🔴 Türkiye’de düzenli sosyal yardıma muhtaç olan hane sayısı 2013-2018 arasında 330 bin, 2018’den bu yana 1 milyon 100 bin arttı. Eylül itibarıyla 14,8 milyon kişi düzenli yardıma muhtaç.
Türkiye sokaklarında her geçen gün daha fazla dile getirilen yoksulluk, resmi verilere de yansıyor.
Gıdadan barınmaya, sağlıktan ısınmaya, okul ihtiyaçlarından yaşlı ve engelli bakımına kadar birçok alanda milyonlarca yurttaş yardıma muhtaç.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre Eylül 2024 itibariyle 3 milyon 688 bin 378 hane düzenli sosyal yardımlardan yararlanıyor. Yaklaşık 14,8 milyon kişiyi ifade eden bu rakama tek seferlik yardımlar, doğum yardımı, proje destekleri, kamu kurumlarına transferler ve Genel Sağlık Sigortası (GSS) primi devlet tarafından ödenenler dahil değil.
2018 yılından beri 1 milyondan fazla artış
Düzenli yardım alan hanelerin sayısı 2013’te yaklaşık 2,3 milyon, 2018’de yaklaşık 2,6 milyon olarak kaydedilmişti. Buna göre düzenli bir şekilde sosyal yardıma muhtaç olan haneler 2013’ten bu yana yüzde 63, 2018’den itibaren yaklaşık yüzde 43 arttı. Yardıma muhtaç hanelerin sayısındaki artış 2018 sonrasında hızlandı. Düzenli yardıma muhtaç olan hanelerin sayısı 2013’ten 2018’e yaklaşık 330 bin artarken, 2018’den bu yana olan artış 1 milyon 100 bini buldu. Bu tarih Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçtiği yeni dönemini ifade ediyor.
Resmi verilere göre 2018 sonunda nüfusun yaklaşık sekizde biri (yüzde 12,6’sı) düzenli sosyal yardım alırken bu oran Eylül 2024 itibariyle nüfusun yaklaşık beşte birine (yüzde 17,3’ü) çıktı.
Cumhurbaşkanlığı 2025 yıllık programına göre 2023 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının tüm sosyal yardım programlarından faydalanan toplam hane sayısı ise 4 milyon 989 bin 456. Bu rakam yaklaşık 20 milyon kişiyle nüfusun yüzde 23,4’ünü oluşturuyor.
Toplam yardımlarda da son 5 yıllık ve 10 yıllık süreçlerde düzenli yardımlarla benzer bir artış söz konusu. Öyle ki 2013’te Bakanlığın tüm sosyal yardımlarından faydalananların sayısı nüfusun yüzde 16’sını oluştururken 2018’de bu oran yüzde 17’ye çıktı. 2018’den 2023’e gelindiğinde ise yüzde 23,4’e ulaştı.
Bakanlık, 2002’de sosyal yardım programlarının sayısının dört iken 2023’te 50’nin üzerine çıktığını belirterek sosyal yardımlardaki artışın ‘göreli’ yoksulluk oranlarında iyileşme sağladığını iddia ederken, resmi veriler bu politikanın yoksullaşmaya çözüm olmadığına, aksine nüfusun daha yüksek oranlarda kesiminin yoksullaştığına işaret ediyor.
“Siyasal destek tabanı anlamına geliyor”
DW Türkçe’ye konuşan çalışma ekonomisi uzmanı Prof. Dr. Aziz Çelik, sosyal yardım alan hane sayısının 2013 yılından bu yana yaklaşık yüzde 60 arttığına işaret ederek “2024 verileri henüz netleşmemekle birlikte yine yüksek bir sayıya ulaşacağını söylemek mümkün. Bu artış bir yandan ekonomik ve sosyal koşulların zorlaşmasından öte yandan hükümetin sosyal yardım kapsamını genişletme çabasından kaynaklanıyor” diyor.
Çelik’e göre sosyal yardımlar düzenli ve kurumsal bir hakkın ötesinde adeta bir “klientalist mekanizma” olarak kullanılıyor. Bu da hükümet için bir siyasal destek tabanı anlamına geliyor. Çelik, 2021 ve sonrasındaki artışta pandeminin yanında pahalılık ve yaşam koşullarının zorlaşmasının rolü olduğunu düşünüyor.
Sosyal yardımların yapısal sorunları ortadan kaldırmadığını ve bu anlamda kalıcı sonuçlar doğurmayacağını vurgulayan Çelik, “Sosyal yardımlar yoksullaşmayı azaltıcı bir etki maalesef yapmaz. Daha çok yoksulluğun yönetilmesine yarar. Yoksullukla mücadele için istihdam olanaklarının ve sosyal amaçlı kamu harcamalarının artırılması gerekir” diyor.
DW Türkçe’ye konuşan çalışma ekonomisi uzmanı Dr. Özgür Müftüoğlu da sosyal yardımların artmasının sosyal politika açısından yoksulluğun arttığı anlamına geldiğini vurguluyor.
Hak temelli bir sosyal politika için yardımların değil primlerin artırılması gerektiğini söyleyen Müftüoğlu, ancak yardımların AKP’nin dünya görüşüyle uyumlu olduğunu, karşılıklı bir muhtaçlık hali ortaya çıkardığını, bu nedenle hakların yerine yardımı koyma politikası izlendiğini ifade ediyor.
“Olması gereken, bir kişinin çalışarak, prim ödeyerek, bir hak olarak yaşayabileceği bir ücret ve yaşlılık aylığı alması” diyen Müftüoğlu, Anayasada sosyal devlet ilkesi olduğunu hatırlatarak, “O zaman niye sen bunu bir sosyal yardım olarak veriyorsun” diye soruyor.
Düşük asgari ücret yoksulluğu da gizliyor
Sosyal yardım programlarının birçoğu, normal şartlarda gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçları asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti ifade eden asgari ücret baz alınarak yapılıyor. Ancak Türkiye’de bu yıl ikinci kez artırılmayan asgari ücret, Nisan ayından bu yana açlık sınırının altında. Son verilere göre açlık sınırı asgari ücretin yüzde 71,15 üzerinde.
Aile destek programı, GSS prim ödemeleri, yakacak, engelli, engelli yakını, yaşlı yardımı, çoklu doğum gibi yardımlardan aylık net geliri asgari ücretin üçte birinden yani 5 bin 667,37 liradan az olan haneler faydalanabiliyor. Bu rakam açlık sınırına göre belirlenseydi söz konusu yardımlardan aylık 9 bin 700 liradan az geliri olan haneler faydalanabilecekti.
Geçen yıl sonu ile Eylül ayı rakamları karşılaştırıldığında söz konusu yardım programlarından yararlananların sayısının azaldığı görülüyor.
Resmi verilere göre 2023 sonundan bu yana aile destek programından yararlanan hane sayısı 749 bin 52, GSS prim ödemelerinden faydalanan kişi sayısı 719 bin 369, engelli aylığı yararlanıcı sayısı 71 bin 870, çoklu doğum yardımı alan hane sayısı 7 bin 264, yakacak yardımdan yararlanan hane sayısı 254 bin 322 azaldı.
Prof. Dr. Aziz Çelik, asgari ücretin 2024 yılında bir kez saptanmasının yoksulluk eşiğinin düşük kalmasına yol açtığını söylüyor. Çelik’e göre bu kriteri esas alan programlar üzerinden yardım alan hane sayısındaki düşüş bundan kaynaklanmış olabilir.
Kamuoyunda sosyal yardımların tasarruf tedbirlerine paralel azaldığı tartışmaları da bulunuyor. Bunu söyleyebilmek için yıl sonunu bekleyip genel eğilime bakmak gerektiğine dikkat çeken Çelik, seçim yılı olmamasının da yardımların azalmasında etkili olabileceğini vurguluyor.
Sosyal yardımlar tarafsız dağıtılıyor mu?
Türkiye’de sosyal yardımların dağıtımının tarafsızlığına dair şüpheler de var. Özellikle sosyal yardımların, iktidara yakın veya iktidarın destek tabanına yönelik olduğu iddiaları kamuoyunda sıkça tartışılıyor.
Bazı araştırmalar ve medya raporları, sosyal yardımların seçim dönemlerinde arttığını gösterirken yardım dağıtımının hangi kriterlere göre yapıldığı, yardımlardan kimlerin faydalandığı gibi konularda daha fazla şeffaflık talep ediliyor.
Özgür Müftüoğlu da yardımların iktidar tarafından siyasi olarak kullanıldığı görüşünde.
Çoğu yardımın kaymakamlıklar veya AKP ilçe örgütleri üzerinden gittiğini söyleyen Müftüoğlu, “Bu yardımların kime yapıldığı, yardım yapılırken eşit olarak mı dağıtıldığını, aynı kriterlerin bütün toplum kesimleri için uygulanıp uygulanmadığı meselesi burada çok ciddi” diyor.
Sosyal yardım yapılırken ailelerin incelendiğini, “yardımların toplumu biat ettirmek için bir havuç-sopa meselesi” olarak kullanıldığını ifade eden Müftüoğlu, “Bir kişi kalkıp AKP’yi protesto etse, ondan sonra bir aile yardım almaya çalışsa ya da alıyorken böyle bir şey yapsa anında o yardım kesilir. Ondan sonra da müracaat edemez. Dolayısıyla bir siyasi sopa şeklinde kullanılıyor” değerlendirmesini yapıyor.
Aziz Çelik ise “Sosyal yardımlar, primli sistemden sağlanan haklardan farklı olarak dağınık bir mekanizmaya ve hükümetin ve onun ortaklarının patronajına sahip” diyor.
Özellikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının bu yardımlarda etkin iken, bu vakıfların yapılarının da hükümetin siyasi etkisine açık olduğunu söyleyen Çelik, “Bu yardımlarda siyasal etkinin ve tercihin yüksek olduğunu düşünüyorum. Yapılması gereken primsiz sistemleri, bir aile destek sigortası ile merkezi bir sosyal koruma sistemi olarak ve bir sosyal hak olarak düzenlemek. İşi ve düzenli geliri olmayan kişi veya ailelere (çocuk yardımları dahil) bir sosyal hak olarak düzenli bir destek sağlanmalı” diye ekliyor.