Zülküf Kurt: Papa Francesco ile Kobanê Davası arasında bir bağ var, bir bağ yok

Yazarlar

HDP önceki dönem eş başkanları, PM ve MYK üyelerinin yer aldığı 108 kişinin yargılanması talebiyle hazırlanan, 3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan Kobanê Davası, 26 Nisan Pazartesi günü yani yarın başlıyor.

Dava avukatları mahkemeye özel bir heyetin atandığını ve kulis bilgilerine göre 45 günlük bir yargılama planlandığını açıkladılar. Yapılan hazırlıktan anlaşıldığı kadarıyla Kobanê Davası, açılan kapatma davasına toplumsal zemin yaratmak için kurgulanmış. Eğer bahsedildiği gibi dava 45 gün boyunca sürer ise hükümet medyası bu süre boyunca HDP aleyhine propaganda kampanyası da başlatacaktır.

2014 yılında DAİŞ’in Kobanê’yi işgali sırasında başlayan ve neredeyse Kürdistan’ın her yerinde gerçekleşen serhildan, uluslararası kamuoyunu da herekete geçirmişti ve Kuzey’deki direniş, Kobanê’nin DAİŞ işgalinden kurtulmasında oldukça etkili olmuştu.

Kobanê serhildanını diğer serhildanlardan ayıran en temel iki özellikten biri, halkın bütün şehirleri tamamen ele geçirmesidir. Diğeri ise uluslararası güçleri DAİŞ’e karşı harekete geçirerek “uluslararası” etkiler yaratmasıdır. O nedenle de serhildanlar tarihinde de bir dönemeç yaratmış, “yerel” karakterde kalan önceki direnişlere “uluslararası” bir özellik kazandırmıştır. Bu iki özellik nedeniyle Kobanê serhildanı, Kürt halkının tarihinde önemli bir yer tutarken, devlet açısından “bir daha yaşanmaması gereken” bir kalkışma olarak algılanıyor.

Devletin ve AKP’nin, Truva Atı olarak kullandığı DAİŞ üzerinden yaptığı planlar, Kobanê direnişinden itibaren adım adım başarısızlığa uğratıldı. Devletin Kürt halkının kazanımlarını engellemeye yönelik 100 yıllık planları, AKP’nin siyasal islamı DAİŞ üzerinden daha radikal biçimde yeniden inşa etme ve Erdoğan’ı bu “Yeni İslam Dünyası”nın öncüsü yapma planları da Kobanê serhildanı sonrasında akamete uğratıldı.

Kobanê Davası, bu serhildanın kazanmış olduğu uluslararası karakter, devletin şehirlerde kontrolü kaybetmesi, Rojava’daki Kürt kazanımlarının önüne geçilememesi ve Erdoğan’ın islam dünyasının yeni lideri hayallarini boşa düşürmesi nedeniyle açılan bir intikam davasıdır. Devlet ve AKP, Kobanê Davası’nı hem HDP’yi kapatma davasına dönüştürmek hem de Kürt siyasetçileri ve devrimcileri cezalara boğarak, tüm bu yenilgilerin intikamını almak istiyor.

Başlatılması planlanan 45 günlük kara propagandaya karşı demokratik kamuoyunun da bıkmadan, usanmadan karşı argümanlar üretmesi gereken bir döneme giriliyor. Yandaş olmayan medyanın neredeyse bir avuç olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, uluslararası kamuoyu oluşturulması daha önemli hale geliyor. Nitekim AP milletvekilleri davayı yakından takip edeceklerini açıkladılar. Oluşan uluslararası bazı heyetler de mahkemeyi izleyecek.

Devletin ve AKP’nin DAİŞ’in yenilgisini kendi yenilgileri gibi kabul edip bunun intikamını almak istedikleri gerçeği, bu davanın açılmasının temel sebebi. DAİŞ’in intikamı devlet eliyle alınmak isteniyorsa, aralarındaki işbirliğini ortaya çıkarmak da demokratik kamuoyunun bu davaya karşı yapabilecekleri arasında. Bu yalın gerçeği DAİŞ saldırılarından müzdarip olan başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünya demokratik kamuoyu rahat bir şekilde anlayacaktır. Bu yazının başlığını yukarıdaki gibi seçmemin sebebi de, bu düşüncenin retoriğini belirtmek amacıyladır.

Katoliklerin ruhani lideri Papa Francesco 5-8 Mart tarihlerinde Irak ve Güney Kürdistan’ı ziyaret etti ve federe yönetim Papa’nın ziyareti onuruna Kürdistan bayrağı üzerine Papa’nın fotoğrafı olan hatıra pulu bastırdı. Bunu da Papa’ya hediye etti. Papa’nın Irak ve Kürdistan Ziyareti bu pula indirgendi ve hükümet medyası “Pul skandalı” diye propagandaya başladı.

Bununla gizlenmek ve üstü örtülmek istenen gerçek ise nedense kamuoyunda çok tartışılmadı. Papa Francesco, Musul’da DAİŞ tarafından yıkılan kiliselerin bulunduğu meydanda bir ayin düzenledi. Burada yaptığı açıklamada DAİŞ’in kullandığı silahlara vurgu yapan Papa, Irak Gezisi sonrasında Vatikan’da düzenlediği basın toplantısında bu mesajını daha açık şekilde ifade etti:

“Kilisedeyken aklıma gelen bir soru şuydu: Bu yok edicilere bu silahları kim satıyor? Evlerinde yapmıyorlar ya… Silahları kim satıyor? Kim bunların sorumlusu? Bu silahları satanların en azından samimiyetle ‘Biz satıyoruz’ demelerini isterdim. Ama söylemiyorlar.”

Peki, DAİŞ’e bu kadar silahı kim sattı ya da bağışladı? Uluslararası kamuoyu TR’nin DAİŞ’e hibe ettiği silahları, DAİŞ üyelerini farklı üniformalar giydirerek kullandığını, hâlâ DAİŞ’i başta Avrupa olmak üzere tüm dünyaya karşı tehdit olarak kullandığını bilmemesine imkan yok. Avrupa ülkeleri, kendi ülkelerinde yaşanabilecek patlamaları ve mülteci akınını engellemek için bu tehdidi sineye çektikleri izlenimi yaratıyor şimdilik.

Kobanê Davası’yla, Kuzey’deki Kürt halkının DAİŞ’e karşı verdiği direniş mahkûm edilmek isteniyor. Efrîn’e, Serêkaniyê’ye yönelik işgal saldırılarının temel hedefi, DAİŞ’in yenilgiye uğradığı yerleri işgal edip, DAİŞ’in intikamını almaktı. Avrupa kentlerinde DAİŞ’in düzenlediği saldırıların amacı da DAİŞ’e karşı oluşan uluslararası koalisyonu dağıtmak, DAİŞ’e nefes aldırmak, Avrupa’nın TR politikasını değiştirmekti. Bu bakımdan Kürt halkının kaderi ile Avrupa halklarının kaderi, DAİŞ tehdidi karşısında iç içe geçiyor.

Bugüne kadar Avrupa’da DAİŞ’in gerçekleştiği saldırıların bir çoğunda TR’nin doğrudan, dolaylı desteği olunduğu biliniyor. Avrupa ülkeleri tarafından saldırıların bağlantıları kamuoyuna tüm açıklığıyla açıklanmasa da, basına yansıyan bilgiler bunu doğruluyor.

AKP ve DAİŞ’in süren ortaklığı süresince Avrupa kentlerinde düzenlenen bazı saldırılar şu şekilde kayıtlara geçti:

  • 7 Ocak, 2015, Paris, Charlie Hebdo, 11 kişi yaşamını yitirdi, 11 yaralı
  • 13 Kasım 2015, Paris, 130 kişi yaşamını yitirdi, 300’den fazla yaralı
  • 22 Mart 2016, Brüksel, 32 kişi yaşamını yitirdi, 300’den fazla yaralı
  • 14 Temmuz 2016, Nice, 84 kişi yaşamını yitirdi
  • 19 Aralık 2016, Berlin, 12 kişi yaşamını yitirdi, 50’den fazla yaralı
  • 22 Mayıs 2017, Manchester, 23 kişi yaşamını yitirdi, 250’den fazla yaralı
  • 3 Haziran 2017, Londra, 8 kişi yaşamını yitirdi, 50’den fazla yaralı
  • 17 Ağustos 2017, Barcelona, 13 kişi yaşamını yitirdi, 100’den fazla yaralı
  • 7 Nisan 2017, Stockholm, 5 kişi yaşamını yitirdi, 10’dan fazla yaralı
  • 12 Aralık 2018, Strazburg, 3 kişi yaşamını yitirdi, 10’dan fazla yaralı

DAİŞ’in intikamı bugün açılan Kobanê Davası ile HDP’li siyasetçilerden alınmak isteniyor. Avrupa halkı, DAİŞ’e karşı Kürt halkıyla aynı kaderi paylaşıyor. Bu konuda Avrupa ülkelerinin bir siyasal stratejisi olup olmadığını oldukça muğlak. Bu bir dayanışma oluşturulması için değil, aynı zamanda Avrupa’nın güvenliği ile ilgili alınması gereken stratejik bir karar.

Alman filozof Jürgen Habermas 4 Temmuz’da Berlin’de gerçekleştirdiği bir konuşmasında, Avrupa’da sağın yükselişine vurgu yaparken, “Sağcı popülizm, Avrupa’da siyasal irade eksikliğinden kaynaklanıyor” tespitinde bulunmuştu.

Bugün Avrupa ülkelerinin Türkiye’de Kürtlere ve HDP’ye yaşatılanlar karşısında nasıl bir tutum alacağı, hem onun DAİŞ karşısındaki pozisyonunu belirleyecek hem de Avrupa’daki sağın geleceğine dair ipuçları da barındıracaktır. Türkiye’nin ilerici güçleri HDP şahsında mahkûm edilmek istenirken, Avrupa ülkeleri siyasi irade sınavıyla baş başa…

 

İlginizi Çekebilir

Oktay Candemir: Dingo’nun ahırı…
Suna Arev: Tahta bavullardan tahta tabutlara-2

Öne Çıkanlar