18-20 li yaşlarda heyecanlısın, enerjiksin, damarlarındaki kan hızlı dolaşıyor. Bu da seni çevik,atak yapıyor. Bu yaşlarda gözü karasın, adeta dünyayı ben yarattım diyorsun. Biz de o yaşlarda öyleydik. Silahsız silahlı insanların üzerine yürürdük. 78 kuşağının genel özellikleridir; korkmamak, ölümün üzerine üzerine gitmek! İdealimiz büyüktü o zamanlar. Genel Sosyalist hareketten etkilenmiş, Sosyalizme laf söyleyeni düşman bellerdik. Solculara gözünün üstünde kaşın var diyeni faşistlikle suçlar ve üstüne yürürdük. İdealimiz Sosyalizmdi. Ama Sosyalizmi nerede kuracaktık, bilmiyorduk. Kökümüzü merak etmiyorduk. Biz kimiz, nereden gelmişiz, nereye gidiyoruz, atalarımızın kemikleri nerede sorularına cevap aramayı unutmuştuk. Atalarımız kimdi, ne yaparlardı, neyle uğraşmışlardı bilmiyorduk. Kendimizden, benliğimizden, kimliğimizden, tarihimizden, kökümüzden haberimiz yoktu. Bu değerlerle aramıza duvarlar örülmüş, gözlerimiz köreltilmiş, beynimiz parçalanmıştı. Kulaklarımız duymaz olmuştu yakınımızdakini. Kendine bu kadar yabancılaşmış, tarih bilinci sıfırlanmış, okulda öğrendiği sahte tarih bilgisi dışında tarihini bilmiyen Sosyalist olabilir mi? Olsa bile o kendisinin değil başka halkın Sosyalisti olurdu. Çünkü o artık kendisi değil başkasıydı. Kendi halkından değil başka halktandı. Tarihinden, köklerinden koparılmıştı. Köksüz ağaç nasıl olmuyorsa köksüz insan da olamazdı. T .ekranlarında oynayan “kökler”dizisinde olduğu gibi köklerimizi merak ettiğimizde artık 30’lu yaşlara gelmiştik. Her halktan çocuklar gibi biz de aslında kendimiz olarak doğmuştuk. Okula başlarken başkalaştırıldık. Kendi tarihimizi unutmamız için başka tarihler okutuldu bize. Bilmediğimiz bir dil ile eğitildik. Dilimiz unutturuldu, dilimizi unutunca kendimizi de unuttuk. Ve artık kendimiz değil başkalarıydık. O yaşlarda kendimizi sevmemeye, kendimiz yerine başkasını daha çok sevmeye, ona özenmeye, onun gibi, onun dilini hatasız konuşmaya başladık. Onun gibi yemek yemeye, onun gibi içmeye, onun gibi yürümeye, onun gibi giyinmeye, onun gibi düşünmeye özen gösterirdik.Sanki o kendisi değil, biz oyduk. İşimiz bitmişti. Kendimizden, atamızdan utanır hale gelmiştik. Ve ortaya egemen rejimin asimilasyonuyla, baskısı ve eğitimiyle istediği tipten “adam” olup çıkmıştık. Ne de olsa dayatılan “adam” olmak kendinden geçip onun kölesi olmaktı. Bir sol grubun içindesin. Öğretmen okulunda babanın birgün dağda odun keserek, birgün şehre eşeğiyle götürüp satarak seni okuttuğu okula gidiyorsun. Kardeşin lisede okuyor. Baban iki kendi yevmiyesi, iki de eşeğinin yevmiyesi karşılığında bir yük odunu şehirde beş liraya satıyor. İkibuçuk lirasını sana, ikibuçuk lirasinı kardeşine veriyor. Kendisi köye aç dönüyor. Ne gariptir ki sen ikibuçuk lirayı kuytu bir köşede babandan alıyorsun. Arkadaşların şapkalı, şalvarlı, yakası kirli, üstbaşı yırtık olan babanı benzeştiğin başkaları görmesin diye! İşte babasından, tarihinden uzaklaşmış, atasından utanan kişilik. İşte kendisi olmayan başka kişilik! Son elli yıldır yok edilmeye çalışılan Kürt kişiliği buydu.