Halkların Eşitlik ve Demokrasi (DEM) Parti İzmir Milletvekili İbrahim Akın, gündeme dair açıklamalar yaptı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Öcalan çağrısını” değerlendiren “değerli bir adım” olarak niteleyen Akın, henüz yeni bir çözüm sürecinin kendileri açısından olmadığını ifade etti.
Kürt sorununun yalnızca Kürtleri ilgilendirmediğini kaydeden Akın, ” Sorun, Kürtlerin olduğu kadar Türklerin de sorunudur. Bu nedenle aslında muhatap tüm Türkiye halkları olmalıdır. TBMM’de tüm siyasi aktörlerin katılımıyla oluşturulan ve kuruluşu yasa ile güvence altına alınmış olan bir heyet, tüm sürecin ilerlemesini organize edebilir.” dedi.
Bahçeli’nin Dem sırasıyla tokalaşmasıyla başlayan süreci değerlendiren Akın, “Bahçeli’nin tokalaşması sembolik olarak önemli bir jest olmakla birlikte bu adımın altı doldurulmadığı ve çerçevesi belli olmadığı sürece bu jeste çok büyük anlamlar yüklemek doğru gelmiyor.” dedi.
Kürt halkının AKP-MHP yönetimine temkinli yaklaştığını ifade eden Akın’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
” DEM Parti olarak toplumsal sorunların çözümünde müzakereyi ve tartışmayı esas alan bir partiyiz. Bu, sadece bu son dönem için geçerli değildir. Başından beri siyasi tutumumuz hep bu yönde oldu. Müzakere ve tartışma da elbette farklı düşünceler arasında gerçekleşir. Bu nedenle çizgisinde farklılık gösteren biz değiliz. Biz başından beri durduğumuz çizgide ilerlemeye devam ediyoruz. Bahçeli’nin tokalaşması sembolik olarak önemli bir jest olmakla birlikte bu adımın altı doldurulmadığı ve çerçevesi belli olmadığı sürece bu jeste çok büyük anlamlar yüklemek doğru gelmiyor.
Yeni bir “çözüm süreci” başlar mı?
DEM Parti, Kürt sorununun ve benzeri tüm toplumsal sorunların, tüm halkların yararına olacak şekilde barışçıl yollarla adil bir şekilde çözümünden yanadır. Sorunların aşılmasına yönelik her iyi niyetli adım elbette çözümü kolaylaştırır. Belli grupların güncel siyasi ihtiyaçları için yapılan, adil olmayan ve samimiyetten uzak olan hamleler sorunların çözümüne değil, kronikleşmesine yol açar. Bu nedenle dar çevrelerin güncel politik ihtiyaçlarına değil, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarına uygun çözümler bulmak zorundayız. Bizim için çözüm formülü bellidir; o da, ortak vatanda eşit haklar temelinde demokratik, adil, katılımcı ve barışçıl bir yaşam talebinin hayata geçirilmesidir. Bunu bu ülkedeki tüm toplumsal kesimler ve tüm kimlikler için istiyoruz. Biz bu tartışmaların hep bu noktasında olduk. Bugüne kadar durduğumuz bu noktanın yanlış olduğuna bizi ikna eden bir durum olmadığı için de aynı noktada durmaya ve o doğrultuda siyaset yapmaya devam ediyoruz.
Bu konuda başından beri zikzak yapan, hep iktidar cenahı oldu. 2010’lu yıllardan bu yana kıvrılmadıkları sokak kalmadı. Şimdi yine dönüp dolaşıp Kürtlerin hakları üzerinde bir konsensüs aradıklarını söylüyorlar. Kuşkusuz bu olumlu bir adımdır. Fakat bu olumlu adım, kısa vadeli, küçük siyasi hesaplar için değil, kadim sorunlarımızın adil ve barışçıl çözümü için atılırsa anlamlı olur. Bunun için inandırıcı ve güvenceli adımların atılması gerekiyor. Dolayısıyla ortada adı konmuş, tanımlanmış bizim bildiğimiz bir ‘süreç’ şimdilik yok.
“‘Kürt sorunu’ sadece Kürtlerin değil, Türkiye halklarının sorunudur “
‘Kürt sorunu’ aslında tüm Türkiye halklarının sorunudur. Tüm Türkiye’nin sorunudur. Sorun, Kürtlerin olduğu kadar Türklerin de sorunudur. Bu nedenle aslında muhatap tüm Türkiye halkları olmalıdır. Muhatap tüm Türkiye halklarının siyasal ve toplumsal temsilcileridir. Bu nedenle böylesi toplumsal sorunların sadece bir iki politik özne arasında müzakere edilmesi sorunun var oluş doğasına aykırıdır. Sorun ortak olduğuna göre çözümde de ortaklaşmak gerekiyor.
Bu nedenle bu durumu sadece AKP-MHP ve DEM Parti arasındaki bir müzakereye indirgemek doğru değil. Başta CHP olmak üzere meclisteki tüm muhalefet partileri ile meclis dışı muhalefet bu sorunun çözümü konusunda inisiyatif almalıdır. Meclis inisiyatif almalıdır. 2015’te kanlı bir şekilde bitirilen sürecin acıları henüz aklımızdadır. Bu toplumun benzer bir travmayı bir kez daha kaldırma gücü yoktur. Milyonların barış umudunu karartmaya kimsenin hakkı yok. Bu nedenle atılan her adım mutlaka bir güvenceyi ve samimiyeti de içermelidir.
Örneğin sorunun yasama faaliyeti ile ilgili muhatabı elbette DEM Parti’dir. Partinin meclisteki varlığının anlamı ve gerekçesi zaten budur. Atılacak adımların bir yasama güvencesi ile kalıcılaşmasında politik aktör olarak ilk muhatap doğal olarak DEM Parti’dir.
Ancak bilindiği gibi Kürt sorunu, içinde aynı zamanda silahlı çatışmalı bir süreci de barındıran bir olgudur. Silah bırakılması, silahlı güçlerin geleceği vb gibi sorunların müzakeresinde ise muhatap doğal olarak bu güçlerin temsilcileri olacaktır. Bu anlamda, Öcalan’ın bu konudaki rolü kilit önemdedir. Bu durumun devlet ve iktidar tarafından da kabul edilmesi ve yüksek sesle dile getirilmesi elbette önemlidir. Öte yandan sorunun toplumsal, kültürel ve ekonomik boyutlarının tartışılmasında ise muhatap elbette sivil toplum kurumları ve toplumun kendisidir.
“Kürt sorunu için Meclis’te bir heyet süreci organize edebilir”
TBMM’de tüm siyasi aktörlerin katılımıyla oluşturulan ve kuruluşu yasa ile güvence altına alınmış olan bir heyet, tüm sürecin ilerlemesini organize edebilir.
Bu anlamda çözüm iradesini bireysel tasarruflardan kurtarıp kurumsal işleyişe sahip hale getirmek önemlidir.
“Bahçeli’nin hamlesi değerlidir, sürecin şeffaf yürütülmesini istiyoruz”
Bahçeli’nin hamlesi yeni bir dönemi ifade ediyor. Atılan adımlar şimdiye kadar olandan farklıdır ve önemlidir. Yeni bir ‘çözüm süreci’ gibi bir durum şu an yok. Çünkü biz de kamuoyu da bu hali anlamaya çalışıyor, belirsizliğin aşılması için çaba harcıyoruz. Bir çözümün gerektiği yönündeki olgunun kabulü önemlidir. Tüm ülke kamuoyu olarak bütün tarafların dahil olduğu şeffaf bir sürecin işletilmesini istiyoruz.
25 yıldır cezaevinde tutulan ve üç buçuk yıldan bu yana mutlak bir tecrit altında bulundurulan Sayın Öcalan üzerinde tecridin kaldırılmasının iktidar tarafından bir polemik içinde de olsa dillendirilmesi her şeyden önce bir sorunun kabulü açısından önemlidir. Biz de Kürt sorunu konusunda fikri olan, çözüm konusunda önerisi olan herkesin serbestçe konuşmasından ve düşüncesini Türkiye kamuoyu ile paylaşmasından yanayız. Bizim başından beri söylediğimiz şey, bu sorun hakkında demokratik bir tartışmanın herkesçe yapılabilmesidir. Bu anlamda Bahçeli’nin açıklaması, arkasında yatan plan her neyse, ondan bağımsız bir şekilde dikkate değer bir adımdır.
“Kürt halkı, AKP-MHP iktidarının hamlelerini temkinle karşılamaktadır”
Ortadoğu’da devam eden bir büyük paylaşım savaşı var. Bölge tam bir güçler çatışması alanı haline gelmiş durumda. Uzun süre devam eden vekâlet savaşları tarafların doğrudan çatışmasına dönüştü. Böyle bir ortamda bölgedeki Kürt varlığı denklemde önemli bir yere sahip. Eğer Türkiye, bugüne kadar savaşarak yok etmek istediği Kürtleri stratejik bir ortak olarak görmek istiyorsa ve bunun için Kürtlerle olan sorunlarını müzakere ve karşılıklı diyalog zemininde çözmek istiyorsa bunun mevcut dengelere etkisi kuşkusuz önemli olacak. Bunun yanında Kürtler bahane edilerek sürdürülen güvenlikçi politikalara harcanan milyarlarca dolar da daha anlamlı alanlara aktarılacak. İktidarın perspektifi buysa diyalogun çeşitli zeminlerde ilerletilmesinin yararı inkar edilemez. Fakat mevcut iktidarın güven vermeyen onlarca pratiği de akıldan çıkarılmamalıdır. Kürt halkı, AKP-MHP iktidarının hamlelerini temkinle karşılamaktadır. Kürt halkı içinde temkinli bir iyimserlik olmakla birlikte, 2015 pratiklerinin yarattığı travma henüz çok canlıdır. Kürt halkı böylesi bir travmaya bir daha asla izin vermeyecektir.
“Demokrasiden yana olan güçler, iktidarı izlemek yerine Kürt sorununun çözümü için insiyatif almalı”
Türkiye’de demokrasiden yana olan bütün güçler iktidar kanadının hamlelerini izlemek yerine demokratik siyaset zeminini güçlendirmek, Kürt sorununun çözümü konusunda siyaset üretmek ve barışı tesis etmek konusunda inisiyatif almalıdır.
“Hep birlikte ‘barış hemen şimdi’ diyerek harekete geçelim”
Güvensizlik içinde ikircikli bir şekilde beklemek hem kurulmak istenen siyasete yol vermek hem de kendini siyasal çözüm gücü olmaktan men etmek anlamına gelecektir. Barış herkes için acil ve hayatidir. Hep birlikte ‘barış hemen şimdi’ diyerek harekete geçelim.
TUSAŞ açıklaması
Biz demokratik siyasetten yana, şiddete karşı olduğumuzu her defasında ifade ediyoruz. Kaybedilen canların bütün yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diledik. Savaş, çatışma, acı, gözyaşı, kan demek. Biz halkların barış istediğini ve ‘artık yeter’ dediğini biliyoruz. Onun için mücadele ediyoruz. Demokratik ortamın yaratılması, siyasetin önünün açılması, farklı düşünceler arasında müzakerenin başlaması; açık, şeffaf bir sürecin işletilmesi bizim en önemli talebimizdir.”
“Barış için gerekirse DEM Parti olarak kendimizi feda etmeye hazırız”
Akın, sosyal medya hesabından gündeme dair Meclis konuşmasını da yayınladı.
“TUSAŞ’a yapılan saldırı ile ilgili verilen Araştırma Önergesi hakkında DEM Parti adına görüşlerimizi açıkladım. Nereden gelirse gelsin şiddete karşı olduğumuzun bir kez daha altını çiziyorum. Barış, bu ülkenin her insanının ihtiyacıdır ve barış için herkes elini taşın altına koymalıdır. Barış için biz DEM Parti olarak üzerime düşen tüm sorumluluğu tereddütsüz yerine getirmeye hazırız” notuyla paylaşım yapan Akın, Meclis’teki konuşmasında Türkiye’de bir demokratik bir zemin oluşması için çağrıda bulunarak, ” Bu ülkenin her yurttaşı Meclis’te söz kurabilmeli. Aksi takdirde bölgenin güvenliğini sağlamak mümkün değildir. Bugün Türkiye’nin beka sorunu budur. Başka bir sorunu yoktur. Barışa yatırım yapılmalı. Herkes için eşit demokratik bir sürecin yaşanmasını sağlamalıyız. Dem Parti olarak, bu konuda gerekirse barış için kendimizi feda etmeye hazırız. Artık demokratik sürecin önü açılmalıdır.” ifadelerini kullandı.
Kaynak: T24