Devlet düzeninde bilinen şeylerin beklenmeyen sonuçlar doğurması askeri kesime özgü olsada, politik alanın kimi krizleri bu özgünlüğü bozmaktadır. Askerlerin kışla ,mevzi ve mezarlıklarla çevrili olan rolleri politik ve toplumsal kriz anlarında yeniden işlev kazansada, devletin bu işlevi kontrol etme becerisi bazen siyasetin yükünü hafifletiyor.
Bu yüzden yirminci yüzyıl, askeri güçlerin politik kurum ve kitlesel çoğunluk karşısında zaman zaman deaktive edildiği bir yüzyıldır. Totalitarizm ve demokrasinin soğuk savaş sonrası globalizme evrilmesi bu politik etkiyi parlamento binası ile sınırlasa da kitlelerin kontrolü ve sisteme dahli için politikacının varlığına hala ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu ihtiyaç gün geçtikçe ülkelere özgü yeni otoriter yaklaşımlara dönüşürken, siyasi partileri minimize edip, klasik liderlik vizyonunu ve demokratik algıları hızla değiştirebiliyor. Günümüz itibariyle demokrasi deyince Batı Avrupa ve Amerika listenin başında gelse de demokrasiyi çok önceden anayasal düzene kavuşturan Britanya ve Fransa’nın demokrasi serüveni bu sistemin geleceği adına ayrı bir öneme sahiptir.
Bu ülkelerdeki son parlamento seçimleri bu önemin birer vesikası olarak tarihe geçti. 5 Temmuz’da İngiltere’de yapılan genel seçimlerde muhafazakar partinin 14 yıllık iktidarı sona ererken, İşçi Partisi 410 sandalye kazanarak çoğunluğu elde etti.
Aynı günlerde İngiltere’nin ezeli rakibi olan Fransa’da da aşırı sağın durdurulması için sol partilerin 9 Temmuz’daki seçimlerde meclis çoğunluğunu elde etmesi solun ülke içi ve kıta genelinde yeniden hareketlenmesini sağladı.
Fransa’da seçim öncesi sağın yükselişi hem anket şirketleri hem de sokaktaki tepkiler açısından sürpriz değildi. İlk tur seçimlerini önde tamamlayan RN’in kinci turda halkın yoğun katılımı sayesinde yenilgiye uğratılması sevindirici olsa da, devlet aklı ve Macron’un sağcı bir hükümete karşı olmadığı da kulis bilgisi olarak sıklıkla duyuluyordu. Hatta ikinci tur sonrası eski başbakanlardan Eduard Philip’in Macron’un bilgisi dahilinde Marine Le Pen ile gizli buluşması medyada şok etkisi yaratmıştı.Ancak Olimpiyatların Paris’te yapılması hem bu haberin arka planını hem de hükümet kurma çalışmalarının askıya alınmasına neden olmuştu.
Nihayet Olimpiyatlar bitti ve Cumhurbaşkanı Macron, pazartesiden bu yan hükümet kurma çalışmaları kapsamında partilerle görüşmeye başladı. İlk olarak seçimin galibi NFP’nin temsilcilerini kabul eden Macron’un sırasıyla FN ve kimi deneyimli siyasi figürlerin görüşünü alarak karar vermesi bekleniyor. Ancak buna rağmen Macron’un NFP’ye blok olarak hükümet kurma ve başbakan adayını blok içinden atamayı veto edip, kamuoyuna geniş çaplı bir hükümet kurma mesajı vermesi sağcı bir hükümeti dışlamama ihtimali olarak yorumlanmaya başlandı. Macron’un erken vetosu ile birlikte patronlar külübü olan MEDEF’in sol hükümete karşı çıkması Cumhurbaşkanının gizli muhataplarını da işaret eden türden.
Bu durumu “ Marcon darbesi”olarak yorumlayan Fransız kamuoyu,sendikalar, öğrenci dernekleri ve kimi muhalif figürler Fransa’nın içine girdiği yeni süreci halkın iradesini tanımamak olarak değerlendiriyor.
Seçimin galibi olan sol bloğun 7 Eylül’de ülke çapında “ seçim sonuçlarının çalınmasına izin vermeyecekleri” söylemi ile protestoya hazırlanması,30 Haziran 9 Temmuz tarihleri arasında yapılan seçimlerin devlet politikası ve demokrasi ayrışmasına evrilmesi muhtemel risklerin başında geliyor.
2017’den bu yana değişik siyasi kanatlara yaslanarak,parti ve liderleri kategorik olarak birbirinden kopararak kendi iktidar teorisini oluşturan cumhurbaşkanı Macron’un ülke tarihini hangi yönetim biçimine demirleyeceği bilinmiyor. Bilinen tek şey Fransa’nın kamusal işleyiş bakımından yaşayacağı bir seçme ve seçilme krizinin Avrupa birliği içinde ciddi bir demokrasi ve kurumsal güvensizliğe dönüşeceğidir.
Hafta sonuna kadar bir başbakan görevlendirmek zorunda olan cumhurbaşkanının politik ajandasının tüm detaylarını bilmek mümkün görünmüyor ama Macronizmin bir ara dönem olarak ülke tarihinde şimdiden gedik açtığı muhakkak. Yine de toplumsal hassasiyetlerin önemini koruduğu Fransa’da masadan hangi gücün kazanacağı belli olmaz.