Diğer bütün milliyetçiliklerde olduğu gibi, Kürt milliyetçiliğine de tam olarak bir başlangıç tarihi belirleyebilmek ve bunun için ilk metinleri, anlatıları veya kanıtları ileri sürebilmek zordur. Öncelikle pek çok siyasi ve akademik metinde Kürt milliyetçiliğinin ilk metni olarak çoğunlukla Ehmedê Xanî’nin Mem û Zîn eserinin ve hatta bazen ondan yüzyıl kadar önce yazılmış olan Şerefxanê Bedlîsî’nin Şerefnamesi’nin işaret edildiği söylenebilir. Bu iki tarihi esere yönelik milliyetçi ilgi ve “keşif” kuşkusuz yeni değildir; yüzyılı aşan bir geçmişe sahiptir ve bugün itibarıyla bakıldığında, Xanî’nin ve eserinin Kürt milliyetçi söyleminde tuttuğu yerin tartışmasız olduğu da kuşkusuzdur.
Bu bir yana ve elbette bunu kaçınılmaz olarak kapsayacak iddia ve tartışmalarla birlikte, Kürt milliyetçiliğinin esasen ne zaman ve nasıl ortaya çıktığına dair muhtelif görüşler vardır. Burada bu hususlara girmeyeceğim, bunları başka bir podcast yayınında epey detaylı anlatmıştım, mutlaka dinlemenizi öneririm, aşağıda linkini bulabilirsiniz.
Bu yazıda, bana göre Kürt milliyetçiliğinin son derece önemli ilk metinlerinden birini sizinle paylaşacağım. Ama öncesinden birkaç hususa dikkat çekmek isterim.
Birazdan paylaşacağım metin 1901 tarihlidir ve metnin içeriğine bakıldığında son derece milliyetçi bir içeriğe sahip olduğu rahatlıkla görülebilir. Buna rağmen bugüne değin bu metin, benzeri pek çok metin gibi, hak ettiği ilgiyi görmedi ya da hatta kasıtlı olarak bu tür metinlere ilgi gösterilmedi.
Bunun bir nedeni, Kürtlere ait her şey gibi tarihi belgelerin de Türkiye’deki katı inkar ve yasak siyasetinden fazlasıyla nasiplerini almış olmasıdır. Kuşkusuz, bu doğrudur; Türkiye’de güncel olarak Kürtlerin hak ve özgürlüklerinden bahsetmenin zorlukları ortadayken, tarihi belgeleri bulup ortaya çıkarmak çok daha zor olmuştur. Ama bu imkânsız değildi. Nitekim Mehmet Emin Bozarslan gibi bazı isimler bu zorlukların üstesinden gelip bu son derece önemli metinleri bugün elde etmemize olanak sağladılar. Ama buna rağmen bu tür metinler yine de bir şekilde görmezden gelindi. Üstelik resmi siyasete muhalif şekilde Kürtlerle ilgili yazılmış neredeyse çoğu makale ya da kitapta da bu metinler görmezden geliniyor. Bana göre bunun tek bir açıklaması var; Kürtlerin yazıp çizdiklerinin değersiz görülmesi!
Hal böyle olunca, Kürtlerle ilgili yazılan pek çok şey açıkça ayakları havada ya da ezberden öteye gidemiyor. Mesela Kürt milliyetçiliği ile ilgili, tamamen yanlış olmasa da, pek çok açıdan yeterli verilere dayanmayan ama çoğunlukla bir ezber gibi öne sürülen bir husus var. Bu da, Kürt milliyetçiliğinin esasında Türk, Ermeni ve hatta Arnavut milliyetçiliğinin bir taklidi olduğu ya da Türk milliyetçiliğine bir tepki olarak ortaya çıktığı şeklindedir.
Esasında bütün milliyetçilikler arasında bir etki-tepki ilişkisi vardır; bu sadece Kürt ve Türk milliyetçiliğine özgü değildir. Ama bununla birlikte her milliyetçiliğin ortaya çıkış hikayesinde kendi orijinal kaynakları da vardır; esas önemli olan da öncelikle bunları ortaya koyabilmektir. İşte bu yapılmadığı için, burada sözünü ettiğim 1901 tarihli metin de, hatta Ehmedê Xanî’nin eseri de görmezden gelinebiliyor ve örneğin Nuri Dersimi’nin muhtemelen Celadet Alî Bedirxan’dan uyarlayarak anlattığı bir hikâye tek başına önemli hale gelebiliyor. Mealen; Osmanlı’nın son yıllarında Türk milliyetçileri “Yaşasın Türklük” deyince Kürt öğrenciler de buna karşın “Yaşasın Kürdistan” şeklinde tahtalara yazılar yazmışlar. Bu hikâye, Kürt milliyetçiliğinin Türk milliyetçiliğinin bir kopyası veya tepkisi olarak ortaya çıktığına dair iddialar için defalarca delil gösterilirken, örneğin burada sözünü ettiğim yazı dahil 1900’lerin ilk yirmi yılında Kürtler tarafından yazılmış onlarca metin yok sayılıyor; oysa bu metinler hiç kuşkusuz bu bir hikayeden çok daha önemlidir. Elbette bu metinlerin milliyetçilik tonları ve iddiaları farklılık gösterir, ama bu bile doğru düzgün tartışılmadı bugüne kadar.
Burada konuşulması gereken önemli bir sorun var; Kürt milliyetçiliği, tepkisellik vesaire iddialarla Türk milliyetçiliğine kuyruk yapılarak esasında küçümseniyor ve bu, tartışmasız Türk devletinin Kürtlere ve mücadelelerine yönelik değersizleştirici söyleminin etkisini içeriyor.
Bu hususlara dikkat çektikten sonra Kurdistan gazetesinin 13 Mart 1901 tarihli 27. sayısında yayınlanmış olan “Kürdlere” başlıklı yazıyı olduğu gibi paylaşmak istiyorum. Tekrarlayayım; bana göre, bu yazı Kürt milliyetçiliğinin ilk önemli metinlerinden biridir ve ayrıca bu öneminin yanı sıra, hem dönem siyasetinin anlaşılması hem de bugün için de geçerli olacak iddialar barındırması bakımından ilgiyi fazlasıyla hakkediyor. Yazı Kürtçe ve Türkçe iki ayrı bölümde oluşuyor, ama esasında aynı mevzuda iki dilde yazılmış bir yazı söz konusu. Yazının Türkçesi ve Kürtçesi peşi sıra söyle:
Kürdlere
Kürdler! İnsan şahıs olarak özel yaşamını sağlamak için nasıl ki gerekli yol ve yöntemleri hazırlamak zorunda ise, tek başına yaşamak insan için olanaklı olmadığına ve bir topluma bağlanarak yaşamak doğal bir zorunluluk olduğuna göre, her bireyin yaşamı, çıkarı ve mutluluğu, bağlı bulunduğu toplumla olacaktır. Böyle olunca da, insan olan kişi için, her şeyden önce, o toplumun yaşamının sürekli olmasına çalışmak ve yaşamdan daha aziz olan namus ve onurunu korumak gelir; toplumun yaşamı ise, üzerinde yetişip büyüdüğü ve toplandığı, ‘vatan’ olan toprağın düşmanların ayakları altında çiğnetilmesinde olabilir.
O halde gerçek insan olan adam, her şeyden önce, üzerinde yetiştiği ve sayesinde beslendiği, havasıyla soluklandığı vatanının korunmasına canını siper ederek ve fedakârlık yaparak gayret ederek, her türlü çıkarını o toplumun mutluluğundan bekler; üçüncü olarak da, o çerçevenin sınırlarını aşmaksızın aile bireylerinin geleceğini sağlamaya bakar.
İşte bu yüzdendir ki, her ulus, her zaman ulusal çıkarlarını göz önüne alaraktan hareket eder ve kişisel çıkarlarını genel ulusal çıkarlarında bulur.
*
Durum böyle iken, siz ise, sizi her türlü uygarlık gelişmelerinden, bilginin mutluluğundan ve özgürlük nimetinden yoksun bırakan, kişisel çıkarlarını sağlamak ve meşru olmayan amaçlarını yürürlüğe koymak için, çıkardığı bozgunculuklarla zavallı bir takım Ermeni vatandaşlarınızı ve hatta çocuklarını ve kadınlarını size katliam ettirerek her iki dünyada da sizi nefret edilen insanlar durumuna getiren ve adınızı kötüye çıkaran Abdülhamid ve onun zalim memurları ile yandaşlarına çalışıp hizmet etmekten başka bir şey yapmıyorsunuz.
Padişahın en büyük arzusu, sizin içinde bulunduğunuz bilimsizlik ve bilgisizlik karanlığından yararlanarak, işlediği bunca fenalıkları sizin bu gibi davranışlarınızla örtbas etmek ve ona karşılık, içinizden seçtiği birkaç alçağı, artık köpeklerin bile kabul etmeye tenezzül etmediği iki rütbeyle ya da birkaç nişan parçasıyla avutup, hepinizin gözünü boyamaktır.
Kürdler! İnanın ki bilimsizlik ve bilgisizliğin itici gücüyle gözlerinizi gerçekleri görmekten alıkoyan açgözlülük ve düşkünlük perdesinin, size onur getirici ve yüceltici olarak gösterdiği şu rütbe ve nişan denilen şeyler, ulusal ışığınızı söndürmekten, talih ve geleceğinizi mahvetmekten başka bir şeye yaramıyor. Bilmiyorsunuz ki şu maden parçalarıyla babalarınızın ve dedelerinizin, yaşamlarını, huzur ve rahatlarını feda ederek sizin için edindikleri, sağladıkları öznel şeref ve haysiyetinizi satıyorsunuz.
Kürdler! Siz ki Doğulu halkların en yiğidi, en zekisi, en çalışkanısınız; üzerinde büyüyüp yetiştiğiniz kutsal toprakların korunması yolunda bugüne kadar ne gibi çalışmalar yaptınız! En büyük arzusu sizi yok etmek olan Padişahın meşru olmayan istek ve amaçları yolunda bunca canlar yaktığınız halde, Kürdistan’ın mutluluğu adına ne gibi davranışlarda bulundunuz!
Yurdunuzu birtakım hırsız memurlara arpalık durumuna getirip, her türlü zahmetinizi, çaba ve çalışmanızı despot bir hükümetin kanunları çiğneyen davranışlarına feda ediyorsunuz; sonra da her fenalık gözünüzün önünde olduğu halde görmezlikten gelerek şu haşarelere hizmetçi ve yardımcı oluyorsunuz.
“Halifedir” diye kendisine itaat etmek istediğiniz Padişahın, tahttan indirilip görevden uzaklaştırılması gereken zalim bir sultan olduğunu hala anlamadınız mı! Padişahın, halifeliğin kutsal adını kirleterek o ad altında işlediği zulümler, Cengiz’lere ve Timur’lara rahmet okutur oldu; onun bu yönlerini herkes görüp anladığı halde, siz henüz görmediniz mi! Varsayalım ki halifedir; acaba bu nitelik, bizleri, onun bunca zulümlerine koyun gibi boyun eğmek ve başımıza musallat ettiği zalim memurlarına hizmetçi olmak zorunda bırakır mı!
Bunca küçük uluslar var ki, sürekli çalışma ve gayretlerinin sonucu olarak, bağlı bulundukları hükümetlerin acımasızlık ve zulmünden kendilerini kurtardılar ve mutlu bir duruma geldiler. Siz ise, bu gibi uluslara uyup mutluluğunuzu, rahatınızı, namusunuzu, haysiyetinizi koruyup güvence altına alacak yerde, birbirinizi öldürmek ve böylece gücünüzü kırmakla, gerçek düşman olan Padişahın zulümlerine daha çok meydan ermek gibi körcesine bir davranışta bulunmakla, elinizdeki hançeri kendi elinizle kalbinize sokar gibi bir cinayette bulunuyorsunuz. Ermenileri öldürdünüz. Onları öldürmek, ün salmış bulunan iyilikseverliğinizin ve babayiğitliğinizin şanına sığar mı! Sığsa bile, onların rahat ve refahlarını koruyan ve şu kadar yıllardan beri kendileriyle kardeşçesine geçinen atalarınızdan utanmayacak mısınız! “Bizim vatandaşlarımıza niçin eziyet ettiniz?” yolunda bir soru sorsalar, acaba ne yanıt verirsiniz! Yüzünüz kızarmaz mı!
Bu durumunuzla sizi insanlık dünyasına “vahşi” göstermek isteyen Padişahın bozgunculuklarına bu ölçüde kapılmak, insanlığa yakışır mı! Birtakım Ermeni güçsüzlerini katliam etmek, kendi vatanınızı ve kendi evinizi yıkmak demek değil midir! Sizi yağmacılığa iten memurlar, valiler, mutasarrıflar, kaymakamlar, ellerinizde bir şey bıraktılar mı! Ellerinizdekilerle birlikte namusunuzu da almış olmadılar mı! Allah’ın ve Peygamber’in yasakladıkları vuruşmadan yararlanmak sevdasına düşecek kadar cahil mi kaldınız! Bununla, ahretinizi de mahvetmiş olmuyor musunuz!
*
Birkaç yıl önce Van’da Padişahın emriyle düzenlenen bir toplantıda, Kürdleri Ermenilerin katliamına itip kışkırtmak için karar verildiğinde, o toplantıda bulunan rahmetli Şeyh Ubeydullah, “Ermenilerin bu şekilde öldürülmelerinin Tanrı’nın emirlerine aykırı olduğundan, böyle bir iradeyi çıkaran padişahın ise zalim ve Tanrı’nın emirlerine karşı gelmiş olacağından, zalim bir padişahın ise tahttan indirilip görevden uzaklaştırılmasının gerekli olacağından, bu gibi iradenin Padişah hakkında hayırlı olmayacağını” bildirerek toplantıdan çekilmişti.
Kürdler! Sözü edilen Şeyhin bu yiğitçe hareketi, niçin size bir iyi örnek olmuyor! Lekelenip ayıplanmaya ve felakete yol açan bu davranışlarınız yetmedi mi! Atalarınızın çok büyük çabalarla kazandıkları şan ve şerefi kanlı lekelerle lekelemeyi, vicdanınız nasıl kabul ediyor! Yaşamınızın aracı olan kutsal vatan topraklarının düşmanın ayağı altında çiğnendiğini görmek, yurtseverlik duygularınıza sığar mı! Eski özgürlüğünüzü geri almaya ve onun aracılığıyla namus ve haysiyetinizi korumaya artık gayret etmelisiniz ki, gemişlerinize layık hayırlı evlatlar olduğunuzu kanıtlamış olasınız! Başınızdaki memurların elinde gasp ve talan aleti, öldürme ve yıkım aracı olmaktansa, kurtulmanın çarelerini düşünüp o yolda kanınızı dökünüz ki, sözü geçen acıklı durum ve davranışlardan doğan utanç ve lekeyi silmiş olasınız ve bununla da, babalarınız ve atalarınız, sizin kendilerinden üremiş olduğunuzdan ötürü utanacak yerde, kıvanç duymuş olsunlar!
Bununla birlikte diyebilirim ki, bu konuda gereken çaba ve himmet, Kürdlerin ileri gelenlerinden ve şeyhlerinden beklenir; bu nedenle, Kürdistan’da yapılagelen bunca fenalıklardan her iki dünyada da sorumlu olan, onlardır. Küçükler, bilgisizlikleri dolayısıyla herhalde maruz görülebilirler; ne var ki durumların vahim sonuçlarını kavrama yetenek ve gücünde olduğu halde bu fenalıkların yapılmaması için çalışmayanlar, doğaldır ki büyük bir suç işlemiş olacaklardır. Hele Abdülhamid’in rütbe ve nişanlarına göz dikerek ve bilerek bu yıkıcı yolda yürüyenlerin suçu ise, gerçekten, affedilmesi olanaksız olan cinayetlerdendir. Görülen zulümlere son verilmesi için, Ermeni vatandaşlarınızın da yardımlaşmaya hazır bulunacakları doğaldır. El ele verip kardeşçesine geçinmeye gayret etmelisiniz. İttifak etmeye ve birleşmeye himmet ediniz. Bir iş ki iyi niyetle birliktedir, Allah’ın başarısı ayrılmaz arkadaşı olur.
***
Gelî Kurdno!
Hûn dizanin ku çiqasî milet hene,hemî li qenciya xwe re dixebitin. Ev gelek xirab e ku Kurd her tim xizmeta bîyaniya kiriye. Eva hev qasî sal e hun xizmeta Tirka dikin, we çi qencî dît? Muqabilê hev qasî zilma hukumetê, wekî we nîşanek an rutbeyek stand, hûn mexdûriyeta xwe ji bîr dikin. Rîya vê hukumetê de hinde Kurd şerî de hatin kuştin; lakîn heta niha tu cara yek mirovek Kurd, wetenê xwe re tu xîret serf nekir. Goya ku (Wek ku) em ser xizmeta bîyaniya xelq bûne (hatine afirandin). Berî pênc sed sala tu Tirkek li welatê me de nebî. Ev Tirk hemî ji Tûran hatin welatê me û welatê me de hakimîyê li me dikin. Padîşahên wan, ku hemî xwînrêj mustebid in (despot in), unwanê ‘Xelîfe’ li xwe datînin û bi vî halî, çiqasî new’e zulm heye îcra dikin. Lakîn heqîqetê hal de (di rewşa eslî de) ew ne xelîfe ne; ew, wacibulxel padîşahên zalim in. (Hukumdarê ku daxistina wî ji text wacib e, pêwîst e). Hûn vî halî nizanin. Zîra hûn cahil in; hukumetê her hûn cahil hişt, da hûn waqifê hal nebin.
Tirk û Xunkar çi nam (nav) û ûnwan bivên bila bidin xwe; lakîn Xwedê Kurd ji xizmeta wan re xelq nekiriye. Xunkarê niha, qet’ên (bêguman) xwe li miletî nake xweyî. Hetta berî çend salî, vê (xwest) bajarekî ji welatê Arnawudistanê bide neyara. Lakîn Arnawuda ev hal qebûl nekir, dest birin ser şîr (şûr), îtaetê îrada Xunkar nekirin û bi vî halî welatê xwe, dîn û namûs û jin û zaroyên xwe muhafeze kirin. Min mewsûq (bawer dikim ku, ewle dibim ku) bihîstiye ku Ebdulhemîd hûn, yani welatê Kurdistanê ji Rûsyayê re wa’d kiriye. Vêca eger hûn ji niha ve nexebitin, paş çend salek dê bikeve binê lingê Mosqof.
Şûna hûn te’mînê heyat û namûsê re bixebitin, hûn xwe xwe dikujin, jin û zaroyên Ermenîyên meşum qetil dikin. Pêxember gotiye, ‘beşşîrulqatîle bîlqetlî”. (Ango mizgîna kuştinê bidin kesê qatîl, kesê ku mirovan bukije bila bizane ku ew jî dê bê kuştin.) Dewama vî halê we nihayet wê bibe mûciba qîtala we hemîya. Hûn îtaetê emrê Ebdulhemîd dikin, Ermenîya dukijin. Ma emrê Ebdulhemîd ji hedîsa Pêxember mestir e (mezintir e), ji emrê Xwedê eqdemtir e! (Pêştir e!) Ebdulhemîd dibêje ku “Ermenî neyarên we ne”, we vê xeberê îxfal dike (We bi vê xeberê dixapîne.) Ma hûn nizanin ku Ermenî nikarin neyarîya we bikin! Neyarê we ew Xunkar e, ku we hemîya welatê we ve Mosqof re wa’d dike.
Ez dizanim ku berî çend sala Wanê meclis tertîb bî, da Ermenîya li Kurda bidin qetilkirin (bi Kurdan bidin kuştin). Wê meclisê de Şêx Ubeydulah merhûm hazir bî. Şêxê merhûm mirovek gelek alim û mutteqî bî (ango xwe ji gunehan diparêze û gorî fermana dîn tevdigere). Îtîrazê vî emrê Xunkar kir, cewab da ku: “Heger îro em Ermeniya bîlasebeb bikujin, rojekê bêt ku miletek dî wê bê me bikuje.”
Êdî zeman e, divê em silameta xwe û zaroyên xwe re bixebitin. Şerm e ku Kurdên hinde bi mêranî û semahet (ango ciwanmêrî, qencîkirî) meşhûr in, xizmetkarîya hukumetek zalim bikin. Berî çend zemanekî em jî xweyhukumet bîn, sahiburre’y bîn (ango xwedî dîtin û gotin bûn). Lakîn heyf ku me ew seadet (bextyarî) ji destê xwe revand, niha em ketin destê sûtara de (qeşmer û beradayîyan)… Bêtifaqîya me jî gelek dibe sebeb. Ku em Kurd neyarê hevdû ne, Tirk jî ji vî halê me îstîfade dikin, … weha… dikin. Nav me de hakimên qenc, muhib (dilgerm ku ji mirovan hez dike), adil hene; bila reîsê me Kurd bit, çire, bo çi em binê destê Tirka de bimînin!
Kurda tu cara mirovên aciz nekuştine. Lakîn me’mûrên Tirka hûn îxfal kirin (We xapandin), we çû ezezeyê (ango bîçareyê, reben û bêhêzê) Ermeniya kuşt; we nam û namûsa xwe, şuhreta hemaseta (mêrxasiya) ecdadên xwe reş kir.
Ev hal, ev cahili êdî bes e; aqilê xwe bînin serê xwe. Min hin axa û beglera re nivîsîye, da îttîfaq bikin, dermanekî ji vê derdî re bibînin. Ez pê vê cerîda xwe (ango nivîsa xwe) jî ji we re dibêjim, divê hûn hemî tîfaq bikin. Ermenî jî wî halî de we re îttîfaq dikin. Hûn hemî hev re îstîqbalek qenc tehyie bikin (amade bikin), hemî hev re xwe ji binê zulma Tirka xilas bikin. Ez’ê carna ji we re hin mirova bişînim. Divê hûn îtaet li wî re bikin. Ez xwe jî, înşaellah firset bibînim, rojekê bêm ser hudûdê Kurdistanê li nav Ecem. Bi îzna Xwedê, wê hingê ez’ê Kurda ji xulamîya Romê xilas bikim û ez’ê nîşanê alemê bikim ku Kurd, wek Ebdulhemîd îlan dike ne mirovên zebûnkuş in (ango rebenkuj in, kesên bêhêz û reben dukujin). Ez’ê îsbat bikim ku waqîa (rastiyê de) Kurda rebenên Ermenîya qetil kirin, lakîn ev ji teşwîqa Ebdulhemîd hasil bû.
Ez ji alim û feqîhên Kurdistanê rica dikim ku her tim bi Kurda re camîya de, mescîda de van hala muzakere bikin. Muweffeqiyet ji Xwedê…
Podcast Yayınları
Kürdistan’ın Çağrısı: https://www.youtube.com/watch?v=c9C-GOjRbRM
Kürt Milliyetçiliği: https://www.youtube.com/watch?v=izZaHj8D7MY