Ek zam beklentisi boş çıktı
Enflasyon yüzde kaç?
Türkiye altıncı sırada
Türkiye, yüzde 47’lik enflasyon oranıyla Arjantin (yüzde 166), Suriye (yüzde 120), Güney Sudan (yüzde 107), Filistin (yüzde 89) ve Zimbabve’den (yüzde 57) sonra dünyada en yüksek enflasyona sahip altıncı ülke. Açıklanan asgari ücret zam oranına en yakın enflasyon oranı ise Angola’ya (yüzde 28,41) ait. Angola’yı yüzde 25,5 ile Mısır, yüzde 25,3 ile Haiti, yüzde 24,9 ile Burundi takip ediyor.
DW Türkçe’ye konuşan iktisatçı Prof. Dr. Oğuz Oyan, Ocak 2023’te 17 bin lira olan asgari ücretin o dönemki satın alma gücüne tekrar kavuşması için yüzde 61 dolayındaki 12 aylık ortalama enflasyona artırılarak 27 bin 356 lira olması gerektiğini aktarıyor.
“Bu bir aldatmaca”
“Şimdi bize diyorlar ki enflasyona ezdirmedik. Resmen dalga geçiyorlar. İnsanların aklıyla alay ediyorlar” ifadelerini kullanan Oyan, “Ne demek istiyor? ‘2025 enflasyon tahmini Orta Vadeli Program’da 17,5, Merkez Bankası’nın yüzde 21. Biz ne verdik, yüzde 30’ diyor. Demek ki bu bir aldatmaca. Bir kere bu yılki enflasyon kaybını telafi etmedi” diye ekliyor.
İktidarın “faiz sebep, enflasyon sonuç” önermesine dayanan politikasının bedelini geniş halk kitlelerinin ödemeye devam ettiğini ifade eden Oyan, “Bu yeni program da ücretler sebep, enflasyon sonuç diyor. Ne diyordu Erdoğan? Faiz sebep, enflasyon sonuç. Şimdi faiz yüksek de olsa sebebi olmuyor. Bu sefer ücretler sebep. Ancak ücretler hiçbir zaman enflasyonun önüne geçmiyor” diye konuşuyor.
Temmuzdan sonra neden arttı?
Türkiye’de enflasyonun nedeninin ücretler olmadığını anlatan Oyan, temmuzda asgari ücrete artış yapılmamasına rağmen aylık enflasyon artışlarının yüzde 3’ü bulduğunu belirtiyor. Ücret artışlarının enflasyonun gerisinden geldiğini, enflasyon olduğu için ücretlere bu artışların yapıldığını vurgulayan Oyan, diğer yandan Türkiye’de enflasyon hedefinin hiçbir zaman tutmadığını ve bu hedeflere göre ücret artışı yapılmasının bu anlamda da yanlış olduğunu söylüyor.
“Mesela 2024 için enflasyon hedefi yüzde 33 idi. Yıl sonunda yüzde 46 olacak” diyen Oyan, ekliyor: “Dolayısıyla ücretler sebep, enflasyon sonuç önermesi tıpkı faiz sebep, enflasyon sonuç önermesi gibi yanlıştır, hatalıdır. Türkiye’de enflasyonun sebebi aşırı karlar. Ücretliler milli gelirin üçte birini alıyorlar ama gelir vergisinin üçte ikisinden fazlasını, dörtte üçünü ödüyorlar.”
Neden şimdi bu zam?
Asgari ücrete enflasyonun altında yapılan zam, Türkiye tarihinde ilk kez gece saatlerinde açıklanan bir kararla duyuruldu. Komisyonda ücret müzakere edilmeden karar hükümet tarafından açıklandı.
Oğuz Oyan’a göre Suriye olayının Türkiye’ye yansıması, asgari ücretin düşük tutulmasıyla doğrudan bağlantılı.
Erdoğan’ın “Suriye Fatih’i” güzellemesi üzerinden emekçilerin gönlünü kazanmaya çalıştığını düşünen Oyan, “Bu rüzgarı arkasına alarak, ‘güçlendim, kimse bana gıkınızı çıkaramaz, nasılsa seçim de yok’ hesabı üzerinden yapılan bir artıştır” diyor.
DW Türkçe’ye konuşan çalışma ekonomisi uzmanı Dr. Özgür Müftüoğlu ise asgari ücrete temmuz ayında yapılacak bir artışın seçim yatırımı olarak kullanılabileceği görüşünü paylaşıyor:
“Suriye’de güçlü bir hikaye yaratılırsa, bir de üzerine temmuzda altı aylık, yüzde 30-40 gibi bir zam da yapılırsa, emekçiyi ezdirmedik denip oradan da seçime gidilebilir.”
“Teşhis de tedavi de yanlış”
“Ekonomi yönetimi diyor ki ücretleri kısarsam talebi azaltırım. Böylece enflasyonu düşürürüm. Ama Türkiye’deki enflasyon talep enflasyonu değil” diyen Müftüoğlu, dolayısıyla kamuoyunun önüne koydukları teşhisin yanlış olduğunu ve tedavinin de soruna çözüm olacak bir yönü olmadığını vurguluyor.
Müftüoğlu, yapılan zamda iş dünyasının yanı sıra uluslararası sermayenin ve uluslararası kuruluşların taleplerinin dikkate alındığını düşünüyor.
Türkiye’de darbe dönemlerinde bile satın alma gücünün bu kadar gerilemediğini söyleyen Müftüoğlu, “Ondan sonra zaten görüyoruz ki sağ partiler bile artık buna sessiz kalamaz hale geldi. Onlar bile bir ucundan da olsa tepki veriyorlar” diyor.
“Örgütlenme konuşulmalı”
Öte yandan bu kadar düşük bir artışa şaşılacak bir durum olmadığını belirten Müftüoğlu, çünkü bu artışın hem AKP iktidarının 22 yıldır uyguladığı programla uyumlu olduğunu hem de son orta vadeli programda bunun öngörüldüğünü ifade ediyor.
Sonuç olarak bugün gelinen noktanın işçi sınıfı açısından çok ciddi bir yenilgi olduğunu ve bunun da toplumsal muhalefetin zayıflığından kaynaklandığını vurgulayan Müftüoğlu, “Buradan nasıl dönülür? Siyasi iktidarın ne yapacağı, hangi politikaları izleyeceğinden ziyade nasıl örgütlenme özgürlüğü açılabilir? Gerçek bir örgütlenme, sarı sendikalarla değil, gerçekten işçiyi temsil eden örgütlülükler nasıl oluşturulabilir? Nasıl bir mücadele verilir? Bence bunun konuşulması, bunun esas gündeme getirilmesi lazım” diye konuşuyor.
“Sosyal korumaya ödenek artmalı”
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Merkez Direktörü Prof. Dr. Hakkı Hakan Yılmaz da yüzde 30’luk asgari ücret artışının yetersiz olduğunu ve sosyal koruma destekleri gibi ücret dışı gelirlere ihtiyacı artıracağını belirterek 2025 yılı merkezi yönetim bütçesinde bu anlamda bir revizyon yapılması gerektiğine işaret ediyor.
Yılmaz, “2025 yılı merkezi yönetim bütçesinin acil revize edilerek sosyal koruma programlarına daha fazla ödenek ayrılması ve bunun finansmanın da uzlaşılan bir servet vergisi ile kurumlar vergisine yönelik yapısal reformlarla elde edilecek gelirlerden karşılanması gerekiyor” diyor.