14 Haziran’da NATO’nun Brüksel’de toplantısı olacak . Toplantıya NATO üyesi ülkelerin hükümet ve devlet başkanları düzeyinde katılım olacak . NATO’nun kendini yeniden planlayacağı belirtiliyor.
Türkiye ise, Kürtlere yönelik olarak yürüttüğü soykırım politikalarına NATO zirvesinde destek arayışında olacak. Temel hedefi bu olacak. Onun devreye soktuğu ve sokacağı tüm argüman ve şantajlarının altında bu amacı yatıyor.
Başta ABD olmak üzere NATO’ya üye ülkeler ve diğer ülkeler Türkiye’nin geniş alana yayılan savaş, işgal , katliam uygulamalarına ve Kürt halkına yönelik yürüttüğü soykırım politikalarına ne düzeyde destek sunacakları ve buna ortak olup , olmama yönünde nasıl bir tutum sergileyecekleri, Kürt halkının, bölge halklarının ve kamuoyunun dikkatinde olan bir durum.
Mart ayında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesi’nin düzenlediği video konferansa katılmış ve kendisine yöneltilen Türkiye ile ilgili bir soruya, ‘’Haritaya bakarsanız Türkiye’nin önemini anlarsınız’’ cevabını vermişti. Genel sekreterin cevabı çok somut. Türkiye’nin Rojava’da , Başure Kürdistan’da, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de, Karabağ’da yaptığı işgalleri ,katliamları, yıkımları görmezden geliyor, hata onaylama derecesine varan içerikte bir cevap veriyor.
Türk faşizmine , Türk Neo Osmanlıcılığına , Türk işgalciliğine NATO Genel Sekteri’nin bu düzeyde çanak tutması, söz konusu coğrafyalardaki halklar açısından her yönüyle tehlikeli ve yıkıcı bir pozisyon .
NATO’nun pozisyonu böyle devam ederse Türkiyenin işlediği ve işlemeye devam edeceği suçlara ortak olma durumunun devam edeceği demek oluyor ki bu da söz konusu coğrafyalardaki halkların çekeceği var anlamına geliyor.
Birleşmiş Milletler Suriye Bağımsız Araştırma Komisyonu ve yine BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin yayınladığı raporlarda Türkiye’nin Suriye’de -Rojava’da, Rojava’nın Serê Kanî ,Gırê Sıpî, Efrîn kentlerinde insanlığa karşı işlediği suçlar , savaş suçları somut delilere dayalı olarak kamuoyu ile paylaşıldı.
Raporlarda Türkiye ve Türkiye’ye bağlı güçlerin söz konusu bölgelerde insan kaçırma, kadınlara tecavüz, talan ,işkence ,Kürtler yönelik etnik temizlik uygulamalarını sistematik bir biçimde sürdürdüklerine yönelik tespitler de bulunuyor.
Türkiye yüklü bir insanlık dışı uygulama icraatıyla; başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarına yönelik katliam ve işgal uygulamalarıyla ; kendi sınırları içinde hukuku,insan haklarını sıfırlayan komuyla sporsonluğunu yaptığı, eğitip donatıp maşa bağladığı çeteleri dünyanın dört bir tarafına sevk ederek ve bu çeteler eliyle gerçekleştirdiği katliamlarla ,yıkımlarla; kara para aklama, mafya ile iç içelik konumuyla Bürüksel’deki zirve ye katılacak . Hayli yüklü olarak katıldığı ortada ve yüklü katılımına denk zirvede ödüllendirilme beklentisi içinde.
Türkiye’nin böyle bir beklenti içinde olması Jens Stoltenberg’in ‘’Haritaya bakarsanız Türkiye’nin önemini anlarsınız’’ bakışın yaratığı bir beklenti oluyor . Bu bakışın verdiği güçle Türk devleti her türlü kötülüğü yapmada kendini imtiyazlı görüyor . Kürtlere yönelik inkar ve ima uygulamaları bu bakış tarzının sunduğu imkanlar temelinde sürdürebiliyor . Tekçi ,militarist ,faşizan devlet yapılamasını bu bakış tarzının sunduğu destek üzerinde sürdürebiliyor. Afrika’dan Kafkaslar’a kadar devreye koyduğu saldırı politikası bu bakış tarzı sayesindedir .
Genel Sekteter Stoltenberg’in işaret ettiği bakış tarzı ve perspektifin sonucu son derece yıkıcı olduğu ortada. NATO’nun kendi pakt ölçüleri içinde dahi bir yük olduğu ortada. Bu zirvede söz konusu atfın yenilenmesi ve davamının insanlık açısında bölge halkları açısından daha büyük yıkımlara, katliamlara , işgal ve soykırım uygulamalarına yol açacağından kuşku yok.
NATO 70 yıllık Türk devletiyle kurumsal ilişki içinde. Türk devletinin Kürt halkına yönelik inkar ve imha politikalarına ve bu politikalarına uygulanışına kurumsal desteğini hep sunmuştur ve Kürt halkının mağduriyetinde, trajedisinde ve maruz kaldığı insanlık dışı muamalede NATO’nun ağır rolü ve desteği olmuştur.
Hiçbir jeo stratejik ve jeo politik çıkar Türk devletinin Kürt halkına ve bölgenin diğer halklarına yönelik yaptığı kötülüğe destek olmaya gerekçe olamaz ve olmamalıdır da . Türkiye’nin faşist zihniyetli iktidarı istikrarın değil, istikrarsızlığın, zulmün ve insanlık dışı muamelenin örgütleyicisi ve uygulayıcısıdır.
Kürt halkı Kürt özgürlük mücadelesi bu iktidara ve onun DAİŞ, El Nusra, ÖSO çete ittifakına karşı büyük bir mücadele verdi ve büyük bedeller ödedi. Daha da ödemeye devam ediyor. İnsanlığın demokratik güçlerin yönünü çevirmesi ve sahiplemesi gereken tarafın bu olması gerekiyor. Teşhir edilmesi tavır konulması gereken güç ise AKP MHP iktidarı ve onun Faşist şefi Erdoğan’ olması gerekiyor.