Daha önce bahsettiğim gezimizin bazı bölümlerinde çok ilginç olaylar oldu. Örneğin Şemdinli’ye geçerken şehir dışında görkemli bir karşılama yapıldı. Şehri dolaştıktan sonra kitleye hitaben kısa konuşmalar yapılınce kitle coştukça coştu. Arkadaşlar mümkün olduğu kadar gidilen her ilde, ilçede vali, kaykakam ve belediye başkanlarını ziyaret etmek isteseler de çoğunlukla bu istem kabul görmezdi, telefonlara bile çıkmazlardı. Nasıl olduysa Şemdinli’de kaymakam heyetimizi kabul etti. Kaymakamın odasına alındık. Polisin biri kamerayla içeri girdi ve çekim yapacağını söyledi. Arkadaşlar itiraz edince kaymakam polise “çık dısarı”dedi,çıktı bir daha girdi içeri. Kaymakam yine “çık”dedi. Kaymakamın ısrarına rağmen dışarı çıkmadı ve çekime devam etti. Bir ara çekimi yapan polis dışarı çıkınca kaymakam”görüyorsunuz, bunlar bizi de dinlemiyorlar, bizden değil başka yerlerden talimat alıyorlar”dedi.
“Nereyi mayınladıklarını ben de bilmiyorum,ava gitsem, ben de mayına basıp ölebilirim…” dedi.
Evet Kürt coğrafyasında genel olarak bir evraklara imza atan memurlar var bir de “gerçek devlet” yani derin devlete bağlı memurlar var. Bu durumu biz gezinin Cizre bölümünde de tespit ettik. Cizre’de esnaf gezimiz sırasında arkamızda on bin civarında kitle yürümeye başladı. Konuşmalar yapıldıktan sonra geri dönülünce kitle daha da büyüdü. Çevreden kitlenin üzerine ateş açıldı, kitle dağıldı, biz heyettekiler ana caddede bekledik, kaymakama telefonla ulaşılmaya çalışıldı, ulaşılamadı. Bu arada emniyet müdürü bize “burdan gidin, ne işiniz var burda” diye çıkıştı. Emniyet müdür muavini de müdüre fırça atmaya başladı. “Müdürüm siz bu bölücülere müsamaha ediyorsunuz, ülke bölünuyor, vatan elden gidiyor” diyerek bağırıp çağırıyor, müdüre hakaret ediyordu. İşte orada müdür imzacı memur, yardımcısı derin devlete bağlı polisti diye düşünüyorum.T abii eğer iyi polis, kötü polis oyunu değilse. Ya da papaz, cellat oyunu değilse,öyle de olabilir. Elbette derin devlet de devlet içinde bir birimdir, devletten bağımsız değildır, elemanları devletin içinden seçilenler ile dışarıdan takviye edilen elemanlardan oluşuyor.Zaman zaman görünen devlet güçleriyle görünmiyen gizli güçler arasında da çelişkiler açığa çıkıyor. Özellikle her şiddet konsepti sonrası bu çelişkiler kısmen deşifre oluyor.Çiller, Ağar, Güreş konsepti sonrası susurlukta kısmen açığa çıktı, son zamanlarda da Peker olayı patladı.
Kontr-gerillanın yapacağı işler de yine MGK’da kararlaştırılıyor. Bu durumu emekli orgeneral Atilla Kıyat siyaset meydanı proğramında anlatmıştı. Proğramda susurluk kazası, faili meçhuller konuşuluyordu.B azı tartışmacılar faili meçhul cinayetlerin kendini bilmez bazı askerlerce bireysel kararlar doğrultusunda ışlendiğini savunuyordu (bu gün de aynı). Orgeneral Atilla Kıyat sözu aldı, “arkadaşlar ben Türk ordusunu bilirim,hiçbir asker üstten talimat almadan hiçbir iş yapmaz, hiçbir teğmen, albay ben birkaç Kürt öldüreyim de bunlardan kurtulayım demez. Olay MGK’da tartışıldı,karara bağlandı veJitem, Hizbullah’a bu görev verildi, sonrasında cinayetler işlendi”dedi. Geçmişten günumüze kadar basında, tv’lerde olaylar o kadar çarpıtılıyor ki, bütün olumsuzlukların, kötü gidişatın sorumlusu Kürtler ve onların partileriymiş gibi anlatılıyor.Geçmişte HEP, DEP, HADEP günümüzde de HDP sanki Türkiyeyi yönetmiş ve yönetiyor gibi kitlelere empoze ediliyor. Bu partiler bir tek gün Türkiye’yi yönetmediler ki sorumlusu onlar olsun.
Kürt sorunu HEP, DEP,H ADEP, HDP yaratmadı. Kürt partileri kendisi dışında sistem tarafından yaratılan bu sorunun barışçıl demokrtik yollardan çözümü için çaba harcıyor…
(devam edecek)