Yasal düzenlemeler olmadan Kürt sorununun çözülemeyeceğini vurgulayan KONGRA-GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, iktidarın “silahları bırakın” yönündeki açıklamalarında dair “Silahlanma gerekçeleri ortadan kalkmadan silah bırakılmaz” dedi.
KONGRA-GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, PKK Lideri Öcalan ile yapılan görüşmeleri, İmralı’dan gelen mesajları ve iktidarın “silahları gömün” yönündeki açıklamalarını Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
İmralı Adası’nda süren görüşmelerin hangi koşullarda ve nasıl başlatıldığını doğru anlamak gerektiğini belirten Kartal, “Yani bu sürecin karakterini ve koşullarını doğru anlamamız gerekiyor. Buna göre yorumlarımızı yapabilmeliyiz” dedi.
Devletin son 10 yılda güvenlik eksenli yürüttüğü “Çöktürme Planının” askeri olarak sonuç almadığını anımsatan Kartal, yine siyasi olarak da bu politikalardan sorumlu hükümetin güç kaybettiğini kaydetti. Hükümetin, yürütülen topyekûn ve olağanüstü savaş nedeniyle de büyük bir ekonomik kriz içerisinde olduğunu belirten Kartal, Türkiye’nin içteki koşullarının yanı sıra Ortadoğu’da; Filistin, Hamas, İsrail, Hizbullah, Suriye, Irak ve İran ekseninde 3’üncü Dünya Savaşı olarak değerlendirilen bir savaş sürecinin yürütüldüğünü belirtti. Kartal, “Bu durum yüzyıllık Kürt imha ve inkar siyasetini yürüten devlet politikalarında korku ve panik yarattı” dedi.
‘GÜÇ EKSENİ ARAP ÜLKELERİNE KAYDI’
Ortadoğu’da 10 yıl önce Suriye’de yaşanan Arap Baharı sürecinde Rojava Devrimi’nin ortaya çıktığını ifade eden Kartal, “Şimdi yeni bir süreç, yeni devrimler, yeni kazanımlar Kürdistan’ın diğer parçalarında da olabilir. Türkiye yönetiminde, Uluslararası güçler, Ortadoğu’da Kürtlerle kendi çıkarları temelinde ilişkilenebilir korkusu var. Türkiye yönetimi şunu da fark etti; Ortadoğu’da ki bu gelişmeler içerisinde Türkiye’nin stratejik konumunu eskisi gibi koruyamadığını, yani bazı temel konularda Türkiye’nin stratejik öneminin azaldığını fark etti. Hem yeni enerji hattında, hem de NATO’nun Yunanistan ve Kıbrıs’ta geliştirdiği yeni askeri stratejiler konusunda ve son süreçte İsrail’in Arap ülkeleriyle geliştirdiği ‘İbrahimi Anlaşma’ kapsamındaki yeni ittifaklar ve yine bu çerçevede Suriye’de-her ne kadar Türkiye otoban haline getirildiyse de-çeteler için rol ve misyon Sudi Arabistan ve Arap ülkelerine verildi. Türkiye kendisine biçilen eski stratejik öneminin kalmadığını görüyor ve bir korku, panik içerisindedir. Onun için ‘Başkaları Kürtlerle ilişkilenmeden ben ilişkileneyim’ arayışında. Bu ilişkilenmeyle birlikte Kürt siyasal hareketini kontrol altına alarak, kendi kontrollerinde bir süreç geliştirmek yaklaşımındadırlar. Fakat burada çözüm noktasında ikna olmuş, çözüm noktasında netleşmiş bir tablo yok. Fakat böyle bir ilişkilenme İmralı’da Önder Apo ile yapılmış olması önemlidir” diye belirtti.
‘HER 2 GÖRÜŞMEDE DE DEVLET HEYETİ VARDI’
Kamuoyuna yansıyan görüşme detaylarından edindiği izlenimlere dair de Kartal, İmralı’daki her 2 görüşmede de devlet yetkililerinin olduğunu belirterek, “Devlet ve Önder Apo uzun görüşme, tartışma ve müzakerelerden sonra kendi aralarında belli sonuçlara vardı. Anlaşılan ilk olarak uzun bir yol haritasından ziyade adım adım ve etap etap yürüyorlar. Bu noktada da ikinci görüşmenin de bu şekilde yapıldığı anlaşılıyor. O açıdan süreci doğru anlamamız gerekiyor. Yüzyıllık inkar ve imha politikalarından sonuç alamamış, son on yılda yürütülen olağanüstü ‘Çöktürme Planı’ndan sonuç alamamış bir devlet gerçeği var. Önder Apo’ya gidiş, adını ne koyarlarsa koysunlar ne söylerlerse söylesinler ama Önder Apo ile görüşme sürecidir. Klasik anlamda bildiğimiz bir müzakere süreci değil. Yani üçüncü taraf veya masada başkaları falan yok. Devlet heyeti ve halk adına da Önder Apo var. Tartışmalar yürütülüyor ve gelen heyete adım adım her seferde sonuçlar iletiliyor. İkinci görüşmede kamuoyuna açıklama yapılacaktı ama yapılmadı. Anlaşılan odur ki devlet, Önder Apo’ya bazı şeyleri ve bazı mesajları söylemesi konusunda ısrar ediyor. Önder Apo ise bu konuda son derece net. Kürt sorunun çözümünde yasal altyapı oluşturulmadan, devletin baskı ve talepleri çerçevesinde bir çağrının olmayacağını tutumuyla anlatıyor” diye konuştu.
Kendilerine bu konuda gelen bir bilginin olmadığını fakat Abdullah Öcalan’ı tanıdıklarını ifade eden Kartal, “Önder Apo, adım adım büyük bir sağduyuyla bu süreci ‘nasıl geliştirebilirim’ arayışı içerisinde olacaktır. Bu süreçte hemen konuşuldu, işte yarın öbür gün ‘bu bitti, çağrılar olacaktır’ demek doğru değil. Bu böyle bir süreç değil. Görüşme, tartışma, kamuoyu yaratma adım adım ilerleyen bir süreç olarak anlamalıyız. Hemen ve çok çabuk bir pozitif olumlama veya çok acele ‘bu iş oldu kapandı’ gibi değerlendirmeler doğru değildir. Sürecin taleplerini ve bu sürecin yürütme tarzını değerlendirerek, olaya sağduyulu yaklaşmalıyız” dedi.
‘PKK BİR SONUÇTUR’
“PKK’nin tasfiyesi” yönündeki açıklamalara değinen Kartal, “PKK şüphesiz bir neden değil, bir sonuçtur. Yani devletin kuruluşundan itibaren yürüttüğü inkar ve imha politikalarının sonucudur. 1923’ten önce Kürtler, Kurtuluş Savaşı sürecinin bir birleşenidir. Parlamentoda ‘Özerklik Yasası, Oturum Yasası’ gündemdedir. Her tarafta Kürtler-Türkler ortak tarih dile geliyor. Kürtler de bu temelde sürece kendilerini katıyorlar. Fakat Lozan’dan sonra (Cumhuriyet) tam tersine 1924 Anayasası’yla, o zamanki yeni Cumhuriyet’in temsilcileri olan yöneticilerin bölünme paronayası korkusu vardı. Cumhuriyet kurulduktan sonra bu sefer ‘Kürtlere ihtiyaç yok’ anlayışıyla tekçi, inkarcı, bölünme paronayası yaratan bir siyaset esas alındı. Bu siyaset, inkar ve imha politikaları da Kürt isyanlarını doğurdu. Kürt isyanları büyük soykırım, büyük katliamlarla sonlandırıldı. PKK bu tabloya karşı çıkan bir sonuçtur. Yani PKK’nin ortaya çıkış nedeni budur. PKK olmasa başka bir şey olur. Bu tablo olduğu sürece mücadele sürer. Kürtlerin imha ve inkara karşı özgürlük arayışları hep olur” ifadelerini kullandı.
‘GEREKÇE ORTADAN KALKMADAN SİLAH BIRAKILMAZ’
Kürt halkının özgürlük taleplerinin imha, inkar ve yok etme ile yüz yüze kaldığının altını çizen Kartal, “Dolayısıyla yasal ve siyasal mücadele yürütme koşullar yok. Yani Kürt sorununa ilişkin konuşanlar tutuklanıyor, ağır cezalar alıyor veya katlediliyor. İnkar, imha ve soykırım tablosu var. Kürt sorunu inkar edilen, yok sayılan bir halkın adalet talebidir. Hak, hukuk, yasal taleptir. Bu taleplerde bulunanlar katlediliyor, ortadan kaldırılıyor ve cezalandırılıyor. Dolayısıyla bu tabloya karşı yani devletin silah zoruna, devletin şiddetine, devletin zor gücüne karşı tabi Kürt sorununu çözme iddiasıyla ortaya çıkan PKK de silahlanmayı esas almak zorunda kaldı. Ancak bununla ayakta durabilir ve bununla ilerleyebilir. PKK’nin silahlanmasının nedeni de budur.” Kartal, “silahlanma gerekçeleri” ortadan kaldırılmadığı sürece ve silah devletin elinde bir siyaset olarak Kürtlere karşı kullanıldığı sürece; Kürt tarafının da kendini korumak amacıyla hep gündeminde olacağını söyledi.
‘YASAL GÜVENCE BU ÇÖZÜMÜN TEK YOLUDUR’
Yasal güvence olmadan sadece sözlü olarak söylenen hiçbir şeyin inandırıcılığının olamayacağının altını çizen Kartal, “AKP 2013-2015 yıllarında yaklaşık iki buçuk yıl bir süreç yürüttü. Dolmabahçe Mutabakatı’yla da bir düzeye ulaştı ama buna rağmen Erdoğan, ‘Hiç bir şeyden bilgim yok, yapılan her şey benim bilgim dışında yapılmış’ diyerek, her şeyi inkar etti ve masayı devirdi. Şimdi onun için de yasal güvence bu sürecin, yani Kürt sorununda çözümün tek yoludur” diye konuştu.
‘HERKESE GÖREV DÜŞÜYOR’
İmralı sürecini yürüten herkesin yargılandığını da hatırlatan Kartal, o dönem yapılan görüşmelerin tamamının AKP hükümetinin kontrolünde yapıldığını anımsattı. Kartal, şunları kaydetti: “Fakat sonunda hepsi cezalandırıldı. Bu açıdan Başkan Apo birinci görüşmede parlamento başkanı ve parlamentoda görevli siyasi partilere yönelik konsept başlattı. Parlamento dışında siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri ve bunlarla görüşmeler sadece Başkan Apo’nun kararı değil. Bu Başkanla (Abdullah Öcalan) ve devlet adına görüşme yapan heyetlerin ortak kararıdır. Belli bir tartışma, görüşme, müzakerelerin sonucunda aldıkları kararları, Başkan Apo devletin yöneticilerinin de, temsilcilerinin de olduğu masada DEM Parti heyetine sunuyor. Görüşmelerin formatı budur. Bu açıdan yasal süreç gelişmelidir. Olmazsa bu konuda inandırıcılık ve güven olmaz. Zaten bu açıdan da hem parlamento hem parlamento dışında yani sürecin gelişmesi konusunda herkese bir görev düşüyor.”
Kartal, Kürt sorununda çözümün ancak Türkiye’nin demokratikleşmesi ve halkların eşit birliğiyle mümkün olabileceğini belirterek “Bu süreç yalnızca AKP-MHP iktidarına bırakılamaz. CHP başta olmak üzere tüm siyasi partiler, sivil toplum, meslek odaları, basın ve halkın katılımıyla demokratik bir platform oluşturularak yürütülmelidir. Demokratik Türkiye perspektifi, Kürt ve Türk halklarının stratejik birliğini esas almalıdır. Türkiye, Lozan’ın katı ulus-devlet anlayışını aşarak demokratik bir model geliştirmelidir. CHP, kurucu parti kimliğiyle bu sürece öncülük etmelidir. AKP-MHP’nin dar siyasetine karşı demokratik özgürlükleri ve toplumsal barışı öncelemelidir. Aksi halde, bölgesel çalkantılar ve iç çözümsüzlük Türkiye’yi daha derin krizlere sürükleyecektir. Bu nedenle herkese çağrı yapıyoruz: Özellikle de kamuoyunun desteğini yaratmak için herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırıyoruz” diye konuştu.
MA / Müjdat Can – Delal Akyüz