İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kendisiyle birlikte 10 yönetim kurulu üyesi hakkında göreve son verme ve yeniden seçim talebiyle dava açmasından sonra, baronun olağanüstü kurultaya gideceğini açıkladı.
Kaboğlu, baro merkezinde düzenlenen basın toplantısında savcılığn “mevcut baro yönetiminin sonlandırılması” talebi için “Bu demokratik baro yönetimlerine dışarıdan bir müdahaledir. İstanbul Barosu’nu 20 Ekim 2024 günü seçen binlerce avukatın demokratik iradesine müdahaledir” dedi.
Alınan olağanüstü kurultay kararına dair de konuşan Kaboğlu, “23 Şubat kurultayı demokrasinin ne olduğunu, demokrasinin ancak hukuk yoluyla inşa edilebileceğini, İstanbul Barosu’nun 66-67 bin avukatı bütün Türkiye’ye, yasama, yürütme ve yargıya duyurucak” diye konuştu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dava dosyasında İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, 21 Aralık 2024’te sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımları nedeniyle “Basın ve yayın yolu ile terör örgütü propagandası yapmak” ve “Basın ve yayın yolu ile halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” ile suçlanıyor.
Haklarında dava açılan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyeleri şöyle: Rukiye Leyla Süren, Hürrem Sönmez, Ahmet Ergin, Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekrem Bilen Selimoğlu ve Bengisu Kadı Çavdar.
İstanbul Barosu, Adalet Bakanlığı’nın “soruşturma izni” vermesine ilişkin işlemine iptal davası açtıklarını da duyurdu.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan dava haberinin ardından sosyal medya hesabında, “İstanbul Barosu’nun ve İstanbul Barosu mensubu meslektaşlarımızın iradesinin yanındayız” dedi.
İstanbul Barosu, 21 Aralık’ta X’te yaptıkları bir paylaşımla gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in Suriye’de öldürülmesiyle ilgili olarak etkin bir soruşturma yürütülmesini talep etmişti.
Basında yer alan haberlere göre Cihan Bilgin Haseke merkezli Hawar Haber Ajansı (ANHA) için, serbest gazeteci Nazım Daştan ise hem ANHA hem de PKK’ya yakın Fırat Haber Ajansı (ANF) için çalışıyordu.
Türk ve Kürt basınına yansıyan haberlere göre Bilgin ve Daştan, 19 Aralık’ta Suriye’nin başkenti Şam’ın doğusunda yer alan Tişrin Barajı çevresinde araçlarındayken hava saldırısında hayatları kaybetti.
Hem ulusal hem de uluslararası gazetecilik örgütleri Bilgin ve Daştan’ın öldürülmesini kınadı.
DİSK Basın-İş Sendikası “Gazetecileri hedef alan saldırıları kınıyoruz” açıklamasını yaptı.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) Genel Sekreteri Anthony Bellanger ise “İki meslektaşımız Suriye’nin kuzeyindeki durumla ilgili haber yapan değerli gazetecilerdi. Gazeteci olarak çalıştıkları sırada insansız hava aracı tarafından kasıtlı olarak hedef alınmaları şoke edici” dedi.
Saldırıyı kınayan Bellanger, “Sorumluların hesap vermesini talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Direktörü Audrey Azoulay da gazetecilerin öldürülmesini kınadı.
Fırat Nehri’nin batı yakasındaki Tişrin Barajı, Aralık 2015’te Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yönetimine geçmişti.
SDG’nin omurgasını, Suriye’deki Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Türkiye, YPG’nin PKK ile aynı örgüt olduğunu söylüyor.
Anadolu Ajansı (AA), Aralık ayı başında Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) bölgede yürüttüğü operasyonlar neticesinde ilçe merkezinin “tamamına hakim olduğunu” duyurmuştu.
İstanbul Barosu açıklamada ne dedi?
İstanbul Barosu, gazetecilerin basına yansıyan ölüm haberlerinin ardından 21 Aralık tarihinde bir açıklama yaptı.
“Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınmasının Uluslararası İnsancıl Hukukun ve Cenevre Sözleşmesi’nin ihlali niteliğinde” olduğunu belirten İstanbul Barosu, Roma Statüsü’ne de atıfta bulunarak “savaşa taraf olmayan sivillerin hedef alınmasının savaş suçu olduğunu” vurguladı.
Açıklamada, iki gazetecinin ölüm haberlerinin ardından İstanbul’da Şişhane Meydanı’nda yapılmak istenen basın açıklamasına yönelik polis müdahalesinde “İstanbul Barosu’ndan dört avukat ve onlarca gazetecinin gözaltına alındığı” belirtildi ve şu ifadelere yer verildi:
“Uluslararası hukuku ihlal eden bu olaya ilişkin derhal soruşturma başlatılması ve sorumlulardan hesap sorulması gerekirken, Anayasal haklarını kullanan ve meslektaşları için yas tutan basın mensuplarının ve meslektaşlarımızın gözaltına alınması kabul edilemez bir durumdur.”
İstanbul Barosu açıklamasında hem gazetecilerin öldürülmesi ile ilgili etkin bir soruşturma yürütülmesini hem de basın açıklamasında gözaltına alınan gazeteci ve hukukçuların serbest bırakılmasını talep etti.
İstanbul Barosu soruşturmanın ardından ne dedi?
Başsavcılık soruşturmasının ardından İstanbul Barosu, 21 Aralık’taki açıklamayı Anayasa ve Avukatlık Yasası’nın 76, 95 ve 97. maddeleri gereği “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” görevi gereği paylaştıklarını belirtti.
Baro yönetimi haklarındaki “Terör örgütü propagandası yapma” ve “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamalarını reddetti ve açıklama metninde “Türkiye Cumhuriyeti ve kurumlarına yönelik hiçbir olumsuz ifade ve suçlamanın yer almadığını” savundu.
Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri 7 Ocak’ta başsavcılığa ifade verdi.
/BBC/