“Anlaşılan çözüm süreci görüşmelerinin devam ettiği bir zamanda Öcalan devre dışı bırakılmak istenmiş. Ama kendisinin bunun farkında olmadığı anlaşılıyor.”
HDP’nin önceki dönem eş genel başkanlarından Selahattin Demirtaş’ın Kobani davasının duruşmasında söylediği “bana çözüm sürecinde Öcalan’ın yerine geçmem teklif edildi” ifadesi, hepimize yeniden 2013-2015 yılları arasındaki Çözüm Sürecini hatırlattı.
2014 yılı Ağustos ayının başlarında MİT müsteşarı Hakan Fidan, İmralı Heyeti üyesi ve HDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder aracılığıyla Demirtaş’a görüşme talebi iletiyor.
Demirtaş, görüşme talebini ve öneriyi “İmralı heyetinin yeterince görüştüğünü, bir eş başkan olarak kendisinin çok hayati bir gündem olmadıkça görüşmesinin ahlaki olarak yanlış, siyaseten de doğru olmayacağı” gerekçesiyle reddediyor.
Mahkemede “benden küçük bir Öcalan çıkarmaya çalıştılar. Biz biziz, Öcalan Öcalan’dır. Öcalan’ın Ortadoğu siyasetini etkileyecek gücü ve misyonu var. Biz de halkın siyasi temsilcileri olarak parlamentoda çözüm aktörüyüz” değerlendirmesinde bulundu.
Görüşme talebini, Sırrı Süreyya Önder gazeteci İsmail Saymaz’a verdiği demeçte doğruluyor. Keza yurtdışında yayınlanan İmralı Notları kitabındaki “Siyaset Öngörebilmektir” başlıklı 15 Ağustos 2014 tarihli görüşme tutanakları da bu gelişmeleri doğruluyor.
Sırrı Süreyya Önder, talebin konusunu İsmail Saymaz’a “Sürecin ve tarafların rol ve işlevleri, genel gidişatın değerlendirilmesi” olarak açıklamış.
Dicle’nin kitabında Öcalan Demirtaş’ın görüşme talebini reddetmesini eleştirdiği üç sayfalık bölümde bu konuya dair bir şey söylemiyor. Hakan Fidan’a verdiği öneme ve Selahattin Demirtaş’ın daha girişken olmasına vurgu yapan değerlendirmelerde bulunuyor.
Anlaşılan çözüm süreci görüşmelerinin devam ettiği bir zamanda Öcalan devre dışı bırakılmak istenmiş. Ama kendisinin bunun farkında olmadığı anlaşılıyor.
Bu tür şeyler AK Parti döneminde ilk kez olmuyor. Bunları kısaca hatırlatacağım. Önce sözü edilen döneme ilişkin bazı hatırlatmada bulunacağım.
2014 Ağustosundaki gelişmeler
Recep Tayyip Erdoğan 10 Ağustos 2014’te cumhurbaşkanı seçildi. Ahmet Davutoğlu AK Parti Genel Başkanı oldu ve Başbakanlık koltuğuna oturdu.
Çözüm sürecinde devlet adına yürütülen çalışmaları koordine eden Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı görevine, MİT müsteşar yardımcısı ve İmralı görüşmelerini yürüten Muhammed Dervişoğlu getirildi.
Çözüm sürecine ilişkin İmralı Heyeti’nin genişletilmesi, İmralı koşullarının müzakere çalışmalarına uygun hale getirilmesi ve en önemlisi hükümetin yol haritasının netleştirilmesi gibi konular hala sonuçlanmış değildi.
Çözüm süreci kanunu diye adlandırılan 10 Temmuz 2014 tarihli 6551 sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun çıkarılmış, ama yürütülmesine dair 1 Ekim 2014 tarihli 6833 sayılı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve diğer bakanların imzasını taşıyan Bakan Kurulu kararı daha çıkarılmamıştı.
14 Ağustos 2014 tarihinde yapılan İmralı görüşmesinde bütün bu konular tartışma konusu. 18 aydır süren çözüm sürecinin ilk aşamasında hükümet tarafından atılması gereken adımların neredeyse hiç biri atılmamış.
Görüşme notlarında, MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın seçim sonrası Dış İşleri Bakanı olması ihtimalinden söz ediliyor, ama Demirtaş’a yapılan teklifin içeriğinden söz edilmiyor.
Öcalan hükümeti sertleşen bir dille eleştiriyor, bakan Beşir Atalay’a, özel olarak hükümetin yavaştan alan, savsaklayan tutumundan rahatsızlık duyduğunu ve bunun risklerinin hükümete iletilmesini istiyor.
Hükümetin yol haritasını belirleme çalışmalarının sürdüğü bir dönemde, Selahattin Demirtaş’a yapılan öneri dikkat çekici. Hakan Fidan’ın önerisinin, hükümetin ve Cumhurbaşkanının bilgisi olmadan yapılmasının ihtimali yok.
Farklı muhatap belirleme girişimleri
Bu gelişmelerden kısa bir süre önce 4-5 Haziran 2014’te, AK Parti Ar-Ge Başkanlığının Diyarbakır’da düzenlediği ‘Gelişen Türkiye İçin, Yeni Türkiye’nin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci’ çalıştayı yapılmıştı, çalıştaya ben de katılmıştım.
Çalıştayın açılışını çözüm sürecinden sorumlu Bakan Beşir Atalay yaptı. Bugün HDP Diyarbakır il binasının önünde oturan aileler ilk o günlerde Diyarbakır Büyükşehir belediyesi önüne çadır kurmuşlardı. Atalay, belediye başkanının ailelere sahip çıkmadığından şikâyet ederek HDP ve BDP’ye sorumlu davranma çağrısı yaptı. Gerekirse HDP’yi devre dışı bırakıp Öcalan ve Kandil ile süreci doğrudan yürütmekten söz etti.
Bilindiği gibi çözüm sürecinde İmralı’ya giden HDP heyetinin bileşimi birkaç kez tek taraflı değiştirildi. Oslo ve Milli Birlik ve Kardeşlik sürecinde de benzer girişimler yaşanmıştı.
Oslo görüşmelerinde benzer şeylerin yaşandığı, Amed Dicle’nin yurtdışında yayınlanan 2005-2015 Türkiye –PKK Görüşmeleri kitabında iddia ediliyor.
3 Temmuz 2008 tarihinde Cenevre’de yapılan toplantıda, devlet heyetinden MİT müsteşar yardımcısı Ayfer Yıldırım görüşme masasında bir an baş başa kaldıkları PKK temsilcileri Remzi Kartal ve Zübeyir Aydar’a e-posta adresini vererek, uluslararası aracı kurumu devreden çıkararak görüşmek isteklerini iletiyor.
Kartal ve Aydar üçüncü göz olmadan görüşme yapmayacaklarını söyleyerek teklifi reddediyorlar. Benzer biçimde yine Oslo döneminde YNK Başkanı ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye devreye girmesini Oslo görüşmelerini sona erdirmek istediklerini iletiyorlar. Talebin PKK’ye iletmesiyle Oslo sürecinin bilgisini edinen Talabani öneriyi nazikçe geri çeviriyor.
AK Parti döneminde çözüm arayışları kapsamında atılan ilk adımlardan birisi Celal Talabani aracılığıyla 2006 Eylül ilk günlerinde gerçekleşen Demokratik Toplum Partisi Eş Genel Başkanı Ahmet Türk ile dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’in görüşmesi. Konu tek taraflı ateşkes. Kandil ateşkes kararının Öcalan’ın kararına bağlı olduğu yanıtını veriyor.
2009 yılı yaz aylarında başlatılan Milli Birlik ve Bütünlük Açılımı döneminde de aynı sorun yaşanıyor. Ağustos ayının ilk günlerinde Demokratik Toplum Partisi Genel Merkezinde Eş Genel Başkanlar Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk ile görüşen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a “çözüm için biz her şeye varız, ama silahları susturmanın muhatabı Abdullah Öcalan” yanıtı veriliyor. Süreç ilerletilemiyor.
Geleceği doğru ve sağlam inşa edebilmek geçmişin tecrübelerinden doğru dersler çıkarmakla mümkün olabilir.
Bunların başında, karşı tarafının temsilcisini belirleme girişimlerinin süreci risk altına soktuğu ve zorlaştırdığı gerçeği geliyor. AK Parti bunu sürekli yaptı. Barış isteyenlerin veya çatışma çözümü çalışanların muhatap tercih etme hakkı yoktur.