Günay Aslan: Bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz…

Yazarlar

‘İçindeki hızı düşür; yavaşla ‘ diyor bilge… 

‘Yavaşla çünkü, hızla harcadığın ve elinden kaçırdığın zamanı çok özlesen de bir daha bulamayacaksın…‘

İnsana ait tek şeyin zaman olduğunu söyleyen, ‘yavaşlamayı ve haz alarak yaşamayı‘ öneren bilge böyle diyor ama, bencil ve doyumsuz insan da kendisine ait sınırlı zamana çok şey sığdırmak, çok şey yaşamak istiyor…

Hayatın kaçınılmaz sonunun sonsuz boşluk olmasına rağmen yaşadıklarının ve kazandıklarının (!) yanına kar kalacağını düşünen insan, zamanın hızını düşürmek, yavaşlamak, tadını çıkararak yaşamak yerine sürekli koşmak, koşuşturmak suretiyle ‘bir trajedi kahramanı’ gibi yaşamayı tercih ediyor.

Şartlar, genetik alışkanlıklar ya da öğrenilmiş davranışlar yüzünden kaçırdığı ne varsa telafi etmek ve artık bir amaç, bir yaşam biçimi haline gelmiş her şeyin fazlasını elde etmek arzusuyla çırpınıyor ve yıkıcı bir duygunun esareti altında  ömür tüketip, iz bırakmadan çekip gidiyor…

Öte yandan bilge, ‘yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki olduğunu’ da söylüyor. 

‘Bir şeyi anımsamak isteyen yavaşlıyor, unutmaya çalışan ise zamandan ve bulunduğu yerden hemen uzaklaşmak istiyormuş gibi elinde olmadan hızlanıyor’ diyor.

Yavaşlığın derecesinin an’ın yoğunluğuyla, hızın derecesinin de unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılı olduğunu belirtiyor… 

Sonsuz boşluğun hızlanmayı seçenlere sadece alaycı bir biçimde gülümsediğini, ne yaşarsa yaşasınlar an’ı kaçırdıkları ve ‘zaman canisi’ olarak hatalı yaşadıkları için sonunların ‘kötü’ olacağı uyarısında bulunuyor…

Bilgeye göre, içinde zamanı imha güdüsü taşıyan, yıkıma hasredilmiş biri zamanı ve hayatı kullanamaz hale geldiğinde yaşama hatasını anlamakta geç kalacak, acı ve pişmanlıklarla dolu berbat bir sonla karşılacaktır…

İnsanı bir hayata bağlayan ve aynı zamanda onu hükmedemediği zamanın kölesi yapan evrenin sonsuz boşluğunda bir ‘mukadderat soytarısı’ gibi dünyadan geçip gidenlerin ve dolayısıyla sonsuz boşlukta kaybolup gideceklerin vakit varken hızlarını düşürmelerini, yavaşlamalarını ve hep aynı korkuyu taşımak, sürekli daha fazlasını sayıklamak yerine, kendileri hakkında ‘olgun’ bir kanaat oluşturmalarını ve insan olma rüyasına sadık kalmalarını salık veriyor…

Sonunda elde sadece kocaman bir boşluk kalacağına göre, sakinlik ve dinginlik duygusu içinde, içgüdüsel olarak değil, tutuklu bir biçimde yaşayarak hayatı bir armağana dönüştürme şansını kullanmak gerektiğinin altını çiziyor…

Son yıllarda bilgenin öğüdüne uygun bir biçimde içimdeki hızı düşürmeye, yavaşlamaya çalışıyorum ancak, her defasında bunun kolay olmadığı gerçeğiyle karşılaşıyorum…

Güdülerden, hayallerden özgür olmaya çalıştığım her defasında köleliğin yeni bir biçimini ürettiğimi fark ediyor, hayretler içinde kala kalıyorum. 

Tam manasıyla özgür olabilmek için ‘telef’ olmayı göze almak gerektiğini görüyorum ama, bunu göze almak, hele bu yaştan sonra kolay olmuyor.

Bilgenin dediği gibi, ‘hayatı yaşamak yerine yaşıyormuş gibi yapmak daha az gülünç olduğundan’ her defasında kararsız kalıyor, eski alışkanlıklarda, öğrenilmiş davranışlarda çakılıp kalıyorum.

Bunun kederli bir ömrün yaraladığı ruhumu hafiflettiğini ve acılarla yıllanmış yüreğime ferahlık verdiğini hissediyor, ya da öyle düşünüyorum. 

Sonun ‘kötü’ olacağını bildiğim halde bilgenin öğüdüne uymakta zorlanıyorum. İçimdeki hızı düşürmeye, yavaşlamaya çalışsam da yapamıyorum.

Diğer yandan bazı şeyler yolunda gitmese de, yolunda giden, düzelme eğilimi gösteren şeyler de olmuyor değil. 

Zira artık yaşlılık diye bir gerçek var yaşlılıkta güzel olan; hayallerin yerini hatıraların alması, geçmişin inatçı bir keçi ve şefkatli bir kedi gibi her gece sizinle sabahlıyor olmasıdır…

Yaşlılığı güzel kılan, bir günlük ömrünüz de kalsa bile içine doğduğunuz ailenin sıcaklığıyla uyanmanız; sizi bekleyen boşlukta kanat açan anne ve babanızın kokusuyla günü karşılamanızdır…

Güzel olan ailenin ömrün karşılığı olmasıdır…

*

Bugün babamın 28’inci ölüm yıldönümü ve dünden bu yana yine özlem damlıyor yüreğime…

** ‘Bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz…’ /ahmet telli/

İlginizi Çekebilir

Temel Demirer: Sinemamızın Dervişi: Aytaç Arman
Hasip Kaplan: Aranan Muhalefet

Öne Çıkanlar