Günay Aslan: Çözüm ölüm mü?

Yazarlar

Almanya’da ilticacı olmasına rağmen Türk istihbaratı tarafından bir Doğu Avrupa ülkesinden Türkiye’ye kaçırılan, günlerce işkencede kalan, kendisi gibi ailesi de barbarca uygulamalara maruz bırakılan ve korsanca bir yargılama sonrası da on yıldan fazla cezaevinde yatan eski bir PKK yöneticisi anlatmıştı:

‘’İşkenceli sorguların birinde karşıma Türk ordusundan bir albay geçti. Sohbet etmek istiyordu. O konuşmak istiyordu ama benim ağzımı açacak halim yoktu. Kanlar içindeydim. Ağzımdan, burnumdan, kafamdan kan akıyordu. Albay bana, ‘bu mesele nasıl çözülecek, sence çözüm ne diye?’ sordu. Ben de benden akan kanı gösterdim ve çözüm bu dedim…’’

‘’Albay bir süre durakladı sonra, ‘Biz de öyle düşünüyoruz, başka bir çözüm, başka bir yol yok. Senelerdir üzerinde düşünüyor, araştırıyor, tartışıyoruz ama devlet olarak önümüzde bundan başka bir yol göremiyoruz. Size haklarınızı versek daha fazlasını isteyeceksiniz. Bir devlet kurmanıza razı olsak da siz rahat durmayacaksınız. Siz rahat dursanız bile Yunanistan, Ermenistan, İran ve başkaları sizi rahat bırakmayacak ve üzerimize salacaklar. Sadece Kürdistan’ı değil, Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış Kürtleri de yönetmek isteyeceksiniz. Kaderimiz sizin elinize geçecek. Siz kazanırsanız biz bir güç olamayız ve hedeflerimize ulaşamayız. Bu bizim sonumuz olur. Buna asla izin vermeyeceğiz’ dedi… Kafamı kaldırdım, yüzüne baktım; korkuyordu…Benden ise kan akmaya devam ediyordu…’’

Türk ordusunun son zamanlarda Kobani’den Kandil’e uzanan geniş bir coğrafyada Kürtlere karşı pervasızca sürdürdüğü işgal ve imha saldırılarıyla ilgili haberlere baktığım her defasında bu anekdotu hatırlıyorum. 

Türk devletinin kuzey ve güney Kürdistan ile Rojava’ya gözü dönmüşcesine saldırması; hiçbir ahlaki, hukuki kurala riayet etmeden önüne çıkan ne varsa yakıp yıkması, uluslararası konjonktürün kendisine sağladığı fırsatlardan istifade içerdeki ve dışarıdaki Kürtlere karşı ahlaksız ve acımasız yeni bir ‘topyekün savaş’ açması tarihsel korkularının hortladığını ve onu teslim aldığını gösteriyor…

Kürt halkının yeniden yapılandırılan Ortadoğu’da özgür olma; dünya uluslar ailesi içinde saygın bir yere sahibi olma ihtimalini yaşamsal bir tehdit olarak algılayan ve bunun önüne geçmek için de iç ve dış bütün imkanlarını kullanan Türk devleti, tek seçenek olarak gördüğü işgal, imha ve ilhak siyasetinde ısrar ediyor.

Geriye dönüşün bütün imkanlarını ortadan kaldırmak suretiyle de bir felaketin kapısını ardına kadar açıyor.

 Ortadoğu’nun jeopolitik tasarımcılarından Amerika ve Rusya ile de bunun pazarlığını yapıyor. Kürtlerden uzak durulması kaydıyla herkese, her türlü tavizi vermeye hazır olduğunu aksi durumda bölgeyi ateşe atacağını, herkesin çıkarlarını sarsacağını söylüyor.

Bunu söylüyor ve ayrıca buna uygun da davranıyor ancak, ne yaparsa yapsın korkularını ve ekonomik, siyasi kırılganlıklarını da gizleyemiyor… 

Kendini olduğundan daha güçlü göstermek için özel gayret sarf etse de, seferberlik halinde her yere müdahale etse de ve psikolojik savaşa hız verse de korkularının derinliğini ve kırılganlıklarının yarattığı hayati riskleri gözlerden kaçırmayı başaramıyor.

Öte yandan kendi geleceğini riske atmasına ve bütün imkanlarını kullanmasına, her şeyi bir tarafa bırakarak sadece Kürtleri darbeleyi amaçlamasına rağmen sonuç alamadığını; Kürtlerin güçlü özgürlük iradesini kırmadığını da görüyor.

Üç parça Kürdistan’da panik halinde saldırması ve saldırılarını yaymaya, şiddetlendirmeye çalışması bunu gösteriyor. 

Türk devleti zamanın kendisi için daraldığını fark ediyor ve bu kısa zaman içinde işgal, imha ve ilhak yolunda çok şey yapmak, çok şeyi başarmak istiyor.  Ateşten bir topa çevirdiği Kürdistan’ı ve Kürtleri sürekli olarak bunun için tekmeliyor.

Ne var ki ateş topunu kendi kucağında bulacağı günler de yakınlaşıyor…

Türk devleti Kürtlerin ölümden büyük olduğunu görmüyor. Onu esir almış korkuları bu yalın gerçeği görmesine, özgürlüğün Kürtler için ‘ölümden öte’ olduğunu idrak etmesine izin vermiyor. 

Bu yüzden döktüğü kanda boğulacağı Kürdistan’da ilerlemeye devam ediyor…

 

İlginizi Çekebilir

Hasip Kaplan: Rejim Kime Düşman?
Hakan Tahmaz: Ahmet Davutoğlu DİTAM Toplantısında

Öne Çıkanlar