Umur Hozatlı : Bize Atatürk’ü getirme

Yazarlar

Atatürk, “Kuzey Kürtleri”nin son yıkıcı miladıdır. Osmanlı’nın yıkılışından sonra ortalığı toparlamaya çalışırken verdiği “özerklik sözleri”yle Kürtler’in desteğini alıp Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.

Son sözü 17 Ocak 1923’te İzmit’te verdi, bir çeşit özerklikten bahsediyordu; “Teşkilatı Esasiye Kanunu gereğince bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir. Hangi livanın ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir” diyordu.

Peki öyle mi oldu? 

Hayır; tüm sözleri koca bir yalandı, Kürtler’e olumlu ne söylediyse tersini yaptı, tersi yapıldı. Denilebilir ki o olumlu sözler Kürtler’in kıyameti oldu. Hangi katliamları, hangi idamları saysam bilemiyorum. Sadece Dersim Soykırımı’nı söyleyeyim; Dersim, Atatürk’ün sözünü ettiği o “mahalli muhtariyetler” türünde bir öz yönetime sahipti, üstelik bu yeni değildi, Dersimliler öteden beri süre gelen sistemi devam ettirmek istiyorlardı.

Ama Atatürk bunu bir “çıban” olarak gördü, Türk ırkçılığı için bir tehlikeydi ve 1937-38’de Dersim’e soykırım uyguladı.

Bir de “Şeyh Sait İsyanı”na bakalım, temeli Atatürk’ün verdiği sözleri tutmamasına dayanır; tarih Şubat 1925’ti, “isyan” başladı, Atatürk tüm gücüyle saldırdı ve “isyan”ı Nisan 1925’te bastırıp sağ yakaladığı Şeyh Sait ve arkadaşlarını 29 Haziran 1925’te Diyarbakır Dağ Kapı Meydanı’nda astı.

Biz 94 yıl sonra bir Mart ve Haziran ayında, Atatürk’ün kurduğu partinin Atatürk’ün izinden giden bir belediye başkan adayını destekledik. Bu kişi İstanbul Belediye Başkan adayını Ekrem İmamoğlu’ydu.

Evet destekledik, iyi de ettik. Geleceğe dönük politik bir strateji gereği oluşan konsensüsten dolayı destekledik, ben kendi adıma pişman değilim, içinde yaşadığım halklar için demokratik bir yarar sağlayacaksa yine desteklerim ki Kürtler’in desteğinin amacı ve anlamı budur.

Çünkü Kürt siyaseti bağnaz, tutucu ve intikamcı değildir. Tüm siyasetini halkın kalıcı çıkarları üzerine kurmuş, varlığını bu yolda feda etmeyi seçmiştir.

Gelgelelim Kemalist ideoloji İslam ideolojisi gibi tutucu, bağnaz ve yerine göre faşisttir. Başlangıç ideolojisini temelleştirip günümüze kadar sürdürmüş, bulduğu her fırsatta ortya koymuş, bugün de en ufak bir fırsat bulduğunda durumu değerlendiren bir yapıya sahiptir.

Örneklemeye gerek yok, tüm Kemalist ideoloji sahiplerine ve CHP’nin Kürtler’e dair tutumuna bakın yeter.  

Her şeye ragmen Kürtler’in desteklediği Ekrem İmamoğlu -en azından şimdilik- demokrat bir Kemalist olabilir, biz sadece demokrat tarafına bakabiliriz, onu sadece demokrat siyasetçi kimliğiyle görebiliriz, bu bizim demokratik bakış açımızdır. Ancak sadece bu yanıyla bakarsak yanılırız, onu bir de Kemalist tarafıyla görmemiz gerekir.

Nitekim Diyarbakır ziyareti İmamoğlu’nun önce demokrat tarafını gösteriyor. Ne güzel. CHP içinden cesur bir demokrat çıktı ve yerlerine kayyum atanan HDP’li seçilmiş belediye başkanlarını ziyaret etti. Taktire şayan bir davranış.

Ama burada bir Kemalist zihniyet sorunu var. Kürtler, kendisini fena halde ezen ve yok etmeye çalışan başındaki son ağır musallattan kurtulmaya çalışırken bu mücadeleye destek vermek için Diyarbakır’a geldiğini söyleyen İmamoğlu’nun “hediye” olarak getirdiği Atatürk tablosu -benim için- ağır bir hakaret ve ağır bir okunmamış mesajdır.

Siyasi hayat bununla çok acı bir şekilde diyor ki; “Ne yaparsanız yapın başınızda ille ki ağır bir musallat olacak. Adı bazen Atatürk bazen Erdoğan olabilir, ama mutlaka olacak.” Bunu bu kez İmamoğlu eliyle söyledi ve ben İmamoğlu’nun demokratlıkta samimi olsa da bu zihniyetten kurtulamadığını değilse de zaten işini yaptığını düşünüyorum. 

Ama bu iş bize uymaz… 

Biz, demokrasi adına Diyarbakır’a gelen “demokrat bir siyasetçi”yi kabul ederiz, ağırlarız, “hediye” olarak getirdiği Atatürk tablosunu da siyasi ve insani nezaketimiz gereği kabul ederiz, ancak bu bilinçli bir misyoner davranışsa kabul etmeyiz.

Demokrasinin kılıçtan geçirildiği bir ortama ve dahi faşizm mağdurlarına onların son yıkıcı miladı olan Atatürk’ün tablosunu “hediye” götürmek -bana göre- derin bir mesajdır; “yeşil faşizmin denizine düştünüz kurtulmak için kırmızı yılana sarılın” demektir. Ama eminim ki biz yüzerek çıkmayı başaracağız.

 

İlginizi Çekebilir

Halil Dalkılıç : ‘Mexdûriyet’a me  û ‘çareserî’ya CHPê
Müslüm Yücel : Şêrko Bêkes’in şiir aşkı

Öne Çıkanlar