Bave Teyar öldü. Bu ölüm bir ölüm değildi; bu ölümle neşe öldü. Var olmak ve yaşamak dışında bir şey söylemedi Bave Teyar ve bu ikisini bedeniyle dile getirdi, kelimeleriyle dile getirdi; öldü, öldürüldü. Bave Teyar Kürtlerin Charlie Chaplin’i, Laurel ve Hardy’si, Louse de Funes’i, Antonio de Curtis’i idi.
Korku acı verir, korku acıtır, korku insanı köle yapar, korku insanı sokaklara düşürür, bir efendi aratır, böylece, acı ve keder duygusuyla hayatımıza egemen olur.
Bave Teyar, korkmadı, çünkü bildi, çünkü biliyordu, korkunun kökeninde bilginin eksikliği var… Bave Teyar, umuda bel bağlamadı; çünkü bildi, çünkü biliyordu, çünkü umut kararsız bir hazdır ve kuşku duyduğumuz gelecek boş hazlarımızdan doğar… Bave Teyar, bu hazza bel bağlamadı, varlığın sonsuz gücünden çıktı; kendi gücünden, kendi gücünün nedenselliğinden çıktı, şunu söyledi bize, dedi: Varlığım, özgürlüğüm, özgürlüğüm tek nedenimdir…
Sanat var olmaktır ve varlığını sergileyebilmektir. Bave Teyar, bize onlarca oyun bıraktı; eksik ve yeterli- yetersiz bir dizi hayat parçasını yaşamın aktivitesi içinde gösterdi. Sanatının amacı yalnızca sergilemek değildi, ima edilen bir varlık vardı ve bu varlığın mutlak ideasına ulaşma imkânı da sundu. Oyunlarını, filmlerini, klip ve skeçlerini izleyenler şunu fark etmiş olmalılar: O öyle bir bilgi üretiyordu ki, bilgi sürecinde yer alan zihni, bedeniyle, jestleriyle, mimikleriyle yaşamsal bir deneyimin ipuçlarını veriyordu, yaşıyordu, böylece yaşadığını biliyordu, bilmek istiyordu ve hayata nüfus eden her bir şeyin ortak noktasına ulaşmaya çalışıyordu…
Belki birileri yerel diyordur şimdi, ama bana göre o belki de hiç farkına varmadan, aklın bilgisiyle, hayatın bilgisini sergiliyordu ve gerçeğini hayatta oynadığı için insanlığın ortak paydası oluyordu… Öyle bir oyuncu ki bu imgelem bazen yeterli olmuyor, fikir açıklayıcı olmuyor, hatta imgelem ve fikir bazen doğmalara bile neden olabiliyor ama o buraya kendini taşıyor, kendinden taşıyor ve bu taşmadan sevinç duyuyor, neşe üretiyor, bizi de kendine davet ediyor. Kendini bir tutku haline dönüştürüyor, duygularının tercümanı olan zihni ve bedeni bize bir ahlak öneriyor: Sizde, kendinizden taşın…
Bave Teyar böyle bir neşe öneriyor. Öyle bir neşedir ki bu, bir defa bilgi kazandırıyor ya da bu his veriliyor, özgürlük vaat ediyor ki bu özgürlük, eksiksiz bilmeden başka bir şey değildir, kendinle bilmedir ki, bu kendinle öğretmedir. Üstelik bu bilgi bir anlık bile olsa, bilgecedir… Çünkü içinde tutku vardır, çünkü neşe, özgürlüğü ortaya çıkartır, çünkü Bave Teyar, neşeye övgüdür ve övgüde, asla köleliğin yeri yoktur ve özgürlükle ahlak onda birdir; burada her şey vardır, bir tek şey yoktur: Korku. Çünkü korku, zamanla bir tutku biçimini alabilir, insanı pasif, agresif, edilgin kılabilir. Bave Teyar bir filozof gibi oyununda ve gerçek yaşamında korkunun köklerinde imgelemin, yani onu bizim yarattığımızı da bilir; bunu, derman diye neşesini sürer, iyileştirir, iyileşir… Bunu yener, bunu yenmek imgesel olan biteni yenmektir; böylece varlığın bilgisine ulaşır, ulaştırır, zorunlu hale getirir; şansı ya da bir tasarım halinde gelişecek olan konuyu da mevcut nedensellik içinde bağlar… Bildikleri ona iki şey vermiştir: Kavramak ve anlatmak. Böylece bir neşe etiği…
Neşe, sen ey güzel, Allah’ın kıvılcımı; cennetin kızı, ey tanrıça, tapınağına kendimizden geçmişçesine gireriz senin; törelerin ayırdıkları, senin sihrinle birleşti, senin yumuşak kanatlarının açıldığı yerlerde insanlar kardeş olur ve bir dostun, dostu olabilmek kime kısmet edilmişse, kim erdemli bir sevgiliye sahipse, sevincimize katılsın bizim. Ve her kim dünyada kendini düşünüyorsa ağlayarak gelsin aramıza, tüm yaratılar neşe emer doğanın göğsünden; tüm iyi ve kötüler onun çiçekli yolunu izler, bize öpüş ve şarap verir, kırlarda yaşama zevki ve ışık meleği durur tanrının önünde…
Neşe, ey neşe, sen ey güzel neşe, bugün gömüldün bütün sahici sanatçıların kalbine; Charlie Chaplin, Laurel ve Hardy, Louse de Funes, Antonio de Curtis seni karşılıyorlar… Ne eksik ne de fazlayıydın sen, yalnızca evlattan ve kardeşten yana, kalbi herkesten daha fazla yanandın…