Uğur Güney Subaşı: Mazlum’un Fotoğrafı

Yazarlar

 Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır.

Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmak, bir zamanlar bu kadim topraklarda yeni doğmuş bebeklerin tanrısal bir ışığın ve aydınlığın kucağına doğduklarına, huzurlu ve güzel günleri yaşamaya daha doğar doğmaz talip olduklarına dair kuvvetli bir inanışın hüküm sürmüş olmasına rağmen; kötülüğün ölümden çok daha hızlı koştuğu ona adeta tur bindirdiği bu kurtluk zamanlarda doğdukları için demir parmaklıkların ardında büyümek zorunda kalan bu ülkenin kadersiz, bu ülkenin zamansız Kürt çocuklarının aydınlığa değil; sonu gelmeyen isli bir tünel karanlığının tam ortasına doğmalarına tanıklık etmektir.

Fakirliğin ve kimsesizliğin “çaresizlikle” işbirliği yaparak iradelerini olmasa bile zamanlarını sinsice teslim aldığı eskinin çocukları şimdilerin kocaman delikanlıları olan Kürt çocuklarının paylarına, hayatları boyunca hunharca “dışlanmak”, “itilip kakılmak” ve “hor görülmek” dışında hiçbir şeyin düşmediğine tekmil-i birden isyan etmektir. Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır.

Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmak, daha çocuk denecek yaşta olmalarına bakılmaksızın başlarına yakıp yıkılan çileli hayatlarının tozlu molozlarından adeta etten bir dağ haline dönüşerek her şeye ve herkese rağmen kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalışan Kürt delikanlıları söz konusu olduğu vakit toplumun geniş bir kesimine yere dökülen lanet bir mürekkep lekesi gibi usul usul yayılan o kolektif hissizliğimizden, vurdumduymazlığımızdan ve kabullenmişliğimizden sonuna kadar utanarak; alışmış, alıştırılmış ruh ve beden halimizle onların haklı olarak bizlerden bekledikleri ve itiraf etmek gerekiyor ki sonuna kadar da hak ettikleri o toplumsal desteği kendilerine bir türlü verememiş olmaktan dolayı büyük mahcup olmaktır.

Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır. Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmak, ilk kavgalarını “yok sayılmalarına” karşı cesurca vermiş kadim Kürtlerin bu ırkçı zulme alışırlarsa, alıştırılırlarsa başta onurları olmak üzere her şeylerini kaybedecekleri gerçeğinin gayet farkında olarak zaman zaman yalpalayıp düşseler de, umutsuzluğun tekinsiz kıyılarında usul usul gözyaşı dökerek kendileriyle etle tırnak olmalara doyamayan “diğer yarılarının” kendilerine reva gördükleri bu haksızlık sağanağının yasını tutuyor olsalar da, şimdilerde ev sahipliğini ırkçı ve mezhepçi siyasal İslamcıların üstlendiği bu korkunç “devlet geleneğine” asla alışmayacak, asla pes etmeyecek, çocuklarının ve gençlerinin kimsesiz kalmasına asla müsaade etmeyecek olmalarını çok iyi bilerek onlarla dibine kadar gurur duymaktır.

Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır. Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmak, Kürtlerin kesilmesi, törpülenmesi ve hatta zamanı ve yeri geldiğinde itinayla “ezilmesi” elzem olan birer “fazlalık” veya “aşırılık” olarak görülmelerine hemen bir son verilmediği takdirde, kirli emeller uğruna hayatlarına, özgürlüklerine, çocukluklarına arsızca el konulan Kürt Mazlumlara karşı gökyüzünü haram kılarak varılacak yerin, dil, din, ırk, ideoloji fark etmeksizin tüm yurttaşların mutsuz ve de umutsuz bir ülkede yaşamasına yol açmak olacağını avazımızın çıktığı kadar haykırmaktır.

Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin kanlı kaderine bakmaktır. Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmaksa aslında o ülkenin tam kendisine bakmaktır.

Bazen birinin, bir Mazlum’un fotoğrafına bakmak, bu yalnız ve güzel ülkenin bayrağının, marşının, kutsal sayılan her şeyinin ve herkesin arkasına sinsice gizlenmiş o lanet olası iğrenç ırkçılığın, artık bizim değişmeyen kanlı kaderimiz haline dönüştürülmüş olmasına isyan ederek “ölümle” sınanmaktan fazlasıyla bıkıp usanmış böylesine yaralı ve öfkeli bir halkın yıllar ve hatta asırlar boyunca çekmiş olduğu o sonu gelmeyen çilesine omuz vermektir, mecbur bırakıldıkları bu çaresizliklerine beraber tutunarak bize reva görülen bu kaderimizi unutmaya çalışmaktır. Kin ve nefretten gücünü alan bu duyarsızlıktan ölesiye usanmak ve bir daha geri dönmemek üzere bu vahşiliği, bu ırkçılığı, bu utanmazlığı geride bırakarak bu cinnet vatandan kaçar adım uzaklaşmayı istemektir.

İlginizi Çekebilir

Aile birleşimiyle Almanya’ya gelişlerde artış yaşanıyor
İran meclis komisyonu, başörtüsü ihlali için sert cezalar öngören yasa tasarısını onayladı

Öne Çıkanlar