terörize durumlar yaratılmış ve Kürt kitleleri rejimin kültürel ve sosyal enerjisi olarak iç gerginliklerde fazlasıyla kullanılmıştır.
Fakat değişen bölge ve dünya şartlarında devlet kitle dinamizmini ve iştirakçilerini göçmenler ve diğer İslamcı kesimlerle tanzim edince özellikle, CHP kitlesinin de bir değişime tabi tutulması devlet için acilliyet arz etmektedir. Elbette bu kanıksamanın bir sürü yeni ve yan projelendirmeleri de mümkün. Ancak ana esasında Kürt karşıtı teorilerin fazlalığı devletin tarihsel marjıdır.
Zira bugün Kürtler için nasyonal olabilecek pek çok şey sosyal ve siyasal olarak devlet tarafından minimalize edilmiş durumda ve Kürt organizyonlarının da nasyona dayalı bir savunusu ortada bulunmamaktadır. Buna rağmen devletin başkanlık sistemi veya parlemento arasında bir uzlaşı zemini için içerde bir tehlike durumuna ihtiyacı da her zamankinden fazladır. Seçimler bunun için görünür fırsat ve Türkiye düşünsel eksenine oturturulurken Alevi ve Sünni Kürt tabakanın dağıtılarak merkezden uzak tutulması İkinci Cumhuriyet dönemi için tekerrürlü bir kazançtır.
İmamoğlu ve Saraçhane trafiğinin böylesi bir ihtimal için hızlandırıldığını söylemek bugün için abartılı gelse de, uzun vadeli siyasal ve sosyal demografyanın rejim lehine yapılandırılması için önemli bir gerekçe. Nihayetinde devletler ve iktidarlar giderek salt sandıktaki seçmenle yetinmeyecek kadar mobil kitlelere de alan açıcı politikalara yönelmekte ve totaliterliği kitlelere pay etmekteler.
Ve buna çoğunlukla görünmez siyasi arka bahçe denilir…