Yeni yılla birlikte seçim süreci de hızlandı. CHP Lideri Kılıçdaroğlu seçimin bu yılın Eylül ayında yapılacağını ileri sürüyor. CHP’nin bu nedenle kurultayını ertelediği de biliniyor. Ancak ister zamanında; 2023 Haziran’ında, ister bu yıl yapılsın Türkiye siyasetinde artık atılan her adım seçim endeksli atılıyor.
Türkiye oldukça kritik bir seçime giderken de Erdoğan’ın başında olduğu Cumhur İttifakı açısından risk çok yüksek görünüyor. Erdoğan’ın sandıkta kaybedeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Ancak buna rağmen iktidarda kalacağına ilişkin tartışmalar da sürüyor…
Peki nasıl oluyor da yaşanan büyük oy kaybına ve bu denli ağır ekonomik ve siyasi sorunlara rağmen Erdoğan’ın iktidarda kalabileceğine de ihtimal veriliyor? Seçmen desteğini kaybetmiş, siyasi-ekonomik krizlere bir çözüm üretememiş Erdoğan iktidarda nasıl kalabilir?
Kimi siyasal gözlemciler Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma ve bunun neden olduğu oy kaybına rağmen Erdoğan’ın iktidarda nasıl kalabileceği sorusuna genelde muhalefetin, daha doğrusu Millet İttifakı’nın seçmene güven vermeyen politik yetersizliğine işaret ederek yanıt veriyor.
Bunlara göre Erdoğan iktidarda kalırsa muhalefetten kaynaklanan sorunlar yüzünden kalabilir. Muhalefet kendine bir çeki düzen verse; yeni bir umut yaratacak hedefler etrafında birleşse ve ülkenin sorunlarına gerçekçi çözümler üreterek seçmende güven tazelese Türkiye’yi Erdoğan’a mahkum olmaktan kurtarabilir.
Bazı siyasal gözlemciler ise Erdoğan ve onu ayakta tutan güçlerin seçimi ancak baskı ve hileyle alabileceklerini ileri sürüyor. Sağlıklı bir seçim için her şeyden önce temel hak ve özgürlükler üzerindeki baskıların kaldırılması ve sandık güvenliğinin sağlanması gerektiğine dikkat çekiyor, aksi durumda Erdoğan’ın iktidarını sürdüreceğini belirtiyorlar.
Doğrusunu isterseniz normal koşullarda bir seçim olsa muhalefet kendisini çok da yormadan iktidarı Erdoğan’ın elinden rahatlıkla alabilir. Alabilir zira amiyane deyimle artık milletin sıtkı sıyrıldı. Milletin neredeyse yarısı Erdoğan’ın başında olduğu ülkede artık yaşamak bile istemiyor. Böyle bir atmosferde millet muhalefete oy vermeyip de ne yapacak?
Ancak oy verse de vermese de halkın çoğu Türkiye’de artık sandık güvenliğinin ve seçmen iradesinin bir hükmünün kalmadığını da biliyor. Biliyor çünkü, yakın geçmişte Türkiye’de insanların bilinçaltında yatan, ‘Erdoğan gitmez’ düşüncesini haklı çıkaran çok şey yaşandı. Yaşanmaya da devam ediyor.
Kaldı ki Erdoğan’ı 2015’ten bu yana ayakta tutan içerideki faktörler de değişmeden yerinde duruyor. Devletin yeni dönemde ipleri ele geçirme adına içeride başlattığı tek adam rejiminin inşası sürüyor. Aradan geçen zaman içinde bu rejim dış dünyaya da bir biçimde kabul ettirildi. Türkiye o tarihten bu yana çok sert ve çalkantılı geçen bir ‘yeniden yapılanma’, yeni bir ‘format’ atma süreci yaşadı, yaşıyor ve bu süreç henüz tamamlanmış değil.
Bu durum içeride bir iktidar değişikliğine izin vermiyor. Erdoğan sağlık sorunu veya başka gerekçeyle kenara çekilse bile yerine gelecek olan onun bıraktığı yerden devam edecek; devletin Cumhur İttifakı’nın önüne koyduğu siyaseti yeni gelen sürdürecektir. Yani muhalefetin iktidarı sadece Erdoğan’dan değil; içerideki ‘bileşenlerinden’ de alması gerekiyor ki bu artık mümkün görünmüyor. O Türkiye geride kaldı.
O günlere dönüş için Türkiye’de muhalefetin iktidarı yeni rejiminin öncüsü MİT Teşkilatı’ndan, hizaya çekilmiş Türk ordusundan, özel ordu SADAT’tan, MHP ile ’iltisaklı’ polisten, polisle ‘iltisaklı’ mafyadan ve 200 bin kişilik troll ordusundan alması gerekiyor..
Bu da yetmez, ayrıca Suriye’deki savaş ağalarından, ÖSO’dan, Katar’dan, Erdoğan’ı ‘ehveni şer’ olarak gören çekirdek Avrupa’dan ve geçmişin Kemalist cumhuriyetinden sonra günümüz İttihat ve Terakki Türkiye’sinin de hamiliğine soyunan ‘İngiliz aklından’ da alması gerekiyor…
Millet İttifakı veya Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan iktidarını bunların elinden çekip alacağını düşünen var mı bilemiyorum ama hiçbir koşulda bu olası görünmüyor.
Fakat mesele bu kadarla kalmıyor. Türkiye’nin küresel sistem içindeki yeri, ilişkileri, bölgesel- küresel hedefleri ve angaje olduğu uluslararası misyonlar açısından Erdoğan’ın yeni dönem için de ‘meşruiyetini’ sandıktan alması gerekiyor.
Bu, demokrasi ve özgürlüklerin tüm dünyada gerilediği günümüzde bile vazgeçilmesi mümkün olmayan bir zorunluluk. Elbette Türk devleti de, Erdoğan da, bileşenleri de bunun farkındalar ve bu nedenle onlara sandıktan çıkmış bir seçim zafer (!) gerekiyor.
Bunu sağlamak için de görülebildiği kadarıyla devletin derinliğinde iki ayaklı bir strateji yapılmış. Öncelikli olarak Kürtlere yeni bir operasyon çekilecek. Bu arzu edilen sonucu vermez ise de ‘B Planı’ olarak muhalefeti sindirmek için çıta alabildiğince yükseltilecek. Yaşadığımız olaylar planın -kaba hatlarıyla- böyle olduğunu gösteriyor.
İktidarda kalmak için her yol ve yöntemi kullanmayı mübah gören Erdoğan’ın iç bileşenleriyle birlikte bu planı adım adım uyguluyor. Planda ise ilk olarak HDP’yi kapatmak, yüzlerce Kürt siyasetçisi için ‘siyasi yasak’ koymak, Kobani Davası üzerinden legal Kürt siyasetinin deyim yerindeyse ‘kökünü kazımak’ var ve süreç bu yönde ilerliyor.
İkinci adımda Güney Kürdistan, Şengal- Mahmur ve Rojava’ya dönük operasyon ve saldırılar var ki seçime doğru bunların da şiddetlenmesi bekleniyor. Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu’nun sık sık dile getirdikleri ‘Kandil’deki ele başlarını yok edeceğiz’’ açıklaması, ikinci adımda buna özel bir önem atfettiklerini gösteriyor.
Üçüncü adımda ise Erdoğan’ın son günlerde gündeme getirdiği ‘İmralı- Edirne’ meselesi var. Erdoğan’ın İmralı’ya bir takım dayatmalarda bulunduğu biliniyor. Seçime giderken Kürt güçleri arasında bir ‘iç tartışma’ veya ‘kargaşa’’ yaratmak, seçmende moral bozukluğu, savrulma, dağılma amaçlanıyor ve bunun için de zorlayıcı olacağı yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor.
Yani kimse Erdoğan’ın İmralı’ya ilişkin açıklamalarından hayırlı bir şey çıkacağını sanmasın. Öyle bir niyeti yok, o günlerin koşulları da, Erdoğan’ı da yok. Şimdi Kürtlerde yeni bir travma yaratmak amaçlanıyor…
Olur mu, olmaz mı, Kürt hareketinin, İmralı’nın, Edirne’nin buna cevabı ne olur ayrı bir konu ama Erdoğan’ın ‘sonuç almaya’ endeksli oldukça kapsamlı bir Kürt planı yaptığı anlaşılıyor. İktidarda kalması için Kürtlerin ona ya biat etmesi, hatta teslim olması gerekecek ya da Kürt dinamiğini her yol ve yöntemi kullanarak ezecek ve etkisizleştirecek. Böyle düşünüyor. Onun hedefi bu ve yaptığı plana güveniyor. Açıklamalarını bunun özgüveniyle yapıyor.
Erdoğan için seçimi almanın yolu Kürtleri ya teslim almaktan ya da kırmaktan geçiyor. Kürt siyasetinin bunun farkında olduğunu düşünüyorum. Umuyorum Kürtler bir bütün olarak Erdoğan’a hak ettiği cevabı verecek, bu kirli ve tehlikeli planı boşa çıkaracaklardır.
Son olarak; Kürt planı işe yaramaz ise dediğim gibi ‘B Planı’ devreye girecektir. Muhalefetin bir bütün olarak sindirilmesi için çıta alabildiğine yükseltilecektir. Erdoğan’ın fırsatını buldukça, ‘Bunlara iktidar teslim edilmez’ demesi, muhalefete yüklendiği her defasında Kürtleri de içine katması da iki plan arasındaki geçişkenlik ile ilgilidir…