Elimizde hayatı savunmak için hiçbir şey kalmamış gibi görünse de insanın her durumda kendini beslediği bir vicdanı vardır. Vicdan haksızlık durumunda direnmek isteyen insan için elini atıp ayağa kalktığı yerdir. Bu anlamda vicdan ve izan benim için çok önemlidir ve direnmenin üssü olur her durumda. Vicdanın esamesinin okunmadığı bir ülkede, dünyada ya da kurumda olacaklar beni üzmekle kalmaz ürkütür.
Yazacağım yazıda kullanacağım her sözcük cepheye yolladığım, dönüp dönmeyeceği belli olmayan yoldaş kıymetindedir. Bugün yine o sözcüklerle yazıyorum…
Üzüntüm hangi kapıyı çalsa bir bardak su, bir parça ekmek, serilecek yatak bulur kendine. Üzüntüm ortaya düşen derdin herkesçe el atılarak sahiplenilen cinstedir. Bu gazetenin kuruluş aşamasından beri içindeyim. Yıllarca hiçbir menfaat beklemeden katkı sunduğumu arkadaşlarım çok iyi bilirler. Ve elbette hepimiz demokratik bir toplumun yaratılmasının harcı olmak gibi ortak bir derdi taşıdık/taşıyoruz.
O günden bugüne iyi de geldik. Bu nedenle yolu kesilerek dövülen, tehdit edilen, haber peşinde koşarken polis şiddetine maruz kalan adaşlarımız oldu; Gece evi basılarak alınan ve günlerce sorgulanan, göstermelik yargılamalarla ceza alanlarımız, cezası hala devam edenlerimiz var.
O günden bugüne gelmek hiç de kolay olmadı. Bu kadar ortaklaşılan dert karşısında en yakınınızdakilerin bu emeği görmesini, saygı duymasını beklemek hak olarak gelip karşınızda durur. Gazetenin genel yayın yönetmeninin değiştirilmesi, gazeteyi her düzeyde bugüne getirenlerin fikirlerinin alınarak ortaklaşılması, asgari müştereklerde buluşulması gereken bir durumdu. Bizler ‘Ben yaptım oldu’ mantığına karşı savaşan insanlarız, bizler bu kurumu ve genel yayın yönetmenini tercihen seçmişleriz. Bir dayatmaya, bir oldubitti ile emek ve iradeleri satın alınacak insanlar değiliz.
Artı Gerçek Gazetesini çalışanları, yazarları ve okuru ile bugüne getirenler olarak bu saygıyı beklemek en doğal hakkımızdır. Celal Başlangıç’ın sağlık durumu nedeni ile geri çekilmesi fırsat bilinerek yapılan bu emri vaki değişiklik hiç demokratik ve iyi niyetli değil. Yeni atanan genel yayın yönetmeni üstünden tartışmak bile istemem ama iktidara oynarken ‘muhalefete’ itilmiş, yurdundan uzaklarda yaşamaya mecbur bırakılmış bir kişinin o güne kadar çalışanı ve yazarlarıyla oluşmuş iradeye saygılı olmasını beklerdim.
Olmadı…
Bu da o kişinin hanesine yazılır elbet. Herkes payına düşeni istemese de beraberinde taşımak zorundadır. Bunca emeğimiz boşa gitmeyecek elbet. Yıkarak, dağıtarak, bir anlamda gözü dönmüş bir biçimde bütün seslere kulak kapatılarak ele geçirilmiş bir yer kime ne murat olur bunu zaman gösterecektir… Bu durum bana Türk filmlerine çokça konu olmuş köylüsüyle beraber satışa çıkarılmış köyleri çağrıştırsa da komik değil.
Bu durum bana iktidar tarafından kayyum belasına bolca muhatap memleketimizde Boğaziçi’ne kayyum olarak atanan Melih Bulu’yu anımsatsa da, Artı Gerçek’e yayın yönetmeni atayan iktidar değil. İktidara muhalefet etmekle kedini tanımlayan kurum tarafından bütün itirazlara rağmen atanması insanın içini acıtıyor.
Bu karara sırtımı dönmek için yazı günümü bekledim, sırtımı dönecek fiziki bir mekân olmasa da bu karara sırtımı dönüyorum. Bu yazım kâğıda yazılmış, sararıp solacak ya da buruşturulup atılacak bir yazı değildir. Dünyanın her neresinde olursa olsun, insan iradesini hiçe sayarak zorla iktidar olmuşlarla asla yürümek istemediğimin belgesi olarak kalsın burada.
***