Avrupa Parlamentosu’nda devam eden 18. Kürt Konferansı’nda, Lozan Antlaşması ve sonuçları tartışıldı. Zürih Üniversitesi’nden Hans-Lukas Kieser, yaptığı sunumda “Lozan Antlaşması ile çoğulcu Anadolu projesi çöpe atıldı; üniter, merkeziyetçi ve milliyetçi bir Türkiye profili öne çıktı” dedi.
Avrupa Türkiye Yurttaş Komisyonu (EUTCC) tarafından Avrupa Parlamentosu’nda bu yıl 18’incisi düzenlenen Kürt Konferansı ikinci gününde devam etti. “Avrupa Birliği, Türkiye, Ortadoğu ve Kürtler” başlığı altında organize edilen konferansın ilk oturumunda Lozan Antlaşması ve sonuçları masaya yatırıldı.
KIESER: LOZAN TAM BİR FELAKET OLDU
Leipzig Üniversitesi’nden Nil Mutluer’in moreratörlüğünde yapılan oturumda Zürih Üniversitesi’nden Hans-Lukas Kieser, “Lozan Antlaşması: Tarih ve Siyasi Süreklilikler” başlıklı bir sunum yaptı.
Bugünkü sorunlarının kökeninde Lozan Antlaşması’nın var olduğunu dile getiren Kieser, sonuçlarını “tam bir felaket” olarak tanımladığı antlaşma ile yerel toplulukların haklarının çöpe atıldığını belirtti.
‘ÇOĞULCU ANADOLU PROJESİ ÇÖPE ATILDI’
Kieser, gösterdiği bir harita ile Türkiye ve Kurdistan’daki demografik değişim politikalarına dikkat çekerek, Kürtlerin bu anlaşma ile “azınlık haklarına sahip olmadan azınlık haline getirildiğini” ifade etti. Kieser, “Lozan Antlaşması ile çoğulcu Anadolu projesi çöpe atıldı; üniter, merkeziyetçi ve milliyetçi bir Türkiye profili öne çıktı” dedi.
Nazilerin Türk devletinin uygulamalarından nasıl esinlendiğine dair bazı tanıklıklar da paylaşan Kieser, “Naziler bu çok iyi anladılar” diye konuştu.
YASİN SUNCA: SORUNUN TEMELİNDE SÖMÜRGECİLEK VAR
Bielefeld Üniversitesi’nden Jan Yasin Sunca ise, sunumundu Kürt meselesinin aynı zamanda bölgedeki bir “barışsızlık meselesi” olduğunun altını çizerek, bu sorunun altında yatan nedeninin “sömürgecilik” olduğunu vurguladı.
Yasin Sunca, “Kürt meselesi aslında uluslararası bir meseledir. Ortadoğu’daki ulus-devletler sorunu, Kurdistan’ın sömürgeleştirilmesiyle bağlantılı” ifadelerin kullandı.
‘KÜRTLERİN KAZANIMLARI TEHDİT OLARAK ALGILANIYOR’
Sorunu “etnik milliyetçilik” olarak tanımlamanın tarihi adaletsizliği gözardı edeceğini belirten Yasin Sunca, bu bakış açısının “ayrılıkçılık” ve “terörizm” gibi tanımlamalara götürdüğünü ifade etti. Sunca, “Kürtler için herhangi bir kazanım bölgedeki devletler tarafından bir tehdit olarak algılanıyor” derken, devletlerin kendi adaletsizliklerine meşruiyet kazandırmaya çalıştığını kaydetti.
‘KÜRTLER, BATI İLE SAVAŞMIYOR’
Kürtler tarih boyunca adaletsizliğe maruz kaldığını söyleyen Sunca, “Eğer direnişiniz de cezalandırılıyorsa, o zaman her dakika bir adaletsizliktir” diyerek, PKK’nin terörist örgütler listesine alınmasına dikkat çekti. Paris’te 2013 yılında üç Kürt kadın devrimcinin katledilmesinin de Kürt meselesinin sadece bir güvenlik meselesine indirgenmesiyle bağlantılı olduğuna işaret eden Sunca, “Kürtler; Batı ile savaşmıyor, kendi özgürlükleri için mücadele ediyor” dedi.
Sunca, Kürtlerin demokratik projeleri ve hayata geçirdiği çözümlerden de bahsetti.
DİCLE: TÜRK DEVLETİNİN KODLARINDA ÇÖZÜMSÜZLÜK VAR
İlk panelin son sunumunu gazeteci Amed Dicle, “Avrupa ve Kürt Sorunu: Tarihsel Sorumluluk ve Beklentiler” başlığı altında yaptı. Amed Dicle, Kürtçe sunumunda Kürtler ve çözüm arayışlarında Avrupa faktörünü değerlendirirken, Kürtlere karşı inkar ve imha ile geçen bir yüzyıla dikkat çekti. Dicle, “Bugün 40 milyonu aşkın bir nüfusa sahip olan Kürtlerin, devletsiz en büyük halk olarak varlığı sürdürmesi ve politik bir aktör olması, uzun süredir verilen mücadeleler sonucu gerçekleşti” dedi.
1984’te başlayan son savaş halinin üzerinden 40 yıl geçtiğine işaret eden Dicle, “Savaş gerçeği ne devlet katında ne de hükümetler nezdinde kabul edilmedi. Ama devletin bütün kurum ve kuruluşları ve toplumsal uzam bu savaşa göre dizayn edildi” şeklinde konuştu. Dicle, “Türkiye devletinin kodlarında çözüm değil, çözümsüzlük var” vurgusunda bulundu.
Kürtlerin 2011’de Suriye iç savaşının başlamasıyla aldığı pozisyon ve kazanımlarından bahseden Dicle, “Şu an Rojava’da uygulanan Rojava Sözleşmesi yani Rojava Anayasası, Ortadoğu tarihi boyunca görülmüş bir şey değil. Bundan daha iyi bir taslak, halklar ve demokrasi için daha iyi bir sözleşme var denemez” şeklinde konuştu.
‘AB ÇÖZÜMÜ DESTEKLEMELİ’
Dicle, “Kürtlerin, Ortadoğu’da hayata geçirmek istedikleri barış ve birlikte yaşam projesini desteklenmelidir. Ancak bu desteğin önünde güncel politik hesaplar ve ticari ilişkiler bir engel olarak durmaktadır” diye ekledi. Amed Dicle, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’de Kürt sorununun çözümü sadece ekonomik sorunları değil, politik sorunları da çözecektir. Avrupa Birliği’nin, bir ‘Barış Adası’ olarak kalabilmesi için Türkiye’deki Kürt szorununun çözümü mutlaka sağlanmalıdır. Bu bölgesel bir barış hareketini de ortaya çıkarabilir.”
/Mezopotamya Ajansı/