Herkesi zor bir yıl bekliyor.
“Tarihte tekerrür eder” diye bir söz vardır; bu yıl, çokça 1993 yılına benziyor: Faili meçhul cinayetler tavan yaptı: Uğur Mumcu. Garip kazalar oldu: Adnan Kahveci. Eşref Bitlis’in uçağı Ankara’da düştü. Bahtiyar Aydın, Lice’de askeri birlik içersinde vurularak öldürüldü. PKK’yle ilk gayri resmi temaslar kuruldu ama sonuç vermedi. Turgut Özal, öldü. Demirel, Cumhurbaşkanı oldu. Tansu Çiller, Doğru Yol Partisi’nin başına geçti. Katliamlar oldu: Sivas Katliamı.
Bunlar niye aklımıza geliyor ki…
Türkiye, yeniden yapılanıyor, iktidar, bütün kademeleriyle yeniden yekpare bir “Türk ulusu” biçiminde sahneye çıkacağa benziyor.
Şu isteniyor: Bu devletin vatandaşı olmak!
Burada ölçü, hak ve özgürlükler değildir; burada, vatandaştan kasıt Türklüktür. Kürtler söz konusu olunca bu dil etrafında bir şeyler söyleniyor: Egemen olan benim, sen uyruksun!
Bunu kabul eden Kürtlere kapılar açılacak. Bütün partiler bunun müjdesini veriyor.
Uyruk. Onlara uygun adımlarla yürümektir.
Dışlandığımızı fark etmeyeceğiz, ne kadar dışlandığımızı acıklı bir dille anlatıp kendimize dinleyiciler bulacağız… Biz vardır, onlar vardır ve biz ve onlar arasında bir “ben” diye kimse olmayacaktır. Kürtlere, Kürtlüğe anlamlar verilecektir; sosyalistler “direnişçi”, Müslümanlar “dindardır” deyip sırtımızı sıvazlayacaklar. Kürt milliyetçisiyim diyenler de, kendilerine bir paye ya da maaş; bir yerde konuşma hakkı verildiğinde, görkemli bir tarihi sayıp dökecek, yarın diye bir derdi taşımayacaklardır…
Bilinir, acıdan kaçanlar, mor koyunlar arasında yerlerini alıp ha bire mutlu olacaklarını sanırlar, kasabı da unuturlar: Bir televizyonda iş bulma, gazetede köşe yazma, belediye bir memurluk, kız arkadaşını ya da erkek arkadaşını işe aldırma, bir ihale, ya da değerli, önemli bir siyasetçinin değerli ve önemli eşlerinden bir bayram mesajı alma…
Cumhurbaşkanlığı seçimi geliyor. Herkes adayını tartışıyor. Bilincimizle dalga geçiyorlar; egemen akla göre Kürtler, oy verme dışında bir şeye yaramazlar. Örneğin bir Kürt yazarın kitaplarını okumazlar, ürettiği felsefeye kulak vermezler.
Cumhurbaşkanlığı için açıkça şu uygun görülüyor: Karar verilmiş. Amaç kimin seçeceği değil, kimin seçileceğidir; seçilecek olanda aranan tek vasıf aranıyor: Milliyetçi olması. Bu kadar.
Kim daha milliyetçi olursa, o kazanacak!
Kasım’dan beridir bir operasyondur almış başını gidiyor. Kürtlere şimdiden, şu söyleniyor: Kimden yana olursanız, o kazanacaktır.
Oysa tam tersi bir durum var: Kim kazanırsa, kaybeden yine Kürtler olacaktır.
Bu bir oyun! Tek amaç var, Kürtleri devre dışı bırakmak. Kürtlerden birilerini de alacaklar- almışlar yanlarına, boyuna Kürtlerin oy vereceği partinin, HDP’nin altını oyuyorlar. Amaç şu: Kültürü dışta tutup, milliyetçiliğe omuz vermek; uyruk olma karşılığında sosyeteye kabul…
Bu kadar.
Bizi şimdiden- hem Kürtleri, hem Kürtlere omuz veren sosyalistleri kandırmaya başladılar.
Türkiye’de milliyetçilik büyüyor; CHP’nin içindeki ulusalcılar, İyi Parti, MHP, AKP’nin içindeki milliyetçiler, Zafer Partisi, DEVA ve diğerler küçük guruplar… Ahmet Davutoğlu’nu saymıyorum; kaç yıldır, “Kürtleri alfabe aldım, Kürtçe öğreneceğim” diye kandırıyor. Sanıyor ki Kürtçe öğrense, Kürtleri tavlayacak. Türkçesi de iyi değil, kitaplarını okudum, vasat.
HDP’de bundan bağımsız değil, bir ayağı CHP’de olan kimi bileşenler (TİP), Kürtlere yakın gibi duran gazetelerde boy veren köşe yazarları, Kürtleri ve sosyalistleri uyruk yapma telaşı içindeler. Kürt basınında, muhabirler dışında saygı duyduğum yazar sayısı bir elin parmağını geçmez.
Hepimiz hatırlarız, doksanlarda, milliyetçi kesim Türkiye’de yüzde beşi geçmezdi. Türkeş, her partinin, sokaktaki gücü olmaya çalışırdı, tek isteği vardı: Kürt karşıtı olsun yeter!
Ancak, Arap baharıyla MHP, ikiye bölündü; oradan İyi Parti çıktı. İyi Parti’den Zafer Partisi çıktı.
AKP’den de iki parti çıktı; Davutoğlu ve Babacan… CHP’nin içindeki ulusalcıları da buna katarsak, en büyük partiyi milliyetçiler oluşturuyor. Şimdi, dertleri cumhuru da kendilerinden seçmek!
Babacan Kürtçenin önündeki engellerin kaldırılacağını söylüyor. Babacan Tıp Fakültesi’nin Kürtçe olmasını istiyor mu? Avukatlara mahkemede Kürtçe savunma hakkı verilecek mi? Anayasa’da Kürtçe güvence altına alınacak mı? Seçmeli ders? Kim kimi seçiyor. Dahası altılı masa, Kürtçe için ne diyor? Babacan, Kürtçenin kavgasını altılı masada veriyor mu? Ahmet Davutoğlu, Meral Akşener’e Kürtçe bir gramer kitabı hediye etti mi? Türkiye, Suriye’den çekilecek mi? Güney Kürdistan, adına para bassa, bu para Türkiye’deki döviz dükkânlarında dolaşıma girecek mi, bankalarda işlem görecek mi? Suriye, üçe bölündü, burada ki Kürtlerin varlığı tanınacak mı? Türkiye, Suriye’den çekilecek mi? İran’da Mahsa Emini’yle başlayan protestolarda her gün bir kişi asılıyor, ekselansları, bu güne kadar bir açıklama yapmadılar. Türkiye’deki hapishanelerdeki siyasi tutukluların yüzde sekseni Kürt ve bunlar Kürt olmaktan sabıkalı kimseler, bunlar için genel af çıkartılacak mı?
Bunlar sorulardır ve güncel olan sorun, onların istedikleri cumhurbaşkanına bizi de razı etmektir. İmamoğlu, elendi; Kemal Kılıçdaroğlu, eleniyor ve bir yıldan fazladır, hiçbir şey söylemeyen bir kişi öne çıkıyor: Mansur Yavaş, cumhurbaşkanı adayımız! Üstelik Kürtler üzerinden de bunun reklamı yapıldı. “Yavaş’ı desteklemeyiz” dedik. Milliyetçiler de bunu kalkan edip Yavaş’ta ısrar ettiler. Kılıçdaroğlu’nun ipi çekildi. Kılıçdaroğlu’nun ilk adı geçtiği zaman iki de bir İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ağzından konuşan biri, Aleviliğine vurgu yaptı; bu akıl, Türk ve Suni’dir; Türkiye’deki hiçbir ötekiye bu akla yer vermez. Şimdi karşı olduğu hapishane AKP’nin hapishanesidir ve vaat ettiği hapishane, Seyit Rıza’ya idam kararı verenlerin hapishanesidir.
İki senaryo var şimdi: HDP’yi kapatmak ve HDP’yi başka bir partinin listesinden seçime zorlamak. İstenen azalan bir HDP ve yükselen bir küçük parti olacak. Bu da tatmayacaktır.
İkincisi HDP’yi zayıf düşürmek, altını oymak; bu çok da ucuz yapılıyor. Ayıp oluyor artık.
Mansur Yavaş üzerinden yapılan hesap anket firmalarının istatistiklerine göre ayarlanıyor. Yapılan anketlerde Tayip Erdoğan’ı açık ara geçen Mansur Yavaş’tır! Ekrem İmamoğlu ve Meral Akşener’de onu izliyor… En sona Kemal Kılıçdaroğlu bırakılıyor.
Yavaş’a göre yapılan hesaplarda; Kürtler dışta tutuluyor. Kürtlerin boşluğu da Zafer Partisi, Büyük Birlik Partisi ve MHP’den karşılanacak… Bir de HDP’nin içinden bir parti çıktı: TİP!
TİP üzerinde de durmam gerek…
Kendimden ve kuşağımdan biliyorum; bizim Mahir, Deniz, İbrahim üzerinden hareket eden herkese sonsuz bir sevgimiz vardır ve onlara veremeyeceğimiz hiçbir şeyimiz yoktur; evimiz onların evidir, suyumuzu, ekmeğimizi severek paylaştık hep.
TİP’in iki önemli lideri; M. Ali Aybar ve Behice Boran, bugün yaşıyor olsalar, 64’teki Rum göçü, 1915 Ermeni Tehciri, 1975 Cezayir Anlaşması ve Kıbrıs meselesi, çok tartışacağımız konular olurdu. İlhan Selçuk ve Behice Boran tartışması da bizi çekerdi. İkisine de Kürtler büyük sevgi, saygı beslediler. Aybar’a kendim şunu sorardım. Gülerdik belki. Şu mesele: Eminönü TİP ilçe Başkanı Edip Karahan, mektup yazıyor, “Sayın Aybar, partiye MİT doldu, ben bunları atacağım…” Aybar, seviniyor, yanıt veriyor, “iyi” diyor, iyi, devlet, kötü bir şey yapmadığımızı biliyor!
Her şeye rağmen, TİP denilince aklımıza Kürt okumuşları geliyor, Doğu mitingleri geliyor. Behice Boran’la göğsümüz kabarıyor.
Ancak o günkü TİP’le bugünkü TİP aynı değildir. Bugünkü TİP Erkan Baş’ın TİP’idir, Ahmet Şık ve Barış Atay’ın TİP’idir…
HDP’nin sırtından meclise girmiş, ilk fırsatta tüymüşlerdir. Suç onların da değildir. Bunda HPD’nin de katkısı vardır.
HDP, oylarımızla seçilenlerin, sonra hiçbir şey yokmuş gibi gitmelerini politik olarak anlamıştır belki ama Kürtler, bunu, bir aşağılanma biçimi olarak düşünmüşlerdir. Kimse düşünmemişse bile ben düşünmüşümdür. Sadece bir oyum var diye kem gözle bakmasın kimse… Üç kişi benim oyumla vekil olacak, sonra bana soldan bahsedecekler. Sol vicdandır! Sakın birileri fikriyattan söz etmesin: Ahmet Şık’ın fikriyatı, müsavat! Erkan Baş’ın fikriyatı, Vahdettin Kaçtı, siz kaçmayacaksınız! Bu ittihatçı söylem benim gibi binlerce kişiyi yoruyor; bizi de aptal yerine koymasın kimse, teşkilatı mahsusa’nın aklı, bize iyi şeyler hatırlatmıyor: 1909’dan, 1938’e kadar, katliamlar yaptılar; Hitler faşizmiyle dirsek temasındaydılar. Barış Atay’ın birkaç gün önce kendisiyle yapılan söyleşi de söylediklerini bir kenara not etmem gerekiyor belki ama çok fazla uzatmak niyetinde değilim. Çoluk çocukla muhatap olmak da istemem. Özetle, Kürtler, Marks’ın proletarya için söylediği gibi, sadece bir sömürü nesnesi değiller, sadece sırtlarında meclise girecekleri, şov yapacakları bir zemin ve bir mahrumlar kaidesi hiç değillerdir.
Cumhur seçiminde önümüzdeki ay kartlar yeniden karılacak. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun elenme nedenleri Kürtlerdir; altılı masa, Mansur Yavaş’la, milliyetçi oylara taliptir ve Kürtler, sosyalistler, ötekiler diye bir dertleri yoktur; kadın meselesi, çevre meselesi, eğitim, sağlık gibi bir dertleri de yok. CHP, soldan görülüyor ama tersine çevrilmiş bir AKP durumundadır; AKP nasıl MHP’ye teslim olmuşsa CHP’de İYİ partiye teslim olmuştur; CHP’ye yakın duran gazete ve televizyonlarda İYİ Parti şımartılıyor; oyu, sürekli iki katı gösteriliyor. En fazla oyu yüzde sekiz civarındadır. Altılı masada yer alan diğer dört partinin oyu, yüzde beşi geçmiyor ve toplamında, bu altı parti, ancak yüzde kırklara geliyor.
CHP tarihsel bir yanlış yapıyor: HDP, belediye seçimlerinde CHP’ye konuşma, meydana çıkma şansı verdi ama o, şimdi, HDP’ye cüzamlı muamelesi yaparak çok rahat kazanacağı seçimi ateşe atıyor. HDP’yi ağzına almıyor; AKP refleksi gösteriyor; AKP, Kürt deyince nasıl MHP’yi kaybetme korkusuna düşüyorsa, onlarda İYİ Parti’yi kaybetme telaşındalar. Oysa İYİ Parti, Türkiye’nin kamburu bir partidir; lideri, yeniden doğacak Tansu Çiller’e çok benziyor. İYİ Parti yerine, CHP- HDP’yle hareket etse, kesin kazanacak ama bunu da istemiyor. İpleri, İYİ Parti’nin elinde olan bir ittifaka kimse güvenmeyecektir. Tut ki kazandılar, a şuraya not ediyorum, en fazla altı ay, ayakta kalırlar. Kaynak mı? Şöyle bir yıllık gazetelere bakın, hepsi kompleksten dört köşe olmuşlar, ne erdem ne nezaket, kazanacağız duygusuyla boyuna kırıp geçiyorlar…
HDP’ye gelince…
HDP’nin İstanbul- Kartal’daki mitingi görkemliydi. CHP ve AKP’nin önündeki anketlerde HDP’nin oy oranı en az yüzde 12’dir ve bu oran, yüzde 15’le 17 arasında gidip gelmektedir. Bunu gazetelere yansıtmıyorlar. Parayla yaptırılan anketlerde de HDP yüzde 10 civarında gösteriliyor.
HDP’nin en büyük bileşeni, kimi kliklere ve hatta HDP’ye rağmen, HDP dışında hiçbir partiye oy vermeyen yüzde 10 civarındaki oy potansiyelidir. Bunlar bizlerizdir.
Bu potansiyel kimin vekil, kimin cumhur olduğuyla ilgilenmez; derdimiz, Kürt meselesidir. Sosyal medyaya kulak vermeyiz, televizyonlardan MEDYA HABER TV’ye itibar ederiz; Halk TV ya da Artı Gerçek bizi ilgilendirmez; Yeni Yaşam Gazetesi’nde imzasız yazıları ve muhabirleri severiz. Erol Katırcoğlu’nun ne yazdığı, Ali Bayramoğlu’yla restoranda ne yiyip içtiğiyle de hiç ilgilenmeyiz. Kim ölümüze sahip çıkmışsa, dirisini başımızın üstünde tutarız.
Bizim Cumhurbaşkanı adayımız vardır. Bu adayımız, ille de Türkiye nüfusunun tümünün cumhuru olmak zorunda değildir. Şeyh Galip’in divanından da nasibimizi almışızdır; işimiz, ateşten denizleri, mumdan kayıklarla geçmektir. Bu geminin kaptanı da Erjeng’in resimlerine boyun eğmez, kalbimizin, ruhumuzun sesidir; hayat ona, iki eliyle suyunu verir, aklı ve kalbi en büyük şöhreti olur; incileri, gözlerimizin içinde büyür… Bundan daha büyük bir şey var mıdır?
Hiç kimsenin zoruna gitmesin, bu yokladığım nabız, yaşadığım tarihtir: Kürt meselesi, kadınlardır; omuzlayan, direnen, dile getiren onlardır. Pervin Buldan’nın dün Kartal’da söyledikleri manifesto değerindedir: “Birlikte Değiştirelim.” Bu değiştirecek el kadın elidir. Bu el, vicdandır, alın teridir…
HDP, içerden, hapishaneden bir aday gösterecek olursa, bu Gültan Kışanak olmalıdır. Dışarı da parti içinde, faal biri olacaksa da bu Pervin Buldan’dan başkası olmamalıdır.
Gültan ya da Pervin’le yüzde 15’i rahat aşarız.
Yok, eğer HDP bu ikisinden birini seçmezse, baraj altında bile kalabilir. Erkeklere düşünse, bu emeği görmeleridir; kendilerini öne sürerek, sadece kaybederiz.
HDP’nin yüzde 15 alması, elini güçlendirir. Şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz: Siz genel af çıkartın!
Genel af sözü dışında, hiçbir ittifaka, şimdilik vereceğimiz bir oy yoktur. İkinci turda ya da ilk turda Erdoğan, genel af çıkartsın, oyumu veririm; Mansur Yavaş, genel af sözü versin, oyumu veririm. Amasız, fakatsız, lakinsiz bir genel af… Mafya babalarını, tecavüzcüleri, çocuk istismarcılarını kapsayan ama Kürtleri kapsamayan genel aftan elbette söz etmiyorum.
Sonrasını mı, konuşuruz.