Davutoğlu, “Erdoğan, belki de bir buçuk iki yıldır Rusya ve İran’ın tesiriyle Beşar Esad’dan randevu talep ediyor. Bu benim kanıma dokunuyor” dedi ve sığınmacılar sorununa ilişkin kendisini savundu: “Hatay sınırında ne olduğunu ben mi kontrol edecektim? İçişleri Bakanı bilmeyecek de ben mi bilecektim.”
Eski Başbakan, AKP döneminin Dışişleri Bakanı ve şu an Gelecek Partisi lideri olan Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için tarafların bir araya gelme olasılığına dair değerlendirmelerde bulundu. Davutoğlu, “Şimdi düşünün yaklaşık bir yıldır biraz daha fazla, belki de bir buçuk iki yıldır Rusya ve İran’ın tesiriyle Beşar Esad’dan randevu talep ediyor. Bu benim kanıma dokunuyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir yıl boyunca karşısındaki kim olursa olsun randevu talep ederek ondan bir kabul beklemez” dedi.
Davutoğlu, sığınmacı sorununa ilişkin de “Yeter artık. Dışişleri Bakanlığı’nın görevi midir ülke içindeki mülteci sorununu yönetmek? Bakın söyledim, bir günde beş ülkeye gittiğim de oldu üç ülkeye gittiğim de. Bu arada Hatay sınırında ne olduğunu ben mi kontrol edecektim? İçişleri Bakanı bilmeyecek de ben mi bilecektim. Göçmenlerin içerde ne yaşadığını ben mi kontrol edecektim?” diye konuştu.
T24‘ten Murat Sabuncu’ya konuşan Davutoğlu, “Sayın Erdoğan’ın bütün o aradaki problemli dönemi atlatıp hemen eski aile dostluklarına döneceği düşüncesi yanlış bir yaklaşım. Şimdi baktığınızda Sayın Erdoğan’a bu anlamda, ben ülkemin Cumhurbaşkanı olarak itibarına bakarım. Sayın Erdoğan’ın itibarı Türkiye’nin itibarıdır, hepimizin itibarıdır. Şimdi düşünün yaklaşık bir yıldır biraz daha fazla, belki de bir buçuk iki yıldır Rusya ve İran’ın tesiriyle Beşar Esad’dan randevu talep ediyor. Bu benim kanıma dokunuyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir yıl boyunca karşısındaki kim olursa olsun randevu talep ederek ondan bir kabul beklemez. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı onurlu ve eşit düzeyde ilişkiye girer” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ilişkilerinin düzeltilmesini hep savunduğunu belirten Davutoğlu, şunları söyledi:
“Ama 15 Temmuz saldırısının faili olarak gördüğünüz bir ülkeyle kamuoyuna bir açıklama yapmadan ilişkileri düzeltirseniz, düzeltmeye kalkarsanız edilgen bir tutum takınırsanız karşı ülkeler şunu hep düşünürler. ‘Demek ki Türkiye’nin bileğini bükmek için onu zora sokmak lazım.’ Aynı şekilde Mısır. Mısır ile ilişkilerin hatta darbe sonrasında bile perde gerisinde sürmesi gerektiğini ben hep savundum. Çünkü oradaki muhaliflere de ancak öyle yardım edebilirdik. O zaman sert şekilde karşı çıkan Sayın Erdoğan ve bizim tavsiyemizin aksine Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin verdiği davette bile aynı masada oturmamak için katılmayan Sayın Erdoğan, bir anda “dostum Sisi”ye dönerse bu bir realist politika değildir. Bu edilgen ve karşı tarafın sizi, bileğinizi bükerek getirdiği bir yer gibi algılanır. Benzer durum Trump’tan alınan “aptal olma” mektubuyla ilgili. Açık söyleyeyim bunlar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı makamının haysiyetine yakıştığı kanaatinde değilim.”
Türkiye ile Suriye’nin görüşmesi gerektiğini söyleyen Davutoğlu, “Ben hiçbir zaman görüşmeyelim demedim. Ama referansı ne olacak bu görüşmenin. Aile dostlukları mı referans olacak? Yoksa uluslararası hukuk normları mı esas olacak. Aile dostluklarının ne hale gelebildiğini gördük. Bugün oturursunuz yarın tekrar düşman olursunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Sayın Erdoğan’ın aile dostlukları üzerine yürüyecek bir devlet değil” diye konuştu.
‘TAMPON BÖLGE KURMAK GEREKİYORDU’
“Suriye ilişkileri yeniden tanzim etmek gerekiyor” diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Buradaki hukuk normu şu; Suriye’nin toprak bütünlüğü. Bizim için bu önemlidir. Suriye halkının geri dönüşü. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararında bu da var ve Suriye muhaliflerinin sisteme entegre edilmesi. Bakın şu gerçeği görmediğiniz zaman Esad ile girdiğiniz ilişkiler gelir sizi zor sokar. Türkiye şu anda yaklaşık 4.5-5 milyona yakın insanın yaşadığı bir bölgeyi kontrol altında tutuyor Suriye’de. Afrin, İdlib, Azez, Cerablus Türkiye’nin kontrolünde ve orada Suriyeli muhalifler var. Ve bu Suriyeli muhalifler Türkiye’nin güvenlik şemsiyesini kendilerine bir teminat olarak görmüş ve aslında oralar tampon bölgeler olmuş.
Aslında krizin ilk çıktığı anda yapmamız gereken şey tampon bölge kurmaktı uluslararası hukuk normu içinde. Bunu ben teklif ettiğimde ülkemizde 100 bin kadar sığınmacı vardı. Ama bu yönde adım atılmadı. Bu yönde atılacak adım Dışişleri Bakanı’nın yetkisinde değildir. Gerek Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar, gerekse TSK’nin kontrolünde olan bölgedeki Suriyeliler, Esad ile Erdoğan arasında şahsi dostluk üzerine bir şey kurulduğunda bundan büyük tedirginlik duyacaktır. Türk askeri kendisini hami gibi gören Suriyeli muhaliflerin rakibi gibi bir konumda algılanacak. Ama 2254 sayılı karara atfen yaparsanız onu Suriyeli muhaliflere de anlatabilirsiniz. ‘Kardeşim ben sizi sisteme sokmak istiyorum dersiniz.’ Bunu hatta PYD/PKK kontrolündeki bölgelerde Kürtlere de anlatabilirsiniz terör unsurlarını kenara koyarak. Çünkü hepsinin imzası var onun altında.
Şimdi böyle bir metin idealizmle realizmin birleştiği yerdir. Ben sığ ütopik bir idealizm taraftarı değilim ama zillete yönelen oportünist bir politika taraftarı asla değilim. Türkiye Suriye’nin kapısında bekleyemez, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Suriye devlet başkanının kapısında randevu için bekleyen bir şahsiyet olamaz. Ama görüşür. Görüşeceği zemin de uluslararası hukuk zemini. 2003 Mart’ındaki tabloyu onun için söyledim. Türkiye’nin referansı uluslararası hukuk olacak. Türkiye’nin referansı insani değerler olacak. Sonradan çevre ülkelerle realist ilişkiler kuracaksınız. Esad şu anda ülkenin yaklaşık ancak yüzde 20’sinde 30’unda gerçek anlamda hâkim.
O da tartışmalı. Onun hakimiyetinde gibi görünen bazı yerlerde ise Rus ve İran güçleri etkin. Tam kontrolü sağlayamıyor. Yüzde 60’ında 70’inde Esad’ın fiilen kontrolü yok. Şimdi kiminle barış yapmış olacaksınız? Burada benim tavsiyem BM’in 2254 sayılı kararına dayalı olarak bir Suriye barış planı çıkarmak. Bunu Rusya ile, Amerika ile, İngiltere ile, Fransa ile, Çin ile paylaşmak, komşu ülkelerle Irak ile paylaşmak, sonra da Suriye ile bu zeminde doğrudan oturmak. Çerçeve bu olursa hedefe ulaşır yoksa Türkiye için bir onur kırıcı bir ilişki biçimi. Rusya üzerinden Suriye ile görüşmek için yalvarır bir konumda görünmek onur kırıcı bir ilişki biçimi. Tartışırsanız da komşu ülke komşu ülkedir oturur konuşursunuz. Zemini doğru tespit etmek şartıyla.”
‘HATAY SINIRINI BEN Mİ KONTROL EDECEKTİM?’
Davutoğlu, Türkiye’ye gelen sığınmacılar konusunda da şöyle konuştu:
“Aradan o kadar sene geçmiş ben suçlanıyorum. Bakın AK Parti’nin 22 yıllık döneminde son 8 yılında ben yokum, hiç yokum. Suriye krizi bağlamında bakarsanız 2011-2024 yılları arasında geçen 13 yılın 8 yılında görevde değilim, sadece beş yılında görevdeyim. Yani takriben üçte ikisinde ben hiç yokum. Hatta hiç olmamam dışında, dışlanmışım ve baskı altında tutulmuşum. Ama AK Parti’nin bütün geçmiş günahları ve hataları olarak görülen her konu Davutoğlu’nun üstüne yıkılmaya çalışılıyor. Bu adil bir yaklaşım mı? Öte yandan bu konularda daha büyük yetkileri ve sorumlulukları olan yakın çalışma arkadaşlarınız alçakça yapılmaya çalışılan bu itibar suikastı konusunda susuyor.
Yeter artık. Dışişleri Bakanlığı’nın görevi midir ülke içindeki mülteci sorununu yönetmek? Bakın söyledim, bir günde beş ülkeye gittiğim de oldu üç ülkeye gittiğim de. Bu arada Hatay sınırında ne olduğunu ben mi kontrol edecektim? İçişleri Bakanı bilmeyecek de ben mi bilecektim. Göçmenlerin içerde ne yaşadığını ben mi kontrol edecektim? Ama şimdi hepsi bu şahsiyetlerin yaşıyor, o kolektif sorumluluk sahibi olduğumuz herkes yaşıyor, hiç kimse sesini çıkarmıyor.”