AKP’nin diaspora politikasının gerisinde ne yatıyor?

GündemPolitika

🔴 SWP, AKP’nin Batı Avrupa’daki Türk diasporasına nüfuz etme girişimlerini mercek altına aldığı raporunda dikkat çekici tespitler aktarıyor. Raporda, “Bu politika daha fazla kutuplaşmaya yol açabilir” uyarısı yapılıyor…

Deutsche Welle’nin haberi:

Almanya’nın saygın düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı’nın (SWP), “Batı Avrupa’daki Türk Diasporasının Görünümü” başlıklı raporu, AKP liderliğinin diaspora politikalarına ve bunun sonucunda Avrupa başkentleri ile Ankara arasında yaşanan gerilimlere ışık tutuyor.

Sinem Adar, Yaşar Aydın, Cengiz Günay ve Günter Seufert’in kaleme aldıkları raporda Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye ile ilişkilerinde son yıllarda giderek derinleşen güven bunalımına dikkat çekiliyor. Buna kaynaklık eden nedenler şöyle sıralanıyor: Türkiye’nin gittikçe otoriterleşmesi, İslam’ın kamusal hayattaki rolünün artarak yayılması ve AKP iktidarının izlediği dış ve güvenlik politikalarının AB’nin politikalarından giderek farklılaşması.

AKP’nin izlediği diaspora politikasının da Avrupa başkentleri ile Ankara arasında gerginliklere yol açtığı belirtiliyor, bu politikanın AKP’nin ülke içindeki iktidarını konsolide etme ve Türkiye’nin küresel çapta nüfuzunu artırmada kilit bir unsur haline geldiğine vurgu yapılıyor.

“Kimlikçi ve kutuplaştırıcı eğilim artabilir” uyarısı

Raporda, AKP’nin son yıllarda Türk diasporası konusunda daha kimlikçi ve kutuplaştırıcı bir yaklaşım benimsediği, önümüzdeki dönemde bu eğilimin daha da ivme kazanabileceği uyarısı yer alıyor.

Uzmanlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “denetimsiz otoritesini pekiştirme hedefinin” AKP’nin son yerel seçimlerdeki mağlubiyeti nedeniyle zora girdiğine dikkat çekiyor, “Hükümetin halkı yeni bir Anayasaya duyulan ihtiyaç konusunda ikna etme çabaları ise Ankara’nın kolay kolay geri adım atmayacağını gösteriyor” görüşü aktarılıyor.

Uzmanlar, Batı Avrupa’da göç ve İslam karşıtlığının artmakta olduğuna işaret ederken, AKP’nin bu ülkelerde yaşayan Türklerde artan hassasiyet ve rahatsızlıkları araçsallaştırmaya devam edeceğine, aynı zamanda siyasi muhalefeti bastırma çabasının da süreceğine işaret ederek şu öngörüye dikkat çekiyor:

“Türkiye’nin yönetici elitleri, Türk diasporası üyeleri ile Avrupalılar arasında ontolojik farklılıklar olduğunu iddia eden bir tür muhafazakâr ahlakı yaymaya devam edecektir. Ankara’nın bu tür fikirleri destekleyen politika ve söylemleri, diaspora içinde daha fazla kutuplaşmaya yol açabilir.”

Diasporanın AKP’nin iktidarda kalmasında oynadığı rol

Türkiye dışında kurulan seçim sandıklarında verilen oyların Erdoğan’ın iktidarını muhafazasında ve elindeki gücü konsolide etmesinde büyük önem taşıdığına dikkat çeken uzmanlar, özellikle Avrupa ülkelerinde oy kullanan Türklerin ezici bir çoğunluğunun Erdoğan’ı desteklediklerini anımsatıyorlar.

AKP’nin bunun için geçtiğimiz on yıl boyunca Türkiye ile yakın bağları olan göçmen derneklerinden oluşan bir ağ aracılığıyla sistematik olarak seçmenlerini mobilize ettiği, konsoloslukların AKP’nin seçmenlere erişimi için merkezi bir aktör haline geldiği ve parti elitlerine giderek daha fazla erişim sağlanan devlet kaynaklarının da bu mobilizasyon çalışmalarını kolaylaştırdığı belirtiliyor.

SWP raporunda, “AKP’nin diasporayı harekete geçirme kabiliyeti abartılmamalı” ifadelerine yer verilmekle birlikte, AKP liderliğinin göçmen toplum üzerindeki artan nüfuzunun Avrupa toplumlarında Türk göçmenler hakkındaki algıyı da etkilediği aktarılıyor.

Avrupa’da endişeye yol açan söylemler

Uzmanlara göre AKP’nin mobilizasyon çabaları, Türk diasporası içinde AKP’ye güçlü bir şekilde angaje olmuş bir kesimin oluşmasına yol açtı. Ayrıca AKP’nin Türk diasporasının önemli bir bölümü üzerindeki nüfuzu Avrupa toplumlarında hayal kırıklığı yaratıyor, Türk göçmenlerin ve onların Avrupa’da doğan çocuklarının yabancı bir devlete bağlılıkları da endişeleri artırıyor.

Bu endişelerin tamamıyla dayanaksız olmadığına vurgu yapılan raporda, AKP’nin Türk diasporasına yönelik söylemleri analiz ediliyor.

Erdoğan’ın 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyasında ortaya attığı “Yeni Türkiye” söylemine atıf yapılırken, bu vizyonda özellikle Batı’dan bağımsızlığa ve “ulusu ileriye taşımak için özgüvenle hareket eden yeni bir ulusun inşasına” vurgu yapıldığına dikkat çekiliyor.

AKP liderliğinin ulus ve parti arasındaki sınırları bulanıklaştırdığı, Türk diasporasını esasen dindar Müslümanlardan oluşan bir topluluk olarak algıladığı belirtilirken, “muhafazakâr ahlak” anlayışının diasporada yaygınlaştırma çabaları için, “Amaç, AKP’nin diaspora oyları üzerindeki siyasi hakimiyetini pekiştirmek ve Türkiye’deki siyasi hegemonyasını konsolide etmek” tespiti yapılıyor.

Ayrıca AKP’nin İslam’ı savunma iddiasına da dikkat çekiliyor, “Bu, AKP’nin özellikle aile ve eğitim alanlarında gündelik hayatı İslamileştirmeye yönelik devam eden çabalarıyla örtüşüyor” gözlemi paylaşılıyor.

AKP’nin Avrupa siyasetine nüfuz etme çabası

SWP raporuna göre AKP’nin diasporaya ilgisi sadece kendi gücünü Türkiye’de konsolide etme hedefiyle sınırlı değil. Türklerin aynı zamanda yaşadıkları ülkelerdeki siyasetteki temsiliyetlerini artırma ve siyasi partiler kurma konusunda teşvik edildiklerine işaret edilen raporda, Hollanda’daki DENK ve Almanya’daki DAVA partileri örnek gösteriliyor.

AKP hükümetinin Avrupa’daki Türk diasporasına yönelik politikasının, Türkiye’nin iç ve dış politikasının ayrılmaz bir parçasını oluşturmakta olduğu belirtilirken, “Türkiye kendisini Avrupa’da dindar Türklerin savunucusu olarak takdim ettiği gibi, küresel düzeyde de özellikle Müslümanların ve genel olarak haklarından mahrum bırakılmışların hamisi ve destekçisi olarak tanıtmakta” ifadeleri yer alıyor.

Ankara’nın dış politika söylemlerinde dört noktanın ön plana çıktığı kaydedilirken bunlar, “Filistin ve Filistinlileri savunma, İslamofobi ile mücadele, Batı’nın sömürge geçmişini eleştirme ve uluslararası sistemin reforme edilmesi talebi” olarak sıralanıyor.

“Bu dört konu, Avrupa’daki Türk ve Müslüman toplumlarda yankı uyandırmakta ve onların ayrımcılık ve dışlanma konusundaki endişelerini güçlendirmekte” gözlemi aktarılırken, DENK ve DAVA gibi partilerin de Ankara’nın bu söylemlerine parti programlarında yer verdikleri belirtiliyor.

Türk hükümetinin ulusaşırı baskısı

Bu arada SWP analizinde Türk diasporasındaki kutuplaşma ve AKP’nin muhalif kesimlere yönelik “ulus aşırı baskısı” da mercek altına alınıyor.

AKP’nin ulus vizyonu için çizdiği çerçevenin “muhafazakâr ahlak” ile sınırlandırıldığı, buna ilaveten Erdoğan ve AKP’ye sadakatin de belirleyici olduğu belirtilirken, “AKP hükümeti Gülencilerle ters düştüğünden beri Türkiye ülke dışında da baskıcı önlemlerini artırdı” saptamasına yer veriliyor.

“Ankara’nın baskıcı önlemlerinin tek hedefi Gülen’in destekçileri değil. Bu taktikler 2016’dan bu yana Ankara’nın tehdit olarak gördüğü daha geniş bir gruba da uygulanıyor” gözlemi kaydedilirken, AKP hükümetinin diasporayı kutuplaştırmaya devam edeceği, muhalif kesimlere baskıların da süreceği aktarılıyor.

Avrupa hükümetlerine öneriler

SWP raporunun “Öneriler” başlığını taşıyan son bölümünde ise Avrupa hükümetlerinin AKP’nin Türk diasporası üzerindeki nüfuzunu arttırma çabalarına yönelik yaklaşımında “özel ilgi gösterilmesi gereken konular” sıralanıyor.

Aşırı sağın yükselişte olduğu Batı Avrupa ülkelerinde Türk diasporasının gerçek sıkıntı ve endişelerinin göz ardı edilmemesi gerektiğine işaret edilen raporda, “Göçmen kökenli bireylere, toplumda eşit bir yere sahip olduklarının sinyalini vermek elzemdir” denildi.

Bunun, Ankara’nın göçmenlerin kızgınlıklarını istismar etmesini önleyebileceği, ayrıca bu yolla AKP’nin göç ve İslam karşıtlığının artması sonucunda Avrupa toplumlarında oluşan boşluğu doldurma girişiminin de boşa çıkartabileceği kaydedildi.

Uzmanlar, Avrupa hükümetleri ve siyasi partilerin açıklamalarında ve eleştirilerinde kullandıkları dile özen göstermeleri gerektiğinin altını çizerken, “Çok net bir şekilde Türk hükümeti ve Türk siyasi partileri ile Türkiye ve Türkler arasında ayrım yapmalıdır” ifadelerine yer verdi.

“Ankara ile zincirler kırılmalı”

Raporda ayrıca göçmenlerin siyasi temsiline daha büyük önem atfedilmesi, İslam’ın da ev sahibi toplumun bir parçası olarak tanınması gerektiği vurgulanıyor, “Müslüman dini kuruluşlara, Hıristiyan ve Yahudi dini kuruluşlarıyla aynı statü, hak ve yükümlülükler tanınmalıdır” görüşü aktarılıyor.

Avrupa hükümetlerinin aynı zamanda yabancı ülkelerin Diyanet gibi dini devlet kurumları ve dini ataşelerin Müslüman dernekler ile aralarındaki idari emir komuta zincirlerini kırmak durumunda olduğu vurgulanıyor, “Çabalar, cami cemaatlerinin Türkiye’den daha bağımsız olmalarını sağlamaya yönelik olmalıdır. Bu, diaspora toplulukları içinde daha kapsayıcı ve dengeli bir temsilin teşvik edilmesine katkıda bulunabilir” deniliyor.

İlginizi Çekebilir

Amerika: Fırtınada yaşamını yitirenlerin sayısı 18’e yükseldi
Dört köyün Azerbaycan’a verilmesi Ermenistan’da protesto edildi

Öne Çıkanlar