Mafia … 1283 tarihinde Fransa işgal ettiği İtalya’da her sömürgeci gücün yaptıklarını yaptı. Bir gün, bir grup Fransız askeri bir düğün töreninden çıkan çifte saldırıp gelini almak istedi, damat karşı koydu ve bugüne kadar gelen sloganı attı: “Morte Alla Francia Italia Anela !..” (İtalya Fransa’ya ölüm diye bağırıyor) bir anda insanlar toplandı ve direniş başladı. Bu sloganın baş harfleri o günden sonra yüzyıllarca yaşayarak günümüze kadar geldi ama ilk örgütlenme amacından farklı olarak geldi.
Faşizm, iktidarın bütününe göz diker, paylaşacağı bir iktidar kendi doğasına uygun değildir. Burjuvazinin desteğiyle iktidara gelmesine ve teorik olarak onun kitleler üzerinde baskı aracı olarak kullanma aparatı olmasına rağmen son tahlilde yıkıcı karakterinden dolayı kendisiyle beraber kendisini yaratan koşulların desteği, burjuva sınıfınin desteği ve edindiği yoksul halk kitlelerinin desteğini de yıkıp geçer. Geride dağılmış bir toplumsallık, yıkılmış hayatlar, savaşın paramparça ettiği üretim güçleri ve üretim ilişkileri kalır.
Mussolini’nin faşist partisi iktidara geldiğinde tarihsel koşullar Mussolini’nin kendi tarihini yazmasına uygundu. Yoksul halk kitlelerinin desteği, burjuvazinin ekonomik politik dayanışması ve genel konjonktür uygundu. Tek sorun Sicilya adasında örgütlenmiş olan Mafia idi. Mafia, geniş örgütlenme ve yönetim olgusuyla adanın sosyal ve siyasal yapısını ele geçirmiş, vergi toplamaktan başlayarak hukuka el atmıştı, elbetteki kendi bildiği ve kendi istediği şekilde. Faşist partinin iktidarda olduğu İtalya’da Mussolini asker ve polis birliklerini göndererek Mafia örgütlenmesine saldırdı, geniş tutuklamalar, cinayetler sonucu bu yapıyı dağıttı.
Geride kalan Mafia üyeleri güçlerini kaybetmelerinden dolayı yeraltına çekildiler ve faaliyetlerinden dolayi kendilerinden başka güce karşı bilgi verilmemesi konusunda karar aldılar, esasen eskiden de olan bir kararı daha güçlü bir şekilde uygulamaya koydular: Omerta veya “Suskunluk Yasası”… Böylece bir anlamda kendi dünyalarında bir saygınlık ifadesi kazanıp, korumayı hedeflediler. Çünkü hiçbir kültürde ihanet ve muhbirlik hoş görülen bir düşünce ve davranış değildir.
Gerek kişisel gerekse toplumsal kararlar kendi başlarına oluşmazlar. Dönemin üretim güçleri ve üretim ilişkilerinin yarattığı değerlerle oluşurlar. Ahlak da böyle oluşmuştur. Geçmişten günümüze sabit değişmez değerlerle oluşan bir ahlak anlayışı yoktur. Bu açıdan Mafia da her sosyal yapı gibi değişime uğramıştır, yarattığı Suskunluk Yasası da…
Her devlet mafia türü örgütlenmeye ihtiyaç duyar. Görünürde insan haklarına saygılı, demokrat, emek gücünün yarattığı değerleri adil paylaşım adı altındaki sahtekarlıklarının yanı sıra, çeşitli kaçakçılık , cinayetler ve yeraltı dünyasının denetimi gibi işleri bu tür örgütlenmelere yaptırır, bir anlamda “maşa” kullanır gerektiğinde çöpe atar. Ancak bunu belirli bir ciddiyetle yapar. Bu kural bazı ülkeler için geçerli değildir, onlar açıktan yaparlar ve dünyanın gözünün içine bakarak da dürüstlük ve ahlak dersi verirler. Çünkü devlet gelenekleri barbarlığa dayalıdır, güçlü olmayı barbarlıkla eşdeğer tutarlar. En görüneni TC’dir.
Bugünkü MIT örgütlenmesinin ilk yapılanması olan Teşkilat-ı Mahsusa, açıktan açığa soykırım planlarının uygulayıcısı oldu. Hapishanelerden topladıkları hırsızları, tecavüz suçlularını, katilleri ve dışardaki unsurları bir araya getirerek Ermeni, Pontos, Suryani, Kürt soykırımlarını yürürlüğe koydu bu planı uygulayıcılardan da muteber! insanlar yarattı. Soykırıma uğrayanların el konulan malları zimmetlere geçirildi, geri kalanlara da Varlık Vergisi başta olmak üzere çeşitli adlar altında el koydu. Her dönem iktidarı elinde tutan çekirdek kadro, muhalifleri bu yöntemle ortadan kaldırdı.
Uyuşturucu ticareti devlet himayesinde yapılır oldu, örneğin Panama’da geçen gün el konulan kokain transferi, futbol maçları bahanesiyle TC çıkış ve girişlerinde yapılan kaçakçılık, yakalanan kaçakçıların itirafları ve daha birçok örnek…
Bugünlerde birbirlerine el ense çekerek mesajlaşan S. Peker ve iktidar sahipleri arasında devam eden süreç gizlenmeye bile gerek duyulmuyor. A. Çakıcı’nın dönemin gözdesi olduğu, muteber! iş adamı kimliğiyle dolaştığı günümüzde yer değiştirilerek kullanıma sokulan bu isimlerin arasındaki kavga yaşanılan pisliklerin ortaya dökülmesi, temiz toplum yaratma isteğinden kaynaklanmıyor, sadece tasfiye edilmenin sancısının göstergesi olarak önümüze seriliyor. Mafia’nin birinci kuralı olan omerta rafa kaldırıldı.
Mafia her ülkede buna dikkat eder ama kurulduğundan beri ve sahiplendiği geçmişinden bugüne kadar barbarlık ve kendi kurallarından başka kural tanımayan bu oligarşik iktidar yapısı her zaman olduğu gibi burada da kendi kuralından başka kural tanımıyor.
Temel olarak görülmesi gereken gerçeklik şu olmalıdır: günümüz devlet yapılanmalarında bu tür işlerin gizliden yapılması kuralı TC tarafından dikkate alınmıyor. Toplumun gördüğü: güç sahibi olmanın ancak hak sahibi olmaya yaradığı, hukuk, sosyal adalet gibi kavramların kağıt üzerinde kaldığıdır. Bir devlet yapısı hiçbir kural tanımıyorsa, o devlet çökmüş, tıp literatüründe “agoni” olarak tanımlanan halini yaşıyor demektir.
Yılların alışkanlığı, yaşanılan zulümler, yüksek perdeden haykırılan “güçlüyüz” sloganlarının gerçekliği yoktur. Ne toplumsal yapısı, ne de devlet yapısı kalmadı artık. İktidarin bile bir gün sonrasını görecek, hesaplayacak hali kalmadı. Yıllardır yürüttüğü Kurdîstan savaşında tek yapabildiği kuru propagandadan ibaret olan sözler ve sınırsız barbarlığa dayalı kesintisiz bir vahşet uygulamasından öte değil. Dünyadan aldığı destekle saldırdığı Kurdîstan Özgürlük Hareketi tarafından bozguna uğratıldı, uğratılmaya da devam ediliyor.
Bu kadar dağılmanın elbette ödenecek bedeli olacaktır. Ancak fatura geçiştirilemeyecek kadar yüksek gelecek bu sefer. Emperyal ve sömürgecilik kimliklerine veda etmek zorunda kalacaklar.
Diğer devletlerden farklı olarak TC bir mafia örgütlenmesidir. Kuruluşunda ilk cumhurbaşkanı olan M. Kemal, geliri belirli olan bir Osmanlı subayı iken, mirası açıklandığında, görev yaptığı sürede maaşla elde edilmesinin izahati zor bir servet bırakmıştır. Devam eden yöneticiler de öyle. Kanun devleti olmayı başarmıştır ama hukuk devleti olmayı başaramamıştır. Bu nedenle bir anlamda Mafia düzeninin kanun haline getirilmesini sağlamıştır. Susurluk kepazeliği en basit bir örnektir.
Mafia kuralına bile bağlı kalmayı beceremeyen bir devletin, günümüz dünyasının asgari kurallarına bağlı kalması mümkün mü? Bu nedenle her kurumu tel tel dökülmektedir.
Tarih rolünü oynaması için yüzyıllar boyunca sömürülenleri sahneye çağırmaktadır. Bir süre sonra dünyanın alkışlarının eşliğinde direnenlerin sahneye çıkıp selamlanacağı günleri hep beraber göreceğiz.