BBC Arapça Servisi’den Alaa Ragaie’nin makelesi için seçtiği başlık oldukça çarpıcı: ‘’ İsrail nasıl bir Orta Doğu tasarlıyor?’’
Bu aslında bir yılını geride bırakan acımasız savaşın gidişatını ve olası sonuçları içinde ciddi bir ipucu veriyor: Savaş nereye varacak ve Ortadoğu haritasında bir değişiklik olacak mı?
İşte Alaa Ragaie, Haber / analizinde bu sorunun yanıtını arıyor:
“Yeni bir Orta Doğu”, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun daha önce de dile getirdiği bir ifade.
İsrail’in dengesini değiştirerek bölgenin farklı bir siyasi haritasını çizme hedefi de yeni değil.
Ancak İsrail’de kimi yorumcular, yaşanan gelişmeler ve Hamas’ın bundan bir yıl önce 7 Ekim 2023’te düzenlediği saldırı sonrası artan askeri operasyonlar ve çatışmalar nedeniyle, bu planın gerçekleşmesi ihtimaline “eskiye göre çok daha yakın” olduklarını düşünüyor.
Tartışmalı İsrail haritaları
İsrailli yetkililerin uluslararası konferanslarda kürsüye çıkarak gösterdikleri haritalarda Filistin devleti veya topraklarına dair herhangi bir işaret bulunmuyor.
Netanyahu da, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı son konuşmada iki harita ile temsilcilerin karşısında çıktı.
İlk harita, İsrail ile barış anlaşması imzalayan veya ilişkilerini normalleştirme amacıyla müzakereler yürüten ülkeleri kapsayan yeşil alanları içeriyordu. Bu ülkeler Mısır, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Bahreyn ve Ürdün’dü.
İkincisi ise, Netanyahu’nun “lanetli” olarak nitelediği siyaha boyanmış alanları içeriyordu.
Bunlar arasında İran ve bölgedeki müttefikleri Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan da yer alıyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı bir konuşmada “Dicle ve Fırat arasındaki vatan topraklarımıza göz koyacaklar. Önünde poz verdikleri her haritayla bunu açık açık söylüyorlar” sözleriyle “İsrail’in nefret içeren emellerine” karşı uyarıda bulundu.
İsrail’in ‘yeni Orta Doğu’ fikri neyi kapsıyor?
Carnegie Orta Doğu Merkezi’nin kıdemli araştırmacılarından Yezid Sayigh, bu tür emellerin Netanyahu’nun gündeminin baş sırasında olduğuna dair bir gösterge olduğunu düşünmüyor; bunun İsrail hükümetinin asıl amacı olduğuna inanmadığını belirtiyor.
Sayigh, “Netanyahu’nun şu anda dayatmaya çalıştığı yeni Orta Doğu fikri, İsrail’in Filistin topraklarının geri kalanını sömürgeleştirmesini sağlamaya dönük” diye de ekliyor.
Batı Şeria’da yerleşim projelerini genişletme niyetini saklamayan İsrail, Arap dünyasının ve uluslararası toplumun eleştirilerine rağmen yerleşim sayısını artırma niyetini açıkça ilan etti.
Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü kıdemli araştırmacısı David Schenker, “İsrail’de sağcı hükümette iki devletli çözüme inanmayan birçok bakan bulunduğunu ve Oslo Anlaşmalarından bu yana bir Filistin devleti kurulması ihtimaline en uzak noktada olduğumuzu” söylüyor.
Daha önce ABD’nin Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Schenker, “Öte yandan ABD’nin, Filistin topraklarını içermeyen bu İsrail haritalarını onaylayacağını düşünmüyorum. İsrail’in ‘yeni Orta Doğu’ fikri, İran’ın yarattığı tehditlerden arındırılmış bir bölgeyi kapsıyor” diye de ekliyor.
‘İran tehdidinden’ arınmış bir Orta Doğu
BBC’ye konuşan emekli İsrail istihbarat görevlisi ve güvenlik uzmanı Miri Eisen, “İsrail yeni bir Orta Doğu dayatmak istemiyor ama İran’daki molla rejiminin bölge düzenini tanımlamasına izin vermemekte kararlı” diye açıklıyor.
Sayigh ise, Netanyahu’nun ifadelerinin “İran’ın nükleer programını sonlandırmak ve 7 Ekim’deki Hamas saldırılarının kendisiyle ilgili yarattığı küresel utancı telafi ederek tarihteki konumunu yenilemek” amacı taşıdığını söylüyor.
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Beyrut’un güneyine yönelik İsrail’in kapsamlı saldırı sonucunda öldürülmesi ise, savaşta jeopolitik bir dönüm noktası olarak görülüyor.
İran, kendi topraklarında Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesine misilleme olarak, uzun süredir Batı’da kaygı yaratan çeşitli mühimmatı kullanarak İsrail’e balistik füze saldırısı düzenledi.
İsrail ise İran’ın saldırısına kendi seçeceği bir zamanda yanıt vereceğini açıkladı.
Askeri çözüm yeterli değil
ABD, stratejik üstünlüğünü sağlamak adına İsrail’e önemli destek sunuyor ve tırmanan gerginlikler sonrası bölgedeki askeri varlığını yoğunlaştırdı.
Ancak Washington, bu desteği için, resmi konuşmalarında tekrar tekrar dile getirdiği bazı kırmızı çizgilerin (İran’ın nükleer projesini hedef almak ve iki devletli çözüm) aşılmamasını şart koşuyor.
Eisen, İsrail’in askeri eylemlerinin “İran’ın bölgedeki vekil güçlerine silah ve ideoloji ihraç etmesini engellemeye yönelik” olduğunu ve bu güçlerin “askeri kabiliyetlerini zayıflatmayı amaçladığını” belirtiyor.
David Schenker ise, İsrail’in İran’ın bölgedeki “vekil güçlerini” zayıflatma konusunda ilerleme kaydettiğini, ancak Arap devletlerinin desteği olmadan bölgede yeni bir düzen kuramayacağı” yorumunu yapıyor.
Schenker “Hamas, Filistin ve Arap devletlerinin çabaları ile uluslararası diplomasi olmadan, aynı şekilde Hizbullah da Lübnan topluluğunun da çabaları olmadan kendini yeniden yapılandırabilir” diye de ekliyor.
Öte yandan Eisen, İsrail’in “İran tehdidi” algısını paylaşan müttefiklerle güvenlikle ilgili, ekonomik ve hatta teknolojik ortaklıklarını güçlendirmeye çalıştığını belirtiyor.
Son yıllarda Washington, bölgedeki normalleşme projesine öncülük ederek ekonomik ve askeri teşviklerde bulundu, İsrail’in Araplara yönelik bir tehdit değil, aksine İran’a karşı stratejik bir ortak olduğu fikrini de yaymaya çalıştı.
Geçtiğimiz dört yılda, Fas, BAE ve Bahreyn’in İsrail’le imzaladıkları İbrahim Anlaşmaları ile bölge ilişkilerindeki normalleşmenin hızı artmış olsa da, 7 Ekim saldırıları ve devamındaki İsrail-Gazze savaşıyla bu süreç sekteye uğradı.
Öte yandan İsrail, Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirmeyi hedefliyor.
Bölgede Şii nüfusun yoğunlukta olduğu İran’ın etkisini artırmasına ve müdahalesine karşı çıkan Suudi Arabistan, aynı zamanda İran’ın Orta Doğu’da hakimiyet kurmasından korkuyor.
Ancak Suudi Arabistan, bir Filistin devleti kurulana kadar İsrail ile diplomatik ilişki kurmayacağını Financial Times’da yayımlanan bir makalede resmen ilan etti.
7 Ekim saldırıları öncesinde jeopolitik ve ekonomik alandaki değişimler, daha önce İsrail devletinin 1948’de kurulması sonrası Filistin’in bölünmesine karşı çıkarak İsrail’i tanımayı reddeden Mısır, Suriye, Lübnan ve Ürdün gibi bazı Arap ülkelerinin tutumlarını değiştirmede önemli bir rol oynamıştı.
Schenker, “Bu ülkelerin Filistinlilere sempati duyduğuna şüphe yok, ancak İsrail’in tek sorun olmadığını, aynı zamanda Filistinli karar vericilerin de sorunun bir parçası olduğunu fark ettiler ve normalleşme sürecini Filistin-İsrail çatışması ile ilişkilendirmekten vazgeçerek kendi çıkarlarını öne koydular” diyor.
7 Ekim öncesi normalleşme sürecinde anlaşmalar savunma, siber güvenlik ve enerji gibi konuları da kapsıyordu.
Savaşın başlamasıyla, İsrail ve Arap ülkelerindeki yeni ortakları arasındaki ticari işbirliği yavaşlamış olabilir. Ancak İsrail’in resmi verilerine göre, ülkenin beş Arap devleti ile arasındaki ticaret finansal yılın ilk yarısında arttı. Buna BAE, Mısır, Bahreyn ve Fas öncülük etti.
İsrail gazetesi Maariv, BAE ile İsrail arasında iki ülke arasında bir ticaret yolu inşa edilmesini amaçlayan yeni bir anlaşma imzalandığına dair bir haber yayımladı.
Bu yolun Suudi Arabistan ve Ürdün’den geçerek Mısır’a kadar uzanacağı biliniyor.
İsrail doğal gazı da Mısır’daki bazı enerji şebekelerinin önemli bir bölümüne kaynak oluşturuyor.
İsrail’in yeni bir bölgesel düzen inşa etmek için “diplomasi, ekonomik ortaklık ve güçlü bir savunma ve askeri eylem planını bir araya getirmesi” gerektiğini söyleyen Schenker, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Orta Doğu’daki değişimler, ABD, Rusya ve Çin arasındaki diğer uluslararası çatışmalardan ve Avrupa’nın iç siyasetindeki gelişmelerden bağımsız düşünülemez.”
Schenker’e göre, kaygı yaratan konu, hızlanan bölgesel ve küresel değişimler sonucu çatışmaya ve savaşa yönelik eğilimin de dünyada giderek hız kazanıyor olması.
/BBC/